Doğrunun Andı

Doğrunun Andı
  • 0
    0
    0
    0
  • Kimi inanışlara göre insanlar söylenen her türlü yalana kayıtsız şartsız inanır. Çünkü tekrar edilen yalan insan için doğru yerine geçerli hali vardır.

    Doğru saydığımız o yalan bizi yanıltmaktan öteye geçer. Doğrunun en kötü huyu kendini inandıramamasıdır. Kendini inandıramayan doğru kendini feci şekilde suçlu saymalıdır. Yozlaşan dünyada gerçekten yaptığımız doğrulardan emin halde davranıyoruz. Milenyum Çağında gerileyen ahlaki değerler bize iyice yabancılaştırıyor. Yabancılaşan insanlık zamanla kendine göre yanlışını doğru sayıyor. Burada bizlerin yaptığı en büyük hatadır. Bu yanlış bizi zamanla katı ve merhametsiz duruma getiriyor. Yanlışımız insanlığın hatalarının başlangıç sebebi oluyor. Mantıken karar verip duygusal yönü boş verir  gibi düşünüyoruz. Milenyum Çağında hatalarımızı görmezden gelmektedir. Kalbimizi ne kadar temiz ve duru saymaktayız. Dünya bize cehennemi çok yaşatmaktadır. Çünkü cehennemi kendi elimizle inşa etmeye başladık. Cehennemin ütopyasında yalan ateşinden doğruyu odun niyetinde yakmaktır. Bu insanoğlunun en büyük aptallık ütopyasından başka bir şey değildir. Dünya bile artık boş yalanlara karnı tok halde insanoğlunu dinliyor. Çünkü doğruyu hep yanlış anlama derdindeydik. Fakat ufkumuz o kadar dar ki verilen yem niyetinde yalanları kadim doğru sayıyoruz. İnsanoğlu binlerce satıra doğruyu sığdırmaya kalksa bir yanlış satır her şeyi berbat ediyor. İnsanoğlu inanmak istediği yalanı sever. Çünkü insanoğlu aldatılmayı kendine doğru bir yol sanar. Sanrılarımız bizi yanıltma payı yüksektir. Yanılgılar hayatın en değişmez kuraldır. Bir yanlış yanıt bizi gerçekten uzaklaştıran engebeli yoldur. Doğru kendisini kanıtlamayı sevmez ama yanlış kendisini doğru olarak kanıtlamayı sever. Biz kuralı yaratılıştan bu yana öğrendik. İlkel çağların getirdiği en büyük yan etki doğrunun geç keşfedilmesidir. Geç gelen doğru insana pişmanlık yaratan bir duygudur. İnsanoğlu iki benliği konusunda tereddüt halindedir. Biri vicdan diğeri duygudur. Bu ikisi berbat bir denklem etkisi yapar. Dün inandığın yalan gün gelir seni yarı yolda bırakan iblis gibidir. Sen yarı yolda kaldığın anda doğru hızır gibi yetişir. İşte inançların bile şaşkınlıktan afallar. O an mantığını mı yoksa vicdanını seçmekte tereddüt yaşamakta zorlanırsın . Gerçekten zihnin bulantı yaşar ama kusmaz. Çünkü zihnin mide gibi değildir. Mide fazla nimeti kaldıramaz ve kusar. Fakat zihnin yalanları kaldırır ama doğruyu bulmak için kusmayı sevmez. Çünkü beyin ile midenin arasındaki fark budur. İleriye giden insanoğlu kadim doğruları pek unutmuş hale gelmiştir. Bu unutkanlık aklımızı allak bullak eder derecesinde ilerler. Allak bullak olan zihin kendini hep basit ve gereksiz soruları meşgul olmayı seçer. Çünkü doğru sinir bozucu duruma gelmiştir. Sinir bozucu olan doğru ruhumuza darbe indirir. Bu geçmiş hataların zamansal paradoksuna benzer. Bu paradoks  duygularımızı yeniden düzenler. Doğruyu bulduğun gerçek hatanın kimde olduğunu kendinde sorgularsın. Genesisten bu yana hep varolan kavramlarla yoğrulan insanoğlu seçimleriyle bu zamana gelmiştir. Zamanla ilerleyen duygularımız aklımızı katleden varlığa dönüştü. Ceremesini gün geçtikçe yaşayarak anladık. O gün kimin doğru söylediğine ya da kimin yalan söylediğine karar veremedik. Sadece aptalca yalana kandık. Evet geçmiş bir hata vicdan azabını kime yaşattığını sorgulamadık. Çığlık atan inanmaz sessiz olan gerçeğe . Şimdi duygularınız defolu cümlelerden ibarettir.

    Zaman her gün doğruyu haklı çıkartmak için kendince and içer. Çünkü doğrunun ruhu yara bere içindedir. Yara bere içinde olan ruhun bedenine her haksız dokunuşta ağrı sızı yapar. Bu dokunuşlar ruhu cüzzamlı hastaya çevirir. Haksızlıktan kurtulan ruh o zaman hastalıklı halinden kurtulur. Gerçek bir distopyadır. Yalan ise ütopyadır ama vahası vardır.


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.