Bir El Üzerinden Bütün Kayıpları Anlatmak: J'ai Perdu Mon Corps (2019)

Bir El Üzerinden Bütün Kayıpları Anlatmak: J'ai Perdu Mon Corps (2019)
  • 10
    0
    0
    5
  • Başlıktan da anlaşılacağı üzere bugün bazı kayıplardan ve bu kayıpları bize; alışılmışın dışında sunan bir filmden bahsedeceğiz. 

    Filmde anne ve babası ile birlikte, kusursuza yakın bir hayat süren; hem piyanist hem de astronot olmak isteyen Naoufel ile tanışıyor ve  onun yaşam öyküsünün kısıtlı bir dönemine tanık oluyoruz. Naoufel'in başlangıçtaki kusursuza yakın hayatına; anne ve babasının bir trafik kazası geçirmesi bunun üzerine amcası olduğunu tahmin ettiğim bir yetişkinin yanına, Paris'e gönderilmesi ile gölge düşüyor.

    Bu travmatik olaydan sonra, Naoufel'i ne bir astronot ne de bir piyanist olarak görüyoruz: Naoufel karşımıza pek de yetenekli olmayan bir pizza servis elemanı olarak çıkıyor.

    Naoufel'in bir siparişi ulaştırmak üzere yola çıktığı günlerden birinde kaza geçirmesi, olumsuz hava koşulları gibi talihsiz olayların bir araya gelmesi onu; hayatının iplerini kendi eline almasını sağlayacak olan kişiyle yani Gabrielle ile tanıştırıyor. 

    Bu tanışmadan sonra, Naoufel'in pizzacıdaki işinden de ona pek iyi davrandığını düşünmediğimiz amcası ve kuzeniyle yaşadığı evden de ayrıldığını görüyoruz. Naoufel, Gabrielle'in amcasının atölyesinde işe girerek marangozluk öğrenmeye başlıyor. 

    Naoufel'in geçmişi ve şimdi'si arasındaki çeşitli sahneler bize sunulurken filme; hikayesini sonradan öğreneceğimiz el'in çeşitli zorluklarla sahibine dönme uğraşı da dahil oluyor. Belki de filmi bu kadar gerilim dolu bi hale getiren de; film boyunca onun sahibini bizim de hikayesini kovaladığımız o el'dir.  O el, hem anne ve babanın hem Naoufel'in bir zamanlar düşlemekten zevk aldığı hayallerinin, hem hayatının, hem hayal kırıklıklarının, esasında Naoufel'e ait olan ama acısını ekran başındayken bizim de hissetiğimiz tüm kayıpların somut bir halde dışavurumu.

    Filmin başından beri sunulan sinek imgesi, son ana dek belirli aralıklarla ortaya çıkarken benim bu imge hakkında düşündüğüm ilk şey, rahatsız edicilik konusunda ondan daha iyi bir şeyin bulunamayacağıydı. Babanın sineği yakalamak isteyen oğluna filmin başında verdiği ''Bulunduğu yeri değil, gideceği yeri hedef almalısın.'' öğüdünün Naoufel tarafından film boyunca çeşitli biçimlerde uygulanmaya çalışıldığını görüyoruz ancak benim için bunun en somut örneği son sahnedeki sıçramaydı. 

    El'in sahibine ulaştığında bile tamamlanamayışı, hiçbir kaybın yerinin dolmadığını anlatmaya çalışıyordu sanırım. Bizden kopan her şeyin bir şekilde bizi araması, bizi bulduğunda da eski yerine olmaması.. Bir şekilde tüm kayıplara rağmen hayata devam etmenin zorunluluğu..

    Son olarak filmin müziklerine değinmeden geçemeyeceğim. Müzikler hem filmde kullanıldıkları sahneler ile müthiş uyumluydu hem de filmden bağımsız olarak müthiş başarılı parçalardı.. Dinlemek isteyenler için: 

    Birçok açıdan kusurlu ve pek içime sinmeyen bir film incelemesi oldu ancak bir şekilde filmden haberdar olmanızı ve izlemenizi istedim. İzleyecek olan herkese şimdiden keyifli seyirler diliyorum! 


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.