Gözleri'nin Hikayesi

Gözleri'nin Hikayesi
  • 12
    0
    0
    0
  • Fars edebiyatının pek bilinmeyen eserlerinden biri: "Gözleri" ya da asıl ismiyle "Çeşmhayeş"

    Eserin hikayesi İranlı ressam Makan Hocanın sürgün zamanlarından geliyor. Şah Rıza Pehlevi döneminde sürgün edilen İran'ın ünlü ressamlarından Makan Hoca, bu dönem çizdiği bir çift göz ile mana arayışına sebep olmuş. Bu arayış hocayı yakından tanıyan, ismen bilen ve yalnızca resmi görenlere kadar sirayet etmiş. 

    Fakat bu resimde gizlenmiş derin manalı bakışların yolculuğunun, hayranlık uyandıran bir aşk hikayesi olduğu kitap sayesinde bizlere ulaşıyor. Makan Hoca bu hikayenin maşuğu, tanıştığı genç öğrencisi Ferangis ise aşığı. Okuduğunuzda bunun tam tersini de sezinleyebilirsiniz. Açıkçası karşılıksız bir aşktan değil ancak imkansızlıklarla dolu bir tutkudan söz ediyoruz.

    Makan Hoca ölene değin, kimse bu hikayenin aşığını duymamış. O, hayatını kaybettikten sonra çizdiği bu resmi araştırmaya koyulan ise Makan Hocanın okulunda müdür yardımcılığı yapan bir arkadaşı. Öyle ki hayatını bu resmin gizemini çözmeye adamış ve öğrendiği bilgileri hikayeleştirmiş.

    İşte kitabın hikayesi bu.

    Şimdi gelelim resmin gizine;

    "Bazen insan bilmeden bir şeyin peşine düşer, onu bulamayınca da, kendisinin kaybolduğunu hisseder."

    Ferangis... Resimdeki gözlerin sahibi. Makan Hocanın resmi, hikayeye sanatın yaratma gücünü atfederken, anlatıcı Ferangis'in ağzından bu yaşanmamış aşk hikayesini okuyucuya aktarıyor. Ferangis, Makan Hocaya karşılıksız bir beğeniye kapılıyor ancak Makan Hocanın melankolik ve sır gibi gizli karakteri önüne duvar örüyor.

    "'Gözleri' bu tip bir aşkın hikâyesi aslında. Diğer yandan tablodaki gözlerin, Ferangis’in gözlerinin hikayesi... Hatalı çizilmiş gözlerin… Baktığın, gördüğün ve aslolan arasındaki farkların…"

    Ferangis aşkını içine gömen taraf olarak, yaşananların, ya da yaşanmamışlıkların mı desek, ve resmin gizemini de yıllar boyu peşinden sürüklüyor. Ancak Makan Hocanın vefatı ile beraber ortaya çıkan bu gerçek, resimdeki bu efsunlu bakışların idrakına yeterli değil. Çünkü her bakış farklı görüyor bu gözleri. Kimi şehvetle, kendisini çağırdığını iddia ediyor, kimisi hüzün kelimesinin resmedilmiş hali, diyor bu çizime. Oysa yalnızca Makan Hocanın kalemine hayran basit bir öğrenci, Ferangis. Makan Hocanın ona bakışı da böylece çizdiği gözlerden anlaşıyor.

    "Bazı aşk hikayeleri vardır, tam nihayete erecekken önü kesilir. Bizzat tarafları tarafından. Arkadaş kalmaya çalışır çift. O da bir şeye benzemez. Yaşanması mümkün olmayan aşk hikayelerinin burukluğuyla karşılıklı hatalar yapılır."

    Resme tutkun genç bir kadın olan Ferangis, Makan Hoca'dan eğitim almak üzere yanına gittiğinde karşılıksız bir aşka tutulacağından habersizdi. Yüz yüze geldikleri andan itibaren okula geliş amacını unutan Ferangis, Makan Hocanın bohem kişiliğine ve, aynı Makan Hocanın onun bakışlarında bulduğu derin anlam gibi, bakışlarında anlam arayışına kapılmıştır. Onunla devam eden eğitimi boyunca, o hiç farketmeden onu sevdiğini sanan ve yer yer hayranlığını gizleyemeyen Ferangis, aslında epey yanıldığını bu çizimi gördükten sonra anlıyor.

    Ferangis ve Makan hoca arkadaşlıkları sırasında birçok şey paylaşma fırsatı buluyorlar. Bu süreci hem onların birbirine yakınlaşması hem de Ferangis'in resim öğrenimini tamamlaması olarak düşünebiliriz. Bu arkadaşlık giderek Ferangis'in kendinde bulup da çözümleyemediklerini, Makan Hocanın kişiliği ve öğretileri ile açığa çıkarması haline dönüşüyor. Birbirlerine yapboz parçaları gibi bağlanan bu ikili, adeta insan ilişkilerinde 'tamamlanma' olarak nitelendirilen duyguyu tasfir ediyor. 

    "Beni odasına götürdü; oda sakin ve sadeydi. Esasen iki rahat sandalye ve bir yuvarlak masadan ibaretti. Bir küçük masanın üstünde çiçek dolu bir vazo göze çarpıyordu. Beni sandalyeye oturttu, kendisi de yanıma oturdu. Birkaç saniye bana baktıktan sonra,

    'Neden gelmek istemiyordun?'diye sordu.

    'Kendimle savaşıyordum' dedim.

    'Sonunda kim kazandı?' diye sordu.

    'Siz' dedim."

