Penceremden Öyküler: Kötü Tesadüf

Penceremden Öyküler: Kötü Tesadüf
  • 0
    0
    0
    0
  •  

    Pek çoğumuzun okul yılları çeşitli kırılma noktaları ile doludur. Bu hikâye biraz da böyle kırılma içeren bir hikâye. Ama unutmamak gerekir; çiçekler bazen üzerindeki asfaltı kırıp açarlar, o sert zeminin kırılmasından yeni bir yaşam ve yeni bir hikâye dünyaya gelmiştir.

    Ayşen hocanın okula ilk geldiği günü daha doğrusu bizim sınıfla ilk tanıştığı günü hatırlıyorum. O zaman yedinci sınıftaydık ve sınıfa girişi ile çıkışı arasındaki sürede zaman mefhumunu yitirdiğimizi, kışlada komutanı tarafından azarlanan bir grup rütbesiz asker gibi hissettiğimizi hatırlıyorum. Sınıftan çıkıp gittiğinde okulun silahlı kuvvetlere ait bir yer olup olmadığını sorgulamıştık kendi aramızda. Böyle tanıtmıştı kendini, sesi tavanda yankılanıyordu. Ayşen hoca Türkçe öğretmeniydi, hangi okuldan gelmiş, tayini neden bizim okula çıkmış bunları hiç bilmiyorduk. Ürkütücü bir görüntüsü vardı, size gülümsediğinde bile her an içinden bir canavar çıkacakmış hissi veriyordu. Kırklı yaşlarındaydı, gözlüklüydü ve kısa saçları vardı bir de kırmızı arabası. Kırmızı arabası önemliydi çünkü aynı markadan aynı renