Kadına Yönelik Şiddet Üzerine Röportaj

Kadına Yönelik Şiddet Üzerine Röportaj
  • 2
    0
    0
    0
  • Kadına yönelik şiddet üzerine çalışmalar yürüten gazeteci Merve Şişman'ın kurmuş olduğu 'Şiddetin Yüzü' platformunda yayınlanan ve benim psikolog unvanımla gerçekleştirdiğim röportaja Wannart'da da yer vermek istedim.

    Kadına yönelik şiddetle; sokaklarda, evlerde, fabrikalarda, ofislerde ve sosyal medyada karşılaşıyoruz. Erkek, var olduğu her alana şiddetini de taşıyor. Bu şiddete maruz kalan kadınlar ve LGBTİ+'ların sesine ses, yürüyüşlerine adım olabilmek umuduyla gerçekleştirdiğim röportajı Şiddetin Yüzü'nde paylaşıldığı şeklinde sizinle paylaşıyorum. 

                 

    ''Kadına ve LGBTI+’lara yönelik şiddetin psikolojik sonuçları üzerine çalışmalar yapan Klinik Psikolog Cem Arslan, ‘Şiddetin Yüzü’ için kendisine yönelttiğimiz sorulara yanıt verdi.

    Klinik Psikolog Cem Arslan, uzmanlık alanındaki soruları yanıtlamadan önce şu ifadelere yer veriyor:

    “Bu soruları cevaplarken öncelikle şunun bilinmesinin önemli olduğunu düşünüyorum: Nasıl ki sınıf mücadelesinde fabrikada çalışan işçinin fikirleri  ve duyguları bir burjuvanın sınıf mücadelesindeki fikirlerinden ve duygularından daha gerçek ve doğruysa; kadınların veya LGBTİ+ bireylerin düşünceleri, bir erkek olarak benim fikir ve duygularından daha gerçek ve doğrudur. Ben yalnızca akademik olarak uzmanlığım olduğu bir konuda kendi fikirlerimi dile getirmeye çalışacağım.”

    Şiddetin türleri nelerdir? Sosyal medyadan uygulanan dijital şiddeti önleme noktasında neler yapılabilir?

    • Şiddeti fiziksel, psikolojik, ekonomik ve cinsel şiddet olarak tanımlayabiliriz. Türkiye’de yaşayan kadınların ise %43,4’nün en az bir şiddet türüne maruz kaldığı tespit edilmiştir. Tespit edilen bu şiddetin %18,4’nün fiziksel, %13’nün duygusal, %2,9’nun cinsel, %30,2’nin sözel ve %8,9’nun ekonomik şiddete maruz kaldığı saptanmıştır. (Yanık vd., 2014).*  
      Sosyal medyanın yaşamlarımızdaki değeri arttıkça birçok duyguyu da bu alanda yaşamaya başladık. Yaşanılan bu duygular dijitalleştiğinden; insanların yazdıklarından dolayı yargılanmayacağına olan inançlarından ve gizli kimlikleri altında siluetlerinin onlara verdiği güvenle zarar verici cümleler kurabiliyor veya bunu davranışa dökebiliyorlar. Son zamanlarda sosyal medyada sıklıkla gördüğümüz ve birçok tanınmış simanın da etkilendiği #MeToo hareketinde şiddet faillerinin gölgelerini aydınlatıldığına şahit olduk. Bu dijital şiddetin güvenli sanılan temelini sarstı. Bu bahsettiğimiz sonuç; uygulanan şiddet sonrası gerçeğin açığa çıkma huyu. Peki bu şiddetti önlemek için ne yapabiliriz? Öncelikle toplum nezdinde ataerkil temelli inançların ve bunun yansıması olarak eril zihniyetin değiştirilmesi gerektiğini düşünmekteyim. Ataerkil sistemin yasalarındaki eşitsizlik, kadın ve erkeklerin ‘normallerinde’ değişikliğe sebep olmaktadır. Bu noktada kadına şiddet konusunda tabii ki kadının normal gördüğü hakikattir. Bundan dolayı şiddet, eril bilinçle normalleştirilmemeli; sosyal medya üzerindeki eril dilin önüne geçilmeli ve dayanışmanın verdiği güç ile erklikle mücadele içinde olunmalı.


    Neden bazı erkek çocukları küçüklükten itibaren şiddete eğilimli şekilde güç gösterisi ile büyütülüyorlar?