    Makan Hoca, Ferangis'in kendisiyle savaşında bir başkomutan rolü görüyordu. Hem öylesine güçlü hem de öylesine bağlı bir iletişimden bahsediyoruz. Bu etkileşimin tam tersi Makan Hoca için de mümkündü ancak o kendinden daha toy olan bu kadıncağız gibi duygularını açık etme konusunda cüretkar değildi. Bu yüzden Ferangis için Makan bu kadar değerli, tablo bu denli gizemliydi.

    Dahası bu kadarla da bitmiyor, aralarındaki bu ilişkinin resmiyete bağlanmamasının nedenini merak edenler için kitapta tahmin edilemez birçok siyasi ya da ekonomik senaryo bekliyor. Bundan sonra ne yazacak olursak, kitap için spoiler olur. Çünkü bolca psikolojik tahlil içeren eserin her okuyanda bırakacağı etki farklı. Bu yüzden hikayeye birebir tanıklık eden anlatıcının ağzından hikayeyi dinlemek ve karakterlerde kendinizi bulmanız daha doğru.

    Bu gerçek ve ilham verici hikayeden ruhunuzu okşayacağına inandığım bazı alıntılar:

    • "Gözleri tablosu bir kadın portresiydi sadece. Uzun yüzlü bir kadının erimiş katran gibi kara saçları, omuzlarının üstüne dökülüyordu. Yüzünün diğer bölümleri tam olarak belirgin değildi. Burnu, ağzı, yanakları ve alnı simsiyah boyanmıştı. Sanki ressam özellikle yüzün sahibinin artık bu alemde olmadığını ve sadece gözlerinin onun hafızasında kalıcı bir etki bıraktığını anlatmak istiyor gibiydi. Gözleri inanılmaz derecede etkileyici bir bakışla insanlara bakıyordu. Her ne kadar bakışları keskin görünmese de, seyirci ile kendisi arasındaki tüm perdeleri deliyor ve bir ok gibi insanın yüreğini yaralıyordu. Acaba bu gözlerden bir saniye sonra yaş mı akmalıydı? Yoksa acı bir tebessüm mü belirmeliydi?"
    • "Güzel bir kadının yüzüydü, ancak seyirciyi cezbeden şey güzellik değil de gözlerin içindeki gizem ve muammaydı."
    • "'Bu yüzü çizmekteki maksadı neydi? Gurbette ki ölümünden sonra sevgilisine kalacak bir hatıra hazırlayarak, ona olan sadakatini ve duyduğu aşkı mı ilan etmek istemişti? Yoksa onu esir eden kadına, "Ben seni tanıdım daha sen kendini tanımazken ve çektiğim çilelerin sebebi sensin,' mi demek istemişti?
      Belki de ona 'Ey güzel gözler, eğer sizin sahibiniz benimle olsaydı, her şeye katlanıp mutlu olurdum,' demek istiyordu."
    • "Ona 'Gözlerimin içine daha dikkatli bak! Senden başka bir şey var mı içlerinde?' dedim. 'Hayır, bu bakışta gizemli bir alem saklı. Ben utangaç biriydim, senin gözlerin beni cesaretlendirdi.' dedi."
    • "O konuştuğu zamanlar başımı omuzlarına dayardım. Hiç sakin durmazdı. Eliyle boynuma sarılıp dudaklarıyla boynuma bastırıyordu. Nefesim kesiliyordu. Ona, 'Sen ne kadar acı çekmişsin, ne kadar acı çekiyorsun böyle? Senin sert ve duygusuz bir adam olduğunu anlatıyorlardı, nasıl sakin davranabiliyordun? Ben senin bu dayanıklı ruhuna, dertli ruhuna tapıyorum.' dedim."
    • "Resim yapmayı, bir objenin benzerini çizmeyi, orantılı çizgilerle olumlu renkleri yan yana koymayı, hepsini okulda öğrenebilirsiniz. Bunların kaideleri, kuralları var ve uzun yıllar boyu öğrenilir. Ben de bunları biliyordum. Ancak o günlerde benim elimden gelmeyen şey, duygular ve evhamlardı; bir sanat eseri yaratmak. Hayatta tattığınız sevinç, algıladığınız acı, etkilendiğiniz bir olayın ıstırabı, dayandığınız zillet, bekleyiş, istek, korku, dehşet, hasret, başarısızlık, yalnızlık, bütün bunları yankılanıyor eserinizde; öyle ki gören izleyici aynı duyguları hissediyor."
    • "Onun bakışıyla insan ruhunun en narin telleri titremeye başlıyordu."
    • "Bazen insan bilmeden bir şeyin peşine düşer, onu bulamayınca da, kendisinin kaybolduğunu hisseder."

    Arka kapaktan:

    • "'Beni yanardağın yanına kadar çekiyordu fakat soğukluğuyla donduruyordu. Ömrüm boyunca esir düştüğüm ve hâlâ da devam eden facia bu işte. Ne demek istediğimi anlıyor musunuz?'" Öpücüklerime hasret olduğunu biliyordum, sıcak parmaklarının tenimi yakmaya hazır olduğunu bildiğim gibi. Teninin tenimin ağırlığını beklediğini de. Dünyada onu bir anlığına olsa bile mutlu edebilen tek kişinin ben olduğumu da biliyordum. Ben de tenini, güçlü ellerini vücudumun derinliklerinde hissetmeyi çok isterdim. Vücudunun vücudumda erimesini, benimle birleşmesini isterdim. Dalgalı, perişan saçlarıyla oynamak isterdim. Dudaklarının hararetini dudaklarımla emmek isterdim. Ruhunu, yanıp tutuşan o ruhu, çırılçıplak, güncel sıkıntıların ve diktatör baskısının yarattığı sorunlardan, polis korkusundan üzerine çektiği o koruyucu kalkan olmadan görmek isterdim."

    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.