Onun Bizi Unutmadığı Bu Şanlı Günde: Hatıralarda Atatürk

Onun Bizi Unutmadığı Bu Şanlı Günde: Hatıralarda Atatürk
  • 4
    0
    0
    1
  • Yaşadığımız bu topraklarda atalarımızın verdiği Milli Mücadele ile bugün Cumhuriyetimizin 97. yıl dönümünü kutlama şerefine ve onuruna ulaştık. Ne mutlu ki, onların çocukları olarak bizlere bıraktıkları bu hazineyi en duru haliyle koruma görevi bizlere düştü. 

    Günün anlam ve öneminin yanı sıra, Cumhuriyetin bir millet için ne denli önemli olduğunun vurgusunu da yapmak gerekir. I. Dünya Savaşı sırasında büyük bir felakat yaşayan devletler arasında bizim ordumuz da yer alıyordu. Askeri ve siyasi anlamda egemenliği elinden alınan, ekonomik alanda ise çöküşe uğramış Osmanlı Devleti, Trablusgarb ve Balkan Savaşlarıyla neredeyse felaketin eşiğindeydi. Ordu savaşlar sırasında bitap düşmüş, halk yokluğa sürükleniyor... Tüm bunlarla beraber ordunun terhis edileceği kesinleşiyor.

    İşte belki de bu haber sonun başlangıcıydı..

    Türk milleti bu yıkımı kabul etmedi, enkazı kaldırabileceği ve umutla ufuklara bakabileceği inancıyla Mustafa Kemal Paşa önderliğinde işgalcilere karşı, Milli Mücadele hareketi başlatıldı. 9 Eylül 1922’de İzmir’e girişle başarıya ulaşan mücadele sırasında, Mustafa Kemal ve arkadaşlarının dilinde tek bir söz vardı: "Vatanın ve milletin tam istiklali! Ya istiklal ya ölüm.”

    Bu sözün ne kadar tesirli olduğu, 29 Ekim 1923’te Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde duyuruldu. Böylece, “Türkiye Cumhuriyeti Devleti”  bütün dünyaya ilân edildi.

    Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, cumhuriyetin onuncu yılı kutlamaları sırasında bugünün şanını hatırlamak ve milletimizi onurlandırmak için, 29 Ekim 1933 tarihinde verdiği 10. Yıl Nutku'nda, bu günü en büyük bayram olarak nitelendirdi. Bizleri unutmayan Ulu Önderimizi, biz de bu şanlı bayramda hatıralandıralım.

    "Efendiler.. Hepiniz meb'us olabilirsiniz, vekil olabilirsiniz, hatta reisicumhur olabilirsiniz, fakat sanatkâr olamazsınız."

    "Marmara Köşkü'nde 11 Nisan 1930 Cuma akşamı Gazi Mustafa Kemal Paşa'nın huzurunda sanatçıların geçirdikleri gece, can çekişen, kısırlaşmaya yüz tutmuş Türk tiyatrosuna yeni bir umut ve ufuk açmıştır. Gazi gibi büyük bir insan bizi yalnız ağırlamak için çağırmaz elbette.. Oyunlarımızı en sıcak ilgiyle izledikten sonra elbette bize verecek bir emri, söylenecek bir sözü vardı. Okyanus dalgaları gibi geniş ve birbiri arkasından ağır ağır gelen iltifatlardan sonra, başbaşa kaldığımız zaman, "Siz", buyurdular, "benim ta ateşemiliterlik çağımdan beri memleketimizde görmeyi candan özlediğim bir hayali gerçekleştirdiniz. Böylesi birbirine bağlı bir sanat topluluğunu kendi imkanlarınızla hazırlayıp bize getirdiniz, gösterdiniz. Şimdi ben, Devlet Reisi olarak size soruyorum : Hükümetten ne gibi bir yardım istersiniz ?"
    Böyle bir soru karşısında, hükümetten istenecek neler, neler vardı. Önce, o zamanlar yüzde otuz beşi bulan vergiler.. Daha neler istenemezdi ? Maddi ve manevi sıkıntılarımız sonsuzdu. Beni en çok ilgilendiren, tiyatronun bizden sonraki durumuydu. Onun için benden cevap bekleyen Gazi Mustafa kemal'e, "Bir tiyatro mektebi istiyorum Paşam !" diyebildim..
    Bu yanıtla o günlerde beynimin içini saran düşünceden sanki bir anda kurtulmuş gibi hafifledim. Gazi Hazretleri, vaktin geç olmasına karşın, hemen Başbakan İsmet Paşa'ya haber gönderdi ve çağırttı.
    "Paşam, sizi rahatsız ettim.." buyurdular, "fakat mühim bir hususu size arz etmek istiyoruz" diye benimle tanıştırdı. Bana da, "Haydi, isteğinizi Paşa'ya tekrarlayın !" buyurdular. "Bir tiyatro mektebi istiyoruz, Paşam !" dedim. O akşam Gazi Hazretleri, genç Türkiye Cumhuriyeti'nin hemen bütün önde gelenlerinin ortasında, Türk tiyatro sanatçıları için cömertçe dağıttıkları bin bir iltifattan sonra, geceyi söyledikleri şu sözle bitirmişlerdi : "Efendiler.. Hepiniz meb'us olabilirsiniz, vekil olabilirsiniz, hatta reisicumhur olabilirsiniz, fakat sanatkâr olamazsınız. Hayatlarını büyük bir sanata vakfeden bu çocukları sevelim..""