    • Evrimsel psikoloji çerçevesinde baktığımızda erkek birey, kas gücünden dolayı insanın geçmiş yaşamında koruyan ve doğa ile mücadele eden figürdür. Bu anlamda saldırgan hayvanlarla dövüşebilir ve ağır yükleri yerinden oynatabilirdi. Binlerce yıl önce bunun önemi büyüktü. Bu kaslı bedenin aileyi yaşattığı düşünülürdü. Saldırgan olmayan ve yaşamak için çaba sarf etmeyenler ise doğal seçilimde elenirdi. Geçmiş atalarımızın aile tercihleri incelendiğinde kadın ve çocuklar için dövüşmeyen erkek evlenemez, aile kuramaz ve yok olurdu.  Bugün hala bu inancın yansıması olarak erkeğin güçlü olması gerektiği düşünülmekte ve var olan bu gereklilikten dolayı erkek bireylerin saldırgan yetişkinler olması için çaba harcanıyor olabilir. Toplumsal normlar bireyi güç ve  saldırganlık ile beslerse, o güç sarhoşluğu aslını yitirerek yani yaşatmak için değil öldürmek için kullanılmaya başlanabilir. Bugün, vahşi doğada yaşamayan insan ırkı için gücün; güçsüze karşı kendi hâkimiyetini zorbalıkla kuran güçlü bireyin düzeni haline geldiği düşünülebilir.

    Şiddet ile ırkçılık nasıl bağdaştırılıyor? Irkçılık dolayısıyla işlenen cinayetler hangi psikolojiyle yapılıyor ve bu nasıl önlenebilir?

    • Öncelikle özellikle sosyal medyada ve halk dilinde oldukça yanlış olan bir düşünceyi belirtmeliyim: Irkçı insanların psikolojik rahatsızlıkları olabilir ancak ırkçılık bir psikopatolojik tanı değildir. Sıklıkla ırkçılığın psikolojik bir hastalık olduğu söylemi, zaten yaşamlarında sahip oldukları psikolojik rahatsızlıktan dolayı toplum tarafından haksızlığa uğrayarak etiketlenen insanlara yapılan ciddi bir yanlıştır. Irkçılık temelini şiddetten alır. Bu iki kavram birbirinden çok farklı değil, birbirinin içine geçmiş ve birlikte zarar veren kavramlardır. Kendisini üstün gören ırkın, cinsin, bireyin bir başkasının yani ötekinin zarar görmesinde bir mazur görmemesidir. Bugün baktığımızda her insan bir başka canlıyı ötekileştirmiyor mu? İnsanın insanı ötekileştirmesinden daha geniş kapsamlı baktığımızda; hayvanlara karşı işlenen suçlar, bir ineğin vereceği sütü arttırmak için o ineğin aylarca karanlık bir ahıra kapatılması bir tür şiddet ve ırkçılık değil midir? Bazı araştırmalara ırkçılık, yani kendi ırkını yüceltip ötekini ezmek çok eski zamanlara uzanmaktadır: Homo sapienslerin, onlardan farklı gözüken akrabaları neandertalleri katlettiği varsayılıyor.
      Demek istediğim, insan doğuştan ırkçılığı kuşanarak geliyor. Bazı araştırmalar bunun yaşamda kalmak için insanın verdiği mücadele olarak görse de 21. yüzyılda yaşıyoruz ve bu artık bence yaşamda kalmak değil, yaşamı kendi çıkarları için yönetme çabası. Son olarak önlenmesi için insanı ve her canlıyı kârı için birer araç olarak gören kapitalist ve sömürgeci anlayışın ortadan kaldırılması ve insanın yalnızca insan olduğu için değerli kılan yeni bir düzenin kurulmasıyla mümkün kılınabilir.

    Şiddete uğramış ve psikolojik olarak sarsılmış kadınlar kendilerini nasıl rehabilite ediyorlar? Kadınlar eski hayatlarına nasıl geri dönebilirler, dönebilirlerse bu konuda neler yapılabilir? 

