Şiiri Sokağa Taşıyan Şair: Orhan Veli

Şiiri Sokağa Taşıyan Şair: Orhan Veli
  • 3
    0
    0
    0
  • "İstanbul'da Boğaziçi'nde, Bir fakir Orhan Veli'yim; Veli'nin oğluyum, Tarifsiz kederler içinde."

    Şair Orhan Veli, kendi hayatını şu şekilde özetliyordu: Ben Orhan Veli. 1914'te doğdum. 1 yaşında kurbağadan korktum. 9 yaşında okumaya, 10 yaşında yazmaya merak sardım. 13'te Oktay Rıfat'ı, 16'da Melih Cevdet'i tanıdım. 17 yaşında bara gittim. 18'de rakıya başladım. 19'dan sonra avarelik devrim başlar. 20 yaşından sonra da para kazanmasını ve sefalet çekmesini öğrendim. 25'te başımdan bir otomobil kazası geçti. Çok âşık oldum, hiç evlenmedim.”

    Şairin kişiliğine dair yazacak olursam eğer; kibar, insanları kırmayan, hiç utangaç olmayan ama sesini yükseltmeyen bir insandı. Espri yapmayı severdi. Tartışmaktan kaçınır, sarhoş olduğunda dahi aşırıya kaçmamaya dikkat ederdi. Şiirden önce tiyatro ile tanıştı. İlkokula giderken, evlerinin bahçesinde portakal sandıklarından yaptıkları sahnede arkadaşlarıyla oyunlar oynardı. Hatta yazdığı bir oyun da vardı. Oktay Rıfat ve Melih Cevdet Anday ile arkadaş olması ve lisedeyken Fransızcayı biliyor olmasıyla birlikte, sanıyorum ki Fransız şiirinin etkisinde kalarak tiyatroyu geri plana koydu. İlk şiirleri Varlık Dergisi'nde yayımlandı. Derginin 1936 Aralık sayısında şöyle bir açıklama yer almıştı: "Varlığın şiir kadrosu, yeni ve kuvvetli genç imzalarla zenginleşmektedir. Aşağıda şiirlerini okuyacağınız Orhan Veli, şimdiye kadar yazılarını neşretmemiş olmasına rağmen olgun bir sanat sahibidir."

    Bir gün Necip Fazıl Kısakürek, kurduğu derginin bir sayısı için Oktay Rıfat ve Orhan Veli’den şiir istedi. İki şair de şiirlerini yazıp gönderdi ama bu eserler dergide yayınlanmadı. Şiirlerini geri almak isteyen şairlerin bu isteği de geri çevrildi. Sonrasında bir köşeye oturarak, şu şiiri yazdılar;

    “Ağaca bir taş attım;
    Düşmedi taşım,
    Düşmedi taşım.
    Taşımı ağaç yedi;
    Taşımı isterim, Taşımı isterim!”



     Ağaç, Necip Fazıl’ın dergisinin adıdır. Yani bu şiir, sitemin simgesidir. 1936 yılında yayım hayatına başlayıp yine aynı yıl son sayısını çıkartmış olan, kısa ömürlü bir dergidir. Orhan Veli o yıl 22 yaşındaydı. Genç ve daha önce yazıları yayınlanmış bir şairin sitemini böyle çocuksu ve naif bir şekilde ortaya koyması, bahsettiğimiz şairlerin tavrı ile ilgili bir detay olarak karşımıza çıkmaktadır.

    1941-44 yılları arasında askerliğini yapan şair, terhis olduktan sonra MEB’in tercüme bürosunda çalıştı. Sonrasında şairlik ve memuriyetin bağdaşamayacağını düşünerek istifa etti.

    “Beni bu güzel havalar mahvetti,
    Böyle havada istifa ettim Evkaftaki memuriyetimden.”


    Edebiyat dünyasına Fransız şairleri okuyarak ve onların etkisinde kalarak girdi. İlk şiirlerinde duygusal ve bireysel bir tutumu vardır. Gerçeklerden çok düşlerin yer aldığı görülür. Geçmişi, özlem, doğa sevgisi ve umutsuzluk temalarını işler. Bu şiirlerden sonra Orhan Veli’nin ilk yeni şiirleri yayınlanır. Geleneksel şiirle, yerleşmiş kalıplarla, şairanelikle bağını koparan, kalpten çok akla seslenen, ince bir alayla bezenmiş bu şiirler, Orhan Veli’nin daha sonra Oktay Rıfat ve Melih Cevdet ile çıkaracağı Garip adlı kitapta toplanacak olan şiirlerin ilk örnekleridir. Bu kitap ayrıca Orhan Veli’nin ilk şiir kitabıdır. Kitabın önsözünde; Orhan Veli’nin şiir hakkındaki düşüncelerini görürüz. Bu önsöze göre Orhan Veli, vezniyle, kafiyesiyle, çeşitli sanatlarıyla bütün bir geleneğin getirdiği kalıplardan kurtulmayı ilke ediniyor ve şiirin azınlığa değil, çoğunluğa yönelmesini savunuyordu. En basit haliyle hececileri ve toplumcu gerçekçileri taşa tuttu diyebiliriz.

    “Hiçbir şeyden çekmedi dünyada
    Nasırdan çektiği kadar;
    Hatta çirkin yaratıldığından bile
    O kadar müteessir değildi;
    Kundurası vurmadığı zamanlarda
    Anmazdı ama Allah'ın adını,
    Günahkâr da sayılmazdı.”