    Muhsin Ertuğrul - Benden Sonra Tufan Olmasın

    "Küçükken Atatürk’le tanıştığın doğru mu?"

    "Ara Güler: "Florya Köşkü’nün yanındaki halk plajının üstünde evimiz vardı. Atatürk de zaman zaman oraya gelir, denize girerdi. Atatürk’ü görmüşümdür. Çünkü hep orada otururdu, çizgili mayosuyla. Öyle barikat falan da yoktu. O geldiğinde biz de bütün veletler toplanırdık. Daha küçücüğüz tabii, Atatürk’ün kim olduğunu bilmezdik bile."

    - "Sonra tanıştın mı bari?"

    Ara Güler: "Ulan ne tanışması? Küçücüğüm diyorum, kafan mı basmıyor. Arkası kesik bir sandalı vardı. İşte ben de o sandalın arkasına takılıp yüzen veletlerden biriydim.""

    İzzet Çapa röportajı, Hürriyet gazetesi, 2014

    Latife Hanım ve Mustafa Kemal 

    "Mustafa Kemal Paşa ile Latife Hanım 29 Ocak 1923 günü İzmir Göztepe’deki Uşakizade evinde, dört şahit önünde evlendi. Latife Hanım masada damatla yan yana oturdu. Evliliği kabul edip etmediği soruldu. 40 kişilik bir davetli topluluğu vardı. Kıyılan nikâh aynı zamanda ufuktaki Medeni Kanun’un bir müjdecisiydi. Evlenme akitlerinde evrakı onaylayan merkez kadısı Ömer Fevzi ibni Hüseyin’in imzası vardı.

    Ismarlanan gelinlik yetişmediği için Latife Hanım’ın üzerinde, annesinin Paris’ten getirdiği gümüş iplikle işlenmiş pembe bir elbise vardı. Müftü Lütfü Efendi geldiğinde saçlarını mor bir eşarpla örttü. Mustafa Kemal de koyu mavi üç parçalı takım elbisesine aynı renkte, kırmızı desenli bir kravat takmış, ceket cebine de keten bir mendil iliştirmişti. Başında gri astragan kalpağı vardı. Peki ya yüzükleri? İşte o yoktu, daha doğrusu yoldaydı.

    Bugüne kadar görmediğimiz nikâh yüzüğünü ‘Mustafa Kemal Atatürk/Mücadelesi ve Özel Hayatı’ kitabının yazarı İpek Çalışlar’ın çabaları ortaya çıkardı. Çalışlar yüzüğün hikâyesini anlattı: “Mustafa Kemal ikisinin de zevkine hitap edecek yüzükleri Lozan görüşmeleri için İsviçre’de bulunan İsmet Paşa’ya ısmarlamıştı. İsmet Paşa, telgrafa cevap verirken nişan halkası için aldığı emrin kendisini bahtiyar ettiğini yazmıştı. Lozan’a giden bir grup delege, İsmet Paşa’dan nikâh haberini alınca okul çocuklarınınkini andıran bir heyecanla evlenecek çifte yüzükleri hediye olarak almıştı.”

