Geçmişten Günümüze Bir Tabu: Bakirelik

Geçmişten Günümüze Bir Tabu: Bakirelik
  • 12
    2
    0
    0
  • Bakirelik olgusu, geçmişten günümüze çeşitli toplumsal, dinsel öğretiler ve içgüdüsel dürtülerle atalarımızdan bizlere evrimleşmiş bir şekilde aktarılan bir tabu olarak gündemimizde eskisi kadar yaygın olmasa da yerini almaktadır. Tabu bilindiği üzere insan davranışlarının belli alanlarında ya da   belli normlarla ilişkili kutsal bir şekilde dokunulmaz olarak tanımlanan, altında çeşitli sebeplerin olduğu sosyal yasaklardır. Peki insanoğlunun nedir bu tabuya dönüştürdüğü bakirelikle alıp veremediği bugün bunu biraz inceleyelim istiyorum. 

    Bakirelik, tarihsel olarak bakıldığında ilkel kabilelerde tabu olarak karşımıza çıkmaktadır. Bakirelik tabusunun oluştuğu tarihsel bulgulara bakmamız gerekirse, Avusturalya kırsalında yaşayan kabilelerde, evlenmeden hemen önce evlenecek olan kadınların bakireliğini elle ya da bir aletle bozmakla görevli yaşlı kadınlar ya da bunu meslek haline getirmiş erkekler görev almaktaymış. Yine bazı Avusturalya kabilelerinde kızlık zarı suni olarak delindikten sonra bir grup genç erkek, kızla sırasıyla cinsel birliktelik yaşarmış. Tarihsel olarak ilerlediğimizde karşımıza yine Hindistan’ın bazı bölgelerinde yeni evlenen kadınların kızlık zarı, ahşaptan yapılan lingam taşı olarak adlandırılın tanrı penisi putu ile delinmekteymiş. Tarihte Roma Dönemine ilerlediğimizde de karşımıza bereket tanrısı Dionysos heykelciği ile kızlık zarı delme operasyonlarının yapıldığına dair metinler mevcuttur.

    Bizler bakirelik olgusunu değerlendirirken, psikoloji dünyasında bu olguyu araştıran Sigmund Freud’un görüşlerinden de yararlanmalıyız çünkü bakirelik konusunda fikirlerini açıklayan en entelektüel otorite olarak Sigmund Freud’u görmekteyiz. 

    Bakirelik tabusu psikanaliz ile çeşitli vaka çalışmalarına ve çeşitli araştırmalara neden olan bir konu olarak karşımıza çıkmaktadır. Yapılan araştırmalara göre geçmiş kabilelerden günümüze görülen bakirelik tabusunun altında yatan birden çok sebep ortaya konmaktadır. Freud’a göre bakirelik tabusunun altında yatan en önemli neden ilkel insanın kan tabusudur.  Kan özellikle tarım döneminden önce avcı toplayıcı dönemde yaşayan ilkel insanlar için karşı konulamaz bir olgu, istemese de hayatında yer edinen birer gerçeklik olarak insanların karşısına çıkmaktadır. Freud bundan dolayı kanın ürkütücü bir sıvı olarak ilkel insanların bilinçaltlarında yer edindiğine ve evrimsel olarak kuşaktan kuşağa aktarıldığını savunmuştur. Bu sebeple Freud tarihsel bulgularla ortaya konulan evlenecek olan kadının bakireliğinin bozulma törenlerini o dönemde yaşayan insanlar için kaçınılamaz olan kan tabusunun bir sonucu olarak görmektedir ve evlenmeden önce bakireliğin bozulması yani kanın akıtılması gerdekte damadın kandan korkmaması adına yapılan birer iyilik olarak değerlendirilmektedir.

    İnsanoğlu, ilkel zamanlarında bakirelik tabusuna yönelik gerçekleştirdiği bu törenlerini tarım toplumunda da toprağın değerinin artmasıyla bir nevi güncellemiş ve yerine çeşitli yeni düşünce kalıplarını koymuştur. Tarım toplumu insanın üreticiliğinin ön plana çıktığı, toprak ana figürünün bereket ve bolluk ile insan zihninde yer etmeye başladığı bir dönemdir. Bu dönemde toprağın değeri artmıştır hatta toprağa “ana” eklenerek toprak ana olgusu ortaya konmuştur. Bu durumla birlikte kadın cinselliği de tarım dönemindeki değişikliklerden nasibini almıştır. 

    Tarım döneminde, avcı toplayıcı döneme kıyasla kadının üreticiliğinin artması insanın bilincinde yer edinmiş ve tarımın çalışması bir nevi cinsel birleşme ile özdeşleştirilmiştir. Toprağın gökyüzü tarafından ıslatılıp yani döllendilirip içine tohumlar atılması, kadının rahmindeki döngüye benzetilerek bakireliğin kaçınılmaz bir tabu haline gelmesine sebep olmuştur. Bu benzetme toprak ile kadın arasında kurulan doğurganlık ve üretkenliği ifade etmiştir ve tabiat ile kadının arasında kurulan bu benzerlik, kadına çeşitli sıfatlar yüklemiştir ki bu sıfatların en önemlisi kadının hayatın yaratıcısı ve yok edicisi olmasıdır. 

    Yapılan toprak benzetmesi tarım toplumunda yaşayan kadınların toplumsal statüde kadının yerinin değişmesine ve toplumsal bir arketip olarak doğurganlık durumunun ifade edilmesine ve bu ifadeler kadının o dönemlerde dolaylı bir şekilde sürülmüş ya da sürülmemiş tarla olarak görülmesine sebep olmuştur. Tarım toplumunda toprağın ana olarak değerlendirilmesi ve toprağın gökyüzü tarafından ıslatılması ve ürünler vermesi kadın cinselliğine benzetilmiş ve kadına cinsel bir kimlik oluşturmuştur ki bu kimlik üzerine ekin ekilmemiş, mahsul biçilmemiş toprak daha önce cinsel ilişkiye girmemiş bekaretini koruyan kadınla özdeşleştirilmiştir. Bakireliğin, toprağa el değmemiş ve sürülmemiş olmasını ortaya koymanın yanı sıra toplumsal olarak daha temiz, saf ve sadakati temsil etmiştir. Çeşitli dini argümanlarla da bakireliğin öneminin vurgulanması zaten tarım toplumunda altyapısı hazırlanmış olan bakirelik tabusunun oluşmasını desteklemiştir. 

    Günümüzde ve ülkemizde eskiye nazaran etkisi azalsa da halen devam etmekte olan bakireliğin bir tabu olarak değerlendirilmesi ilerleyen günlerde nasıl bir şekilde evrimleşecek hep birlikte göreceğiz…

                                                                                           

     

      KAYNAKÇA

    Demirtaş, D. (2019). Birinci Yuzyıl Yahudi toplumunda bakirelik ve Mesih inancı Bağlamında Tarihsel İsa Üzerine Dini Pragmatik Bir Yaklaşım. Din ve Felsefe Araştırmaları , 43-61.

    S: Freud, Bakirelik Tabusu. Çev., Elif Yıldırım. İstanbul: Oda Yayınları, 2018.


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.