Efsaneler üzerine 

Kaldi Efsanesi

Söylentiye göre çoban Kaldi bir gün keçilerini otlatırken hayvanların yuvarlak yuvarlak bir meyve yediğini bu meyveyi yedikten sonrada enerji dolduklarını farketmiş. Bir kaç kere daha denk geldi ki bu meyveleri toplamış, bir rivayete göre Sufi Dervişlerine bir rivayete göre de Baş Rahibe götürür ve der ki "Emmi emmi, benim keçiler bunu yeyince bir çıldırdı, bir kıynaştı, nedir ki bunun olayı"

Yine aynı rivayete göre, bu arkadaş Kaldi'ye inanmaz ve yansınlar diye çekirdekleri ateşe atar, sonra ortalığa bir koku yayılır ki sormayın gitsin amaaannnn, bu koku akıllarında bir ampul yakar, "Hadi biz bu yanmış çekirdekleri suya atalım." Bu ilk kahveyi içen rahip geceleri daha uzun dualar edebildiğini farkeder ve bu içeceği diğer arkadaşları ile de paylaşır (ne kadar da paylaşımcı ^_^) ve bildiğimiz anlamıyla kahve tüketimi başlar.

Araplar ve Kahve

Kahve bundan sonra Arap yarımadasında yetiştirilmekle kalmıyor oradan oraya da ticareti yapılmaya başlıyor. 

Bu sırada da bizim çok aşina olduğumuz bir kültür ortaya çıkmaya başlıyor, kahve pişirilip içilen yerler, doğru bildiniz! Kahve Hane'ler. 


Burada bir bilgi var ama kimse emin değil sanırım, kahve bitkisinin Arabistan'dan çıkartılması yasak, sadece çekirdekler çıkabiliyor ki Araplar üretimde tekelliklerini sürdürebilsinler ama çakal bir Venedikli tacir kahveyi kaçırmış ve üretime geçilmiş diyolla. Ben demiyorum onlar diyor.

Avrupa ve Kahve

Venedikli tacir kardeşimiz kahveyi çıkarttıktan sonra yavaş yavaş kahve Avrupa'da da yayılmaya başlıyor, hatta Osmanlı Viyana kuşatmasından dönerken yanında getirdiği kahve çuvallarını ağırlık olmasın diye alanda bırakınca çuvalları bulan bir akıllı kahvehane bile açıyor Viyana'da.

Kahve ve Aşk

Aşk, gözyaşı, drama, bunlar olmadan hikaye olmaz; buyrun,
Brezilya'dan Fransa'ya kahve tohumu almak için gönderilen bir beyefendi olan Francisco de Mello Palheta allem etmiş kallem etmiş, ne ettiyse olmamış ve Fransızlar'dan kahveyi alamamış. Ama beyimiz bir afet, bir yakışıklılık abidesiymiş ve Fransız valinin eşini kendine aşık etmeyi başarmış. Ama napsın, kadın evli, elde kahve yok, memleket hasreti desen dolmuş içine, tam başı önünde küskün küskün Brezilya'ya dönecek olan gemisine (o zamanlar uçak yok tabi yolculuklar da bir uzun sürüyor sorma) binecekken eline hanımefendi tarafından hazırlanan kocaman bir çiçek buketi tutuşturulmuş.

Beyimiz zaten moralman çökük, bu çiçeği bir kenara fırlatmış ve içerisinden kahve çekirdekleri etrafa dağılmış demeyi isterdim ama bu ayrıntıları bilmiyoruz, bildiğimiz tek şey bu ümitsiz aşığın çiçek buketi içerisine milyon dolarlık bir endüstri başlatacak olan kahve çekirdeklerini saklamış olması. 

Belki de kahve bugünden sonra afrodizyak olarak anılmaya başlanmıştır kim bilir. 

Saygılar, sevgiler, uzun bir aradan sonra ellerimin pasını sildiğim bu yazıdan selam olsun hepinize. 

Bu bilgilere sahip olmamı sağlayan Pigro Kafe'ye ve Berk Urul'e ise ayrıca teşekkürü borç bilirim.