    • Şiddet mağduru kadınlar, ilk olarak ataerkil sistemin kendi düzenini korumak için fail ile mağduru değiştirmesiyle karşılaşabilirler. Yani şiddet mağduru kadın, fail durumuna getirilir. ‘Ne yaptı kim bilir?’, ‘Hak etmiştir’, ‘erkek adam döver de sever de’, ‘evinde otursaydı’, ‘o giyilir mi?’, ‘kıvırtmasaydı’… vb. söylemler kadını suçlayan ve erkek şiddetini masumlaştıran veya onaylayan; aynı zamanda kadının kendisini suçlu olarak görmesine ve şiddete rıza göstermesine sebep olan tutumlardır.
      Öncelikle şiddet sonrası ortaya çıkan, kadının kendisini suçlamasının önüne geçilmesi gerekmektedir. Bu, kadının rehabilite sürecine başlaması için önem arz eder. Psikoterapi, doğru düşünmek ve kadınların yaşamlarını kendi tercihleri veya şiddeti önlemek için etkili bir yoldur. Ancak birçok kadın öncelikli olarak maddi yetersizliklerden dolayı bu yolda yürüyememektedir. Bu anlamda şunun da bilinmesi önemlidir; birçok gönüllü psikolog bu yolu kadınlara ve şiddet mağdurlarına açmaktadır. Psikoterapi dışında son zamanlarda sokaklarda, evlerde, yaşamın olduğu her alanda artan kadın dayanışma ağlarını görüyoruz. Kadın dayanışması ve örgütlü bir mücadele şiddet mağduru kadının yanında durmaktadır. Bu dayanışma oldukça önemlidir çünkü dayanışmanın içindeki kadınlar, yaşamlarının bir kesiminde mağdur olmuş kimselerdir; sokakta tacize uğrayan genç bir kadından, evinde yıllarca erkek şiddetine maruz kalmış bir kadına kadar birçok şiddet mağduru ve bu erk şiddete karşı mücadele vererek kazanan kadınlar oluşturur kadın dayanışmasını. Eski yaşama geri dönmektense, yeni yaşamı yaratmanın daha değerli olduğunu düşünmekteyim. Erkek şiddeti, baskısı, tacizi eski yaşamda kendisini var etmiştir ancak kadın/lar, kendi kuracakları ve hiçbir erkeğe danışmadan aldıkları kararlarla yeni yaşamlarında bu şiddeti barındırmayabilir. 

    Bazı cinayet haberlerinin başlıklarda ‘kıskanç eş boşanacağı eşini katletti’ ifadeleri ile haber veriliyor. Buradaki ‘kıskanç’ tanımı cinayetin sebebi olarak görüntüleniyor. Kıskançlık neden sevgi ile özdeşleştiriliyor? Bu konu hakkında düşünceleriniz nelerdir?

    • Daha öncede bahsettiğim gibi ataerkil düzen kendi varlığını korumak için birçok kurnazlığa başvurur; önceliği faili mağdur, mağduru fail ilan etmektir. Kıskançlık, temelini güvensizlikten, erkek için ise genellikle özgüvensizlikten alır. Bir kadının kıskançlığı ile erkeğin kıskançlığının farklı olabileceğini düşünmek gerekir. Bir kadının kıskançlığında da elbette özgüvensizliğin payı vardır ancak temelinde ataerkil sistemin erkeğe verdiği anlamsız yetkiler ve erkeğin bu yetkilere dayanarak güven duygusunu zedeleyen davranışları yatar. Erkeğin kıskançlığı ise bundan farklıdır. Bu fark ise kadının bu düzende hiçbir yetkiye sahip olamayışıdır. Yani erkek olağanüstü yetkilerinden, kadın ise yetkisizliğinin ona verdiği sınırlı-duvarlı-dar yaşamda yaşama zorunluluğundan kıskanılır. Kadının o duvarların dışına çıkma ya da çıkma hayali, bir erkeğin kıskançlığından ‘deliye dönmesine!’ ve kadının katledilmesi için yeterlidir bu düzene göre. Kimin neden dolayı kıskandığı hakkında kısaca düşüncelerimi söylediğime göre kıskançlık ile sevginin öz değil yabancı olduğunu dile getirebilirim. Bu özdeşleştirme, daha öncede belirttiğim gibi ‘erkeğin normalidir’. Kadın kıskanmıyor mu diyebilirsiniz; evet kıskanıyor. Ancak kıskançlığı yaratan durumların neler olduğuna bir bakarsanız, temelinde kadının özgürlüğünü kısıtlayan ve onu duvarlar arkasında bırakan durumlar olduğunu görmemek imkansızdır. Kadının ahlakı üzerinden gelişen eril düşüncenin sevgi ile arasında bağ değil iki ucu gözükmeyen mesafe vardır.''

    Kaynak

    *Yanık, A., Hanbaba, Z., Soygür, S., Ayaltı, B., & Doğan, M. (2014). Kadına Yönelik Şiddet Davranışlarının Değerlendirilmesi: Türkiye’den Kanıt. Ejovoc (Electronic Journal of Vocational Colleges), 4(4), 104-111.).

    https://kadincinayetlerinedurdiyoruz.wordpress.com/

     


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.