    İsmet Paşa, Lozan görüşmeleri kesintiye uğradığında İsviçre’den ayrıldı. Yanında İngiliz Daily Mail gazetesi muhabiri Ward Price vardı. 18 Şubat’ta Mustafa Kemal ile Latife Hanım Ankara’ya hareket etti. Eskişehir istasyonunda İsmet Paşa ve beraberindeki heyetle buluştular. 20 Şubat günü Ankaralıların sevinç gösterisiyle karşılandılar. Ward Price’ın Mustafa Kemal ile görüşmesi ve Latife Hanım ile sohbeti 26 Şubat günü gerçekleşti.

    İpek Çalışlar, Price’ın, yüzük sahnesine de tanıklık ettiğini ve ‘Extra Special Correspondent’ adını taşıyan kitabında bunun hikâyesini yazdığını söylüyor: “Biz çay içerken, İsmet Paşa geldi. Lozan’dayken, Mustafa Kemal’in kendisine sipariş ettiği izdivaç yüzüklerini getirdi. Bu küçük yüzük, platindendi. Üzerine Türk harfleriyle ‘Mustafa Kemal’ kelimeleri kazınmıştı.”

    Çalışlar’a göreyse yüzüğün üzerine kazınan ibare “Gazi Mustafa K. 1339” şeklindeydi.

    Latife Hanım ile Mustafa Kemal 5 Ağustos 1925’te boşandı. Latife İzmir’deki aile evine döndü. Boşanma yazışmalarına dair müsveddesi bugüne ulaşan bir belgede karşılıklı iade edecekleri değerli eşya içinde yüzüklerin iadesi notu da göze çarpıyordu.

    Atatürk’ün ölümünün ardından açılan kasasından “Gazi Mustafa K.” yazılı bir nişan yüzüğü çıktı. Latife Hanım 1975’te vefat etti. Özel eşyaları tasnif edilirken kasasından çıkan ve içinde “Latife 1339” yazılı yüzük, Mustafa Kemal’in ona nikâh sırasında mehr-i muaccel olarak verdiği (kadın için bir mali güvence olarak verilen mal ya da para) on gümüş parayla birlikteydi. Latife çok değer verdiği bu hatıra yüzüğü pembe kâğıda sarıp bir mücevher kutusuna koymuş, kutuyu da tülbent bir muhafazada saklamıştı. Yıllarca Osmanlı Bankası Beyoğlu Şubesi’ndeki kasada kalan yüzük, Latife Hanım’ın sakladığı belgelerle birlikte 1977 yılında ailesi tarafından Türk Tarih Kurumu’na emanet edildi."

    İpek Özbey'in haberi, Hürriyet gazetesi, Ekim 2018

    Cumhuriyet'in onuncu yılı...

    "Başarılı bir kutlamadır bu. Üç gün üç gece sürmüş, Cumhuriyet ilkelerinin pekişmesinde, yığınlara güven verilmesinde bir dönemeç olmuştur.
    Kutlamaları bugün de bütün detayları ve coşkusuyla anımsıyorum. Sovyetler, gönderdikleri bir heyetle kutlamalara katılmışlardı. Ankara Halkevi'nde onurlarına bir balo verilmişti. Bu baloya Mareşal Budyonyi ve Savunma Komiseri Voroşilov da katılmıştı. Bu baloda Şükrü Saraçoğlu nefis bir zeybek, Sovyet mareşalleri de kazaska oynamışlardı..
    İkinci balo Ankara Palas'ta yapılmış, buna da dönemin yüksek dereceli devlet memurları ve davetliler katılmıştı..
    Atatürk, Ziraat Bankası'nın genel müdürlük binasının holündeki geniş salonlarda da halk için eğlenceler düzenlenmesini emretmişti. Ben de Emniyet görevlisiyim. Sebati Ataman müfettiş.. Birlikte kalktık, Ziraat Bankası'ndaki eğlencelere gittik. Saat 12.00'ye doğru Ziraat Bankası'ndaki kutlama eğlenceleri tavsadı. Tam dağılıyorduk ki, "Atatürk, Ziraat Bankası'na geliyor" dediler. Bize de telefon edildi. Ben güvenlik açısından doğru olmadığını belirtirken Atatürk çıktı geldi. Kendisini genel müdür odasına buyur ettiler. Atatürk o saate kadar diğer eğlencelere katılmış, yemiş-içmiş ve buraya gelmişti. Genel müdürün odasına baktı baktı, sonra hiç unutmadığım şu sözleri söyledi :"Amma da lüksmüş..."
    Atatürk, tekrar odanın ihtişamını gözleriyle izledi ve odada bulunanlara dönerek konuşmasını şöyle tamamladı :"Ben bu banka yüzünden gadre uğrayanları çok gördüm de, adam olanı hiç görmedim..""

