What If...? : Her Şeyin Farklı Olduğu Bir Dünya

What If...? : Her Şeyin Farklı Olduğu Bir Dünya
  • 2
    0
    0
    1
  • Dikkat ! Bu diziye ait inceleme spoiler içerir!

    Fragmanı yayınlandığı günden beri ses getiren What If...?'in projenin tasarımı A. C Bradley tarafından tasarlanıp, Bryan Andrews tarafından yönetilen, Marvel Sinematik Evreni'nin karakterlerini ele alan; lakin hikayenin tamamen farklı olduğunu varsayacağımız on sekiz bölümlük mini animasyon dizisidir.

    Dizinin seslendirme kadrosunda Hayley Atwell, Sebastian Stan, Stanley Tucci, Samuel L. Jackson, Jeremy Renner, Jeffrey Wright, Dominic Cooper, Toby Jones, Hugo Weaving, Bradley Whitford, Josh Keaton gibi zengin isimler var.

    Gerçeklik Doğrusal Bir Yoldan Daha Fazlasıdır

    Dizinin açılış sahnesinde; seçimlerin sonsuz gerçekliklerle buluşacağı, her seçimin alternatif dünyalar yarattığını ve bu yolculukta bizlere eşlik edeceğini söyleyen Watcher (Jeffrey Wright) bizleri akıcı diksiyonu ile selamlıyor ve şu soruyu sorarak; izleyiciyi düşünmeye sevk ediyor.

    "Öyle olsaydı, ne olurdu?"

     

    Seçimlerimiz Kaderimizin Çizgisini Belirler 

    Evren sonsuzdur. 13.8 milyar önce, Büyük Patlama sonrası ışık ortaya çıkıyor. Bu milyar yıl süresince ışığın hacmini elbette göremeyiz. Çünkü gördüklerimiz ve görebileceklerimiz sonsuza değin sınırlı olacaktır. Bir çoklu evren varsa verilen her karar, atılan her adımda; diğer evrenlerle sicim gibi iç içe gelen ve hayal edilemeyecek kadar devasa olabilir. What If...? dizisini izleyenler biziz, anlatan Watcher. Çünkü o sonsuz evrenlerin hakimi !

    Hepimizin bildiği üzere; 1943 yılında gerçekleşen İkinci Dünya Savaşı'nda, Nazi ordusu yüzünden evren yok olma eşiğinde olup; İtilaf Orduları süper askerler yaratma amacı içerisindeydi. Brooklyn'den cepheye gelen cılız bir çocuk süper asker oluyor ve savaşın tüm seyiri değişiyor. Bu çocuk kim mi? Kaptan Amerika'dan başkası değil !

    Başka bir evrende, başka bir Kaptan Amerika mümkün mü? Hiçbirimiz düşünemiyoruz değil mi? Mümkün.

    Peggy'nin kabinde kalmak yerine Steve ile kalmaya karar vermesi; işlerin gidişatını değiştereceğinin habercisiydi. Çok uzak olmayan bir zamanda; Peggy tüm dünyanın kaderini değişterecek kişi olacaktı. Doktor Erskine'in icat ettiği serum insanlık için umut verici bir şey olsa bile; kötü niyetli kişiler tarafından ele geçirilmek isteniyordu. Projenin gerçekleşme anında Peggy'nin suikastçiyi farketmesi ve akabininde yaşanan kaos dolu anlarda; yaralanan Steve'in yerine hazneye girerek kendisini insanlığı kurtarmak adına feda ediyor. 

    Captain Carter'ın Doğuşu 

    Peggy'i zor bir süreç bekliyordu. Süper asker olmak sanıldığı kadar havalı değildi. Yetmiş sekiz yıl önce bile; kadınlar erkekler tarafından aşağılanıyor ve hor görülüyordu. Bu yaftalanmalara maruz kalmasıyla birlikte; Howard Stark ile birlikte savaşı bitirecek tek şeyi bulmak için araştırmalar yapmaya başlamıştı.

    Araştırmalar esnasında Nazi askerleri boş durmuyor. Loki'nin en sevdiği oyuncağı olan Tesseract'ı aramaktalardır. Bu küp şeklindeki uzay taşı Loki'nin hileleri gibi masumane işlere kullanmayacaklardı. Bu taşın enerjisiyle; dünyayı yok etmek istiyorlardı. Nitekim, o taşı buldular. 

    Arnim Zola eşliğinde korunarak yola çıkan Tesseract çok geçmeden Peggy tarafından bulunuyor. Tüm askerleri tek tek, kalkanıyla ve çevik hareketleriyle alaşağı ettiği yüz yirmi saniyede, nefesler kesilmişti. 

    Her dövüş sahnesinde Doctor Strange tarafından büyülenmiş gibi olabilirsiniz. Sinematik evrende varolan tüm dövüş sahnelerine açıkara, epik ve sanatsallığıyla fark atıyor. Havada süzülüp diğer savaş uçağına atlayan Steve Rogers düşünmek akıllara toplumsal dayatmalar ve algılar sebebiyle normal gelebilir. Captain Carter'ı böyle bir sahne içerisinde düşünmek ve o sahneyi izleyicilerle buluşturmak, fazlasıyla havalı ve ilham verici. 

    Tanrı Olmayı Johann Shmidt'den Öğrenecek Değiliz !

    Johann Shmidt maalesef ki, Tesseract'ı bulduğu gibi kaybediyor. Kaybetmesiyle birlikte Almanya topraklarına çağrılan general, Hitler'in emrine karşı geldiğini çok uzak olmayan geçmişten, tanıdık bir arkadaşımızdan aşina olduğumuz cümleyi tekrar işitiyoruz.

    "Ama bir tanrı insana hesap vermez!"

    Aşk Mı ? Ülke Bu Haldeyken Mi?

    Steve ve Peggy'nin arasında bulunan sevgi bağı; olabildiğince masumane ve hayranların beklediği gibi kararına gösterilmiş. Filmde beklenilen ama doğru düzgün gerçekleşmeyen bazı hayaller hayranlar için gerçek oldu.

    Red Skull ve HYDRA'yı çökertmek adına peşine düştükleri trenin tuzakla patlatılması sonucu, Steve'in hayatını kaybetmesi; Peggy'nin ruhsal çöküntüye girmesine neden oluyor. Hepimizin bildiği üzere; o tren kazasında aşağıya, boşluğa doğru düşen Bucky Barnes'dan başkası değildi. Neyse ki bu bir yanılgıdır. Steve aslında ölmüyor. Ölmüş gibi yapıyor ve sonradan aramıza katılıyor !

     

    Zamanlar Arası Yolculuk 

    Peggy'nin tüm dünyayı kurtarmak adına yaptığı seçim, onu yetmiş yıl ileriye götürmüştür. Seçimlerimiz her zaman kaderimize yön verir. Kim olduğumuzu ve geleceğimizde bizlere neye gebe olduğunu belirler. Her seçimin kötü sonucu yoktur, bazen güzel şeyler zaman alır. Neticede, her ağaç erken meyve vermez. 

    Steve Rogers, dans borcunu er ya da geç ödeyecek. Yetmiş yıl sonrasına gitmek asla bir son değildir.

     

    Not: Her bölüm sonrası, bölümlere ilişkin incelemeler gelecektir.

     

     

     


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.