    Taşıdığı yeniliklere karşılık "Garip" bir olumsuzluk barındırıyordu. Orhan Veli’nin edebi sanatlardan vazgeçmesi, şiirin teknik imkanlarını oldukça daraltıyordu. Bu nedenle Orhan Veli teorideki sert tutumuna rağmen, gelenekten bağını koparamadı. Giderek ondan yararlanmaya başladı. İkinci şiir kitabı olan Vazgeçemediğim, bu değişimin bazı örneklerine yer verir. Aynı zamanda Garip şiirinden uzaklaşmaya başladığının emareleri de görülür. 46 Basımlı Destan Gibi adlı kitabında halk şiirinden yararlanır ve ilk dönemindeki şiirleri beğenmemektedir artık.

    Sait Faik'in Garip'teki şiirlerini kastederek "Şimdi o şiirleri beğenir misiniz?" sorusuna şu cevabı vermiştir: "Şimdi onları beğenmiyorum. Şekil bakımından zayıf buluyorum. Şiirin bir de ustalık denen şeye dayandığını o zaman bilmiyormuşuz demek. Bugün bu şiirlerden ayrıldık. Halk edebiyatından istifade ediyo­ruz. Ama bir hamle yapabilmek için, eskilikten silkinebilmek için o şiirleri de yazmak lazımdı"

    47 yılında yayınlanan Yenisi adlı kitabında, şairin halk şiirinden vazgeçtiği görülür. Yapı olarak Garip şiirine yakın olsa da, daha yerleşik eserler göze çarpar. Duygusal haller, birebir ilişkiler ön plandadır. Gündelik yaşayış ve sokaktaki insana yönelim görülür. 49 yılında yayınlanan Karşı, Orhan Velinin son şiir kitabıdır. Şairin en erişkin kitabı olarak kabul edilebilir. Duygu ve doğa şiirleri ön plandadır. Yaşama sevinci ve insan sevgisi şiirlerin ortak paydasıdır. Bu kitapta, toplum sorunlarına değinen şiirler de görülür. Bireyin kendi sorununu, toplumdaki her insanın sorunuymuş gibi ele alır ve daha genel bir çerçeveden bakar şair.

    Öldüğünde ceketinin cebinde bulunan diş fırçasını sardığı kâğıdın üstünde, şairin son şiiri bulunur, “Aşk resmi geçidi”.

    “Birincisi o incecik, o dal gibi kız,
    Şimdi galiba bir tüccar karısı.
    Ne kadar şişmanlamıştır kim bilir.
    Ama yine de görmeyi çok isterim,
    Kolay mı? İlk göz ağrısı.

    İkincisi Münevver Abla, benden büyük
    Yazıp yazıp bahçesine attığım mektupları
    Gülmekten katılırdı, okudukça.
    Bense bugünmüş gibi utanırım
    O mektupları hatırladıkça."



    Şair Orhan Veli'nin cenaze namazı Beyazıt Cami'nde kılınır ama şairin arkadaşları, namaz sonrası şairin naaşını teslim etmezler. İçlerinden biri şoförün yanına gidip; “Orhan yürümeyi çok severdi, git bizi Sirkeci Garı'nın önünde bekle. Biz Beyazıt Meydanı'ndan Sirkeci Garı'na kadar onunla son kez yürüyeceğiz.” der. Namaz sonrası omuzlara alınan tabut ile yürüyüşe geçerler. Cağaloğlu yokuşundan geçilirken, bakarlar ki oradaki kitapçılar kaldırıma çıkmışlar, bir ellerinde kepenk, tabutu bekliyorlar. Tabut hangi kitapçının önünden geçerse, o kitapçı kepenkleri indiriyor. O sırada Anadolu’dan askerlik için gelmiş bir genç kalabalığı ve kepenkleri görünce sorar; "Merhum ne iş yapardı?". Kalabalıktan biri "Şairdi" yanıtını verir. Bunu duyan asker, aniden kaldırımın kenarında selam duruşuna geçer. Askerin sorusunu cevaplayan, Orhan Veli’nin çocukluk arkadaşı Halim Şefik'tir. Şair’in tabutunu taşırken, eline birkaç damla kan damladığını fark edince anısına yazmak istediği şiirin adını bulmuştur. O şiir, Otopsi şiiriydi.

    “Morgda açılınca kafatası
    Doktor beyler beyin gördüler
    İndirince tenkafesine neşteri
    Doktor beyler yürek gördüler
    Yürekte ne gördüler dersiniz
    Yürekte memleket gördüler
    Dünya gördüler
    Bir de dost gördüler
    Ama bu işte doktor beyler
    Doğrusu geç kaldılar
    Çok geç kaldılar”


    Sunay Akın’a göre, Orhan Veli için yazılmış en güzel şiir Otopsi şiiridir. Bana göre ise Orhan Veli için yazılmış en güzel şiir Oktay Rıfat’ın Ağıt şiiridir. Bu şiirin son dizeleri ile yazımı bitirirken, "Şiiri sokağa taşıyan şairi" bir kez daha rahmetle anıyorum.

    “Öf ne kötü dünyamış

    Bir Orhan Veli varmış

    Gel gel kardeşim Orhan

    Benim ellerimi al

    Benim gözlerimi kullan”

    Bir de naçizane bir şiir seslendirmesi iliştiriyorum buraya. İyi dinlemeler.

    Şiir: Gün Olur 

    https://open.spotify.com/episode/79FQRZ8nyVIrF5pL56kTvT?si=E35lCUUvTpK-Flq2LvTMqg


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.