    Kader Bizi Una Değil Üne İtti / ÇAĞLAYANGİL'İN ANILARI

    1937 yılının 29 Ekim günü, vefatından bir yıl önce,

    "Atatürk her zaman olduğu gibi cumhuriyetin yıldönümü töreni ve kutlamalarına katılmıştır.
    O tarihi günün ve törenin yabancı tanıklarından Ernest Jackh'ın anlatımına göre, şafak vakti kız ve erkek izciler Ankara'da toplanmışlardır, ardından silahlı kuvvetlerin etkileyici stadyum gösterisi vardır, gençlik ve spor dernekleri reisicumhur ve genelkurmay başkanı önünde resmi geçit yapacaklardır. Akşam halkla görüşmeye ayrılmıştır. Dışişleri Bakanlığı'nın karşısındaki milli fuar binasında halkın her kesiminden iki bin kişi, kamu görevlileri, milletvekilleri ve diplomatik temsilciler bir aradadır. Atatürk törene saat 22:00'de gelmiştir. Yanında bulunan iki çocuğun ellerinden tutmaktadır. Üzerinde zarif kesimli bir elbise vardır. İstiklal marşı çalınmaya başlayınca çocuklarla beraber saygı duruşuna katılmıştır, halk ile arasında çocuklar dan başka kimse yoktur.
    Ankara'nın geleneklerine göre Atatürk, reisicumhur olarak küçük dikdörtgen salonda kendisi, bakanları, diplomatik konukları ve eşleri onuruna verilen özel baloyu başlatmıştır. Açılış dansı için Yunanistan Genelkurmay Başkanı'nın zarif eşini seçmiştir. Daha sonra diplomatik misyon görevlileri ile yan odalardan birine geçmiştir. Türkiye, Yunanistan, Yugoslavya, Romanya genelkurmay başkanları, Türkiye ve İran dışişleri bakanları ve bu özel konferansa davet edilmelerini Hitler ve mihver devletlerinin kötü işaret olarak gördüğü iki büyükelçi (Sir Percy Loraine ve Henri Ponsot) ile beraber ev sahibi reisicumhur aynı masadadır. Avrupa-Balkan Paktı ve Türkiye, İran, Irak ve Afganistan'dan oluşan Asya Sadabat Paktı'nın iki dışişleri bakanı da o sırada Ankarada'dır. İki hafta önce de Yunanistan Başbakanı Metaksas, Atatürk ile ortak Balkan siyasetini konuşmak üzere Türk başkentine gelmiştir. Şimdi Balkan Paktı'nın bütün askeri liderleri bölgesel askeri işbirliği ve ortak güvenlik için üst düzey temasları devam ettirmektedir. O gece görüşmeler yapılırken şampanyayı fazla kaçıran Hitlerci bir Alman'ın, Doktor Göbbels'in propaganda bakanlığından bir arkadaşına şunları söylediği duyulmuştur: "Şu anda bir bomba olsa çok işe yarardı! Reisicumhurun yabancı konukları gece 23:00'ten itibaren sabah 10:00'a kadar onun en sevdiği üç konuyu dinlemişlerdir. Ortak güvenlik, Türk halkının karakteri ve Osmanlı öncesi Türk Tarihi!"

    Ernest Jackh, Yükselen Hilal, s.210-211-238-239. (Yugoslavya, Romanya ve Yunanistan Genelkurmay Başkanları ile Cumhuriyet Bayramı kutlamalarında, Ankara, 29 Ekim 1937.)

    Canlarını hiçe sayarak Anadolu toprakları ve onun halkı için tarih yazan şehitlerimizi rahmetle,  gazilerimizi minnetle anıyoruz.


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.