Eğer Bir Gün Hatırlayacak Olursak: Babamın Sesi: (Dengé Bavé Min)

Eğer Bir Gün Hatırlayacak Olursak: Babamın Sesi: (Dengé Bavé Min)
  • 1
    0
    0
    0
  • İnsan hatırlayarak mı kurtulur yoksa yüzleşerek mi? Ya da insan hatırladığıyla mı yüzleşir? Acılarla, gidenlerle ve çok geride kalanlarla yüzleşmek için bazen rüyalardan uyanmak gerekir. Mehmet’in rüyası geçmişine, çocukluğunun geçtiği Elbistan’a ve babasının sesine kapılar açar. Babamın sesi, Orhan Eskiköy ve Zeynel Doğan’ın yönetmeliğini yaptığı 2012 Almanya-Fransa-Türkiye ortak yapım filmdir. Alevi-Kürt kökenli bir ailenin Maraş katliamı sonrası yaşadığı acılara, kayıplara ve hüzne tanıklık eden bu film, anne Base ve oğul Mehmet ekseninde seyirciye aktarılır. Yaprakların sararıp döküldüğü, mevsimin kendisini sesinden ve renginden belli ettiği rüzgârlı bir sonbahar günü siyah kıyafetleri ve elinde çantasıyla yaşlı bir kadın otobüsten iner. Bu kadın Maraş katliamına hem tanıklık etmiş hem de başkalarının yaşadıklarını dinlemiş olan Base’dir. Kocası Mustafa yıllar önce Almanya’ya çalışmaya gider ve orada bir iş kazası geçirerek ölür. İki oğlundan biri olan Hasan ise film boyunca ismen ve ruhen vardır fakat bedenen yoktur. Base’nin dilinde hep bir haykırış ve umut sözcüğü olan Hasan, çocukken köyünde yaşanan siyasi olaylardan dolayı dağa çıkmıştır ve polisler tarafından her yerde aranmaktadır. Küçük oğul Mehmet ise Diyarbakır’da evlidir ve eşi hamiledir. Mehmet’in Baba olmaya olan yakınlığı, kendi babasının yurtdışında çalışırken onlara gönderdiği mektup ve kasetleri hatırlatır. Kendilerine ait olan ses kayıtları varken, babasından gelen ses kayıtlarını merak eder ve öğrenmek için kalkıp annesinin yanına Elbistan’a gider. Mehmet’in geçmişine olan yolculuğu babasını hatırlamak istemesidir. Base eski, karanlık ve sıvası dökülmüş evinden ayrılmak istemez. Hasan’ın bir gün döneceğine dair olan inancı, onu evine eşiğine bağlar. Mehmet annesinin Diyarbakır’da kendileriyle birlikte yaşamasını ister ama annesinin bütün derdi Hasan’dır. Uykularından Hasan diyerek uyanır, eve sürekli gelen cevapsız telefonları Hasan diye açar. Hasan’ın anasının içinden ve aklından çıkamadığı gibi, anası da kapısından, eşiğinden çıkamaz. Bizi bir yerlere bağlayan insanlar ve duygular hep vardır. Base’nin analık duygusu ise ona hep ümit ederek beklemesini öğütler. Base, bir gün evinde yalnız başına oturuken, televizyonda Yılmaz Güney’in “Umut” filmini izler. Yönetmenlerin tesadüf eseri seçmediği bu film, yoksul ailesini geçindirmek zorunda olan Cabbar’ın arkadaşıyla birlikte bir definenin peşinde olmasını anlatır. Cabbar sürekli umut eder ama define bulunmaz. Açlığın, sefaletin ve umutsuzluğun acıklı hikayesi olan “Umut”, Base’nin çaresizliğini yansıtır. Arananın bulunmadığı, bulunacak ümidiyle elindekileri de kaybetmenin trajik öyküsünü hem Cabbar hem de Base ana yaşar. Mehmet Elbistan’a gelir gelmez hatıralarla yüzleşmeye başlar. Eski ve duvarlarının sıvası döküldüğü o evin eşiğinde çimentoya kazınmış bir şekilde ağabeyinin adı ve doğum tarihi “Hasan Güneş, 1959” yazısını görür. Geçmiş bir yerlere kazınmış şekilde bizi bekler ve oralara sadece dönmek gerekir. Mehmet, evinin kapısını açtığı anda belleğinin girdapları da ona açılmaya başlar. Evin her köşesinde babasının onlara yolladığı ses kayıtlarını arar. Eski fotoğraf albümlerinde ve bir köşeye kaldırılmış bavullarda bir şeyler bulmak isterken annesi kasetleri attığını söyler. Mehmet annesinin atacağına ihtimal vermez Base’de zaten bir şeyleri saklar gibidir. Mehmet babasının küçükken ona tokat attığı bir anıyı anlatınca Base sinirlenir ve “baban hiçbir zaman sizi dövmedi.” der. “Anılar kişinin iradesi dışında şimdi’nin içine akmakta, geçmiş ve şimdi anıların, imgelerin bu akışkanlığı içinde birbirine karışmaktadır” (Sönmez, 2015: 50). Mehmet geçmişte yaşadığı ve unutamadığı anısını annesiyle paylaşmak üzere şimdiye taşır. Base ses kayıtlarında dahi otoriter olma çabasını sürdüren kocasına toz konduramaz. Mehmet’in babasıyla olan sorunlu ilişkisi babasından görmediği sevgi ve şefkatin eksikliğinden kaynaklanır. Belki de sevilmediğine dair yanılmak istediği için babasının sesini aramaktadır. Sevdiklerimizden gelen her sesin güvenle ruhumuzu okşayan bir tarafı vardır fakat Mehmet’in babasının sesi sürekli sert ve suçlayıcı bir tonla kasetlerden gelir. Ona göre Hasan’ın siyasi olaylara karışmasının ve evden ayrılmasının sebebi Base’dir. “Çocuklara saygıyı öğretememişsin Base” derken, iktidar olma konumunu ses kayıtları aracılığıyla devam ettirmeye çalışır. Hasan, çocukken kendilerine yapılan haksızlıkları unutamadığı için dağa çıkarken, Mehmet unutamadıkları adına babasıyla ve geçmişle yüzleşmeyi seçer. Hatırlamak kasetlerden çıkıp gelen o sestir. Sinemanın görmek kadar dinlemek, duymak ve ses olduğunun başarılı bir örneğidir Babamın Sesi. Beden ve ses uyumu bu filmde kurulamaz çünkü Mustafa’nın sadece sesi vardır. “Konuşan kişinin sesiyle bedeni arasında kapatılmayacak gedik, kaynaşma ve bütünlük içermesini arzuladığımız her ilişkiye nüfuz eden düzensizleştirici, dengesizleştrici aşırılık, zevk-mahalli-olarak-beden ve nihayet ahlaki emirlerden azade, herkesçe kabul edilmiş, sabit ve değişmez yüce iyi’den yoksun bir dünyadır buradaki” (Arslan, 2020: 105). Bu filmdeki ses imgesi kucaklayıcı ve manevi bağın üretimine katkıda bulunmaktan çok, otoriter baba figürünü devam ettirmek içindir. Base’nin okuma yazması yoktur ve mektubun anlamsız olacağı diyalog ses kayıtlarıyla anlam bulur. Babanın sesi üzerinden hatırlanan geçmiş biraz da yabancı gibidir çünkü tanıdık olan ses çok uzaktan gelir. Eve gelen cevapsız telefonların hepsinin oğlu Hasan’dan geldiğini düşünen Base, Hasan’ın kendisine Kürtçe deyim ve atasözleri öğretmesini istediğini söyler. “Hasan lalijin ne demek biliyor musun? Anneler çocuklarını beşikte bırakıp gittiğinde çocukların ağlamasına lalijin denir.” Bunun gibi birkaç tane anlam sayan Base’nin her iki oğlu da ağlamaktadır. Hasan dönemediği yerden, Mehmet ise gidemediği yerden ağlamaktadır. Babasının evdeki takımlarına ve ceketine dokunan Mehmet hüzünlü ve üzgün gözlerle bakar annesine. Evde köşe bucak aradığı her iz onu babasına götürecek ve geçmişe bir adım daha yaklaştırmış olacak. Mehmet evden çıkmış ama ev Mehmet’in içinden çıkamamıştır. “Her çocuk er geç aynı şeyi yaşar. Bir zaman gelir, onun için ev olmaktan çıkar ev. Ne erken çocuklukta olduğu gibi keşfedilecek bir dıştır artık, ne de dış dünyaya karşı sığınılacak bir iç.” (Gürbilek, 2016: 63). Mehmet, hatıralar yoluyla eve sığınmak ister çünkü her şeyin ruhunun sindiği yerdir ev. Eğer bir gün hatırlayacak olursa ya da hatırlamak isterse döneceği ve yaşamın saklandığı yeri iyi bilir. Ses her ne kadar ötelerden bir yerden gelse de tınısını bizim içimizden alır.

    Kaynakça:

    Arslan, U.T. (2020). Kat Sinema ve Etik. Metis Yayınları. İstanbul. Gürbilek, N. (2016). Ev Ödevi. Metis Yayınları. İstanbul. Sönmez, S. (2015). Filmlerle Hatırlamak Toplumsal Travmaların Sinemada Temsil Edilişi. Metis Yayınları. İstanbul.


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.