Geçmişin Dalgasında Savrulan Kırık Bir Aşk Hikayesi: Deniz Seviyesi

Geçmişin Dalgasında Savrulan Kırık Bir Aşk Hikayesi: Deniz Seviyesi
  • 0
    0
    0
    0
  • Yönetmenliğini Esra Saydam ve Nisan Dağ’ın üstlendiği Deniz Seviyesi, 2014 yılında 21. Altın Koza Film Festivali’nden altı ödülle dönen ilk uzun metrajlı filmdir. Filmin ilgi çekmesinin belki de en büyük nedeni, hepimizin geçmişle olan onulmaz ve geri dönülmez bağıdır. Bu bağ güçlü olduğu kadar da risklidir çünkü geçmişin şimdiyi tehdit eden, değiştiren ve yok eden bir özelliği vardır. Filmin açılışı Damla’nın geçmişi hayal etmesiyle başlar. Çocukluk, mutluluk, deniz ve kum onun geçmişinden şimdiye taşınan renklerdir. Bu renkler Damla’nın filme girmeye başlamasıyla yerini tedirgin ve dalgın bakışlara bırakır. Eğitimi için seneler önce Newyork’a yerleşen Damla, orada Kevin adında bir avukatla tanışıp evlenir ve sonrasında hamile kalır. Damla’nın huzursuz ve can sıkıcı ruh hali daha filmin ilk dakikalarında seyirci tarafından hissedilmeye başlanır. Gecenin bir vakti uyanır, evden çıkar, sigara ve içki içer. Bu sahnelerden karnındaki bebeğiyle olan o soğuk ilişkisi hemen anlaşılır. Onunla kuramadığı o duygusal bağa sanki bütün bir geçmişi engel gibidir. Kevin’le olan evliliği iyi gibi görünse de Damla’nın kendi içinde halledemediği birtakım duyguların olduğu açıktır. Gecenin bir yarısı kuzeninden gelen telefon, Damla’yı geçmişine ve zihnin bir yerinde takılı kalan sırrına götürür. Kocasıyla birlikte Türkiye’ye doğru yola çıkarlar. Bu yolculuk Damla’nın yüzleşmesi gereken her neyse onun için bir ilk adımdır. İnsan sadece yaşadığı anı bilme gücüne sahipken Damla hep geride kalanın ve zihninde bir zamanlar var olanın bilgisine sahiptir. “Geçmiş kavramı bu yüzden sadece sanaldır, çünkü ancak zihinde mevcuttur, oysa şimdiki an için anılara ya da gelecek kurgusu tasarımlarına gerek yoktur. İnsan zihni seçici özelliği ile, genellikle, koku, görüntü, ses, dokunma gibi uyarılmalar yardımıyla, geçmişin bir kesitini ana taşır ve anda geçmişi yeniden deneyimleyebilir.” (Aşkaroğlu: 2016: 13-14). Damla’nın geçmişi deneyimlemesinin sebebi ömrünün hemen hemen yarısını birlikte geçirdiği çocukluk aşkı, yakın arkadaşı ve sevgilisi Burak’tır. Ayvalık onun anılarında yaşayan ve bir vesileyle tekrar döndüğü yerdir. İnsanın gerçeği her ne kadar şimdisinde olsa da yarım kalmış her duygunun tutsak olduğu yer geçmişidir. Amerika’ya okumaya gitmek için Damla tarafından habersizce terk edilen Burak, tıpkı Damla gibi dalgın ve keyifsiz bir şekilde kamerada belirir. Filmdeki kadın ve erkek karakterin bu kadar mutsuz ve sevimsiz şekilde yansıtılmış olması onların içinde derinleşen ve acıyan bir yaranın varlığından haberdar eder. Zaman geçer, hayatlar değişir (ya da değiştiği sanılır) ama oradaki yara hep aynı yerinde belki de aynı biçimde kabuk tutmayı bekler. Damla ve Burak’ın yaraları kabuk tutmamıştır. İlk defa topluca yemek yenilen bir masada karşılaştıklarında, zaman onlar adına donmuş gibidir. Herkes gülüp eğlenirken onar sessiz ve gergindir. Sofradan, sohbetten ve insanlardan kopar, birbirine bakamazlar. Yine bütün cesareti toplayan ve yavaştan göz ucuyla bakan Damla’dır. Damla film boyunca Burak’la yani geçmişiyle yüzleşmek istese de şimdisi, Kevin, ona ayak bağı gibi gözükür fakat Damla bütün bunları göz ardı ederek Burak’la konuşmanın yollarını dener. Kötücül ve bencil tavırlarıyla nasıl Burak’tan habersiz yeni bir hayata başladıysa, yine aynı tavırlarla kocası Kevin’i ve karnındaki bebeğini geri plana atar. Damla’nın donuk bakışları film boyunca öylesine derinden hissedilir ki Burak’la olan ilişkisinde de sorunlu, kıskanç ve memnuniyetsiz biri olduğu görülür. Nihayetinde denizin ortasında Burak ve Damla yakınlaşmaya başlar. Bu yakınlık bedenen olsa da ruhen bir mesafenin, yakın olamamanın ve kızgınlığın olduğu bellidir. Burak, Damla’nın onu terk etmesini sorgulamaya başlar başlamasına ama çok gecikmiş olduklarını, hesap sormanın dahi bir anlamı olmadığını bilir. Damla’nın karnındaki bebeğin kendilerinin olabileceği ihtimali varken Damla’nın bunu yok ettiğini dile getirdikten sonra denizin ortasındaki bedenen yakınlık da yok olur. Deniz seviyesinde sorgulanan koca geçmişin artık hiçbir anlamı yoktur. Tamamlanmayan, olabilirdi ihtimali verilmeyen, huzur ve mutluluk zamanı olarak da tasvir edilen geçmiş hep tatsızdır. “Geçmiş, herkesin bir arada yaşadığı bir mutluluk mekânının ‘dışarı’dan gelen kötülüklerle bozulduğu bir anlatıyla inşa edilir.” (Yıldız, 2021: 90). Dışarıdan gelen kötülük yine içeridekinin dokunuşundan kaynaklanır. Damla geçmişin içerisindeki dışsal bir engeldir. Burak’ın insanlar, çocuklar ve sevgilisi tarafından sevilmesini hazmedemez. Ayvalık’ta iki küçük çocuk olan Mina ve Mehmet’in filmdeki görüntüleri, birlikte oyun oynamaları, denize girmeleri Damla ve Burak’ın geçmiş çocukluk evreleriyle özdeşleşir. Mine ve Mehmet deniz kenarında neşeli ve çocuksu duygularla kumda oynarken, Damla ve Burak denizin ortasında, boğulmaya, yok olmaya ve dalgalar arasında kaybolmaya daha yakın bir biçimde tutuk bir yüzleşme anını yaşarlar. Aşklarının ve hayatlarının yarım kaldığı gibi yüzleşmeleri de eksiktir. Anlatmaz ve dinlemezler, detaylardan şayet varsa o güzel geçmişten tam anlamıyla haberdar olunmaz. “Yüzleşme, durup dururken yaşanan bir deneyim değildir. Ciddi bir vesileye, güçlü bir sebebe ihtiyaç vardır yüzleşme gibi tekinsiz bir serüvene atılabilmek için.” (Arslan, 2012: 79). Damla ve Burak’ın yüzleşememeleri ya da bu derece bir eksik konuşma ve dokunuşla birbirinden uzaklaşmaları bütün bunların faydasız olacağı fikri üzerinedir. Damla, evli ve hamiledir üstelik Newyork’ta kurulu bir düzeni vardır. Burak’ın ise sevgilisi vardır. Bu yüzden onların geçmişi dönülmeyen, dokunulmayan ve sevilmeyendir. Damla deniz kabuklarıyla kaplı bir duvara dokunurken, çocukluğuna dokunur gibidir ama hiçbir zaman o anı yakalayamaz. Hep hatırında tutar, pişmanlığını yaşar ama telafi edemez. Yıllar önce veda etmeden ayrıldığı sevgilisinden bu sefer de geri dönmeyeceği sözü vererek bütün geçmişiyle birlikte filmin başladığı yer olan Newyork’a döner. Bedeni hep bambaşka dünyalarda olsa da ruhu ve zihni geride bıraktığında, telafi edemediğinde kalır. Böylece, gözden çıkarılmış ve yarı yolda bırakılmış bir ilişki hiçbir zaman gelecek vadetmez. Deniz seviyesi, geçmişe hapsolmuş karakterleriyle filmin içindeki belirsizliklere rağmen kendisini sevdirmeyi başarabilmiş bir filmdir.

    Kaynakça: Arslan, U.T. (2012). Bir Kapıdan Gireceksin Türkiye Sineması Üzerine Denemeler. Metis Yayınları. İstanbul. Aşkaroğlu, V. (2016). İkinci Yeni Aykırı Sözşörler. Karadeniz Dergi Serisi. Ankara. Yıldız, P. (2021). Kayıp Hafızanın İzinde Sinemada Geçmişle Yüzleşme Yas ve İnkâr.


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.