Gerçekliğin Acı İlacı: Kallokain

  • 11 0 0 0
Gerçekliğin Acı İlacı: Kallokain
  • 11
    0
    0
    0
  • Distopya öykülerinin neden bilim kurgunun en popüler alt kategorilerinden biri olduğunu hatta edebiyatın en popüler kategorilerinden biri olduğunu bir zamanlar düşünmüş, kendime verecek yanıt bulamamıştım. İnsanlar neden karanlık, istenmeyen, kötü bir gelecek tasviri okumak isterler? Sizin vereceğiniz yanıtları merak etmemle birlikte benim de Kallokain’i okuduktan sonra kafamda bazı yanıtlar oluşmaya başladı. Distopya, sevdiğiniz bir türse nedenini yorumlarda belirtmeyi unutmayın. Açıkçası benim pek tercih ettiğim bir tür değil. Fakat Kallokain gibi düşündürücü, kafa açıcı ve beni geren eserler olduğunda da çok severim. Geren derken neden kastettiğimi anlatacağım. Fakat öncelikle kitabın yazıldığı tarihten ve yazardan kısaca bahsedeyim çünkü kitabın içeriği kadar yazarın yaşadığı dönem de önemli.

    Kallokain, dünyanın en karanlık dönemlerinden birinin arifesinde yazılmış, 2. Dünya Savaşı arifesinde. O zamanlarda yaşamadım tabii ki fakat insanların içinde bulunduğu duygu durumunu tahmin edebilirim: Umutsuzluk, korku, endişe vs. Kitabın yazarı Karin Boye, dünyanın bu durumundan epey etkilenmiş bir şair ve romancı. Hem şiirlerinde hem de öykülerinde umutsuzluktan beslenmiş, Alman faşizminin dünyaya saldığı korkudan etkilenmiş. Ardından Kallokain yayımlandıktan bir sene sonra daha fazla dayanamayıp intihar etmiş. Bunlardan bahsettim çünkü kitap, Karin Boye’nin duygu durumunu bana geçirdi. Kitabı okurken umutsuzluğa kapıldım, gerildim ve korktum. Peki kitapta ne anlatılıyor da bu kadar etkilendim?

    Hikaye, Dünyadevlet isimli bir yerde geçiyor. İnsanların birbirine güvenmediği, ilişkilerde bile birbirine güvenin hoş görülmediği, paranoyak, devlet aşkıyla yanıp tutuşan bir toplum var. Baş karakterimiz Leo Kall hapishaneye düşmüş bir bilim insanı. Kitabın en başında karakterin hapishanede olduğunu öğreniyoruz ve Leo Kall neden hapishaneye düştüğünü anlatmaya başlıyor. Leo Kall hayatını devlete hizmet etmeye adamış biri. Ona göre bütün insanların düşünceleri devlete ait. Bu yüzden bir ilaç geliştiriyor. Bu ilaç insanlara doğruları, düşüncelerini, hayallerini yani kafasında ne varsa söyleten bir ilaç. Bu ilacı geliştirmesindeki motivasyon ise devlete ihanet edebilecek insanları önceden bulup onları idam ettirmek. Tabii devlet bu ilacı kabul ediyor ve insanlar üzerinde kullanmaya başlıyor.

    Bu tür eserlerde genellikle sisteme karşı duran birini okuruz. Fakat bu hikayede sisteme tam anlamıyla aşık birini okuyoruz hem de kendi ağzından. Bu yüzden kitabı okurken çok gerildim. Leo Kall korkunç biri. Karin Boye o kadar iyi yazmış ki karakterden negatif anlamda etkilenmemek elde değil. Evlendiği kişiye, arkadaşına, kimseye güvenmeyen sadece devlete güvenen biri. Böyle bir insanın düşüncelerini, davranışlarını okumak beni çok gerdi. Karakterlerin mükemmel yazılışı ve kitabın atmosferi dışında hikayesini pek sevmedim. Güzel başladı, hikayenin gittiği yer de güzeldi fakat sonlara doğru biraz odak kayması hissettim.

    Kallokain yazıldığı dönemin ruhunu oldukça iyi yansıtan, okuyucuyu düşündüren, birden fazla sosyal mesaj barındıran etkileyici bir eser. Kitapta kadının toplumdaki yeri, savaş, bağnazlık gibi konulara da değinilmiş. Son olarak kitabın edebi tarafını övmek isterim. Karin Boye bir şair, şiirlerine de göz atarsanız güzel şeylerle karşılaşırsınız. Boye’nin şiirdeki yeteneği tabii ki kitaba da yansımış, oldukça akıcı ve edebi yönü kuvvetli. İthaki’nin çevirisi de bu edebi anlatımı bozmamış, gayet iyi. Ben çok sevdim size de tavsiye ederim. Kitabı okuduysanız veya okuyacaksınız düşüncelerinizi bizimle paylaşmayı unutmayın. İyi okumalar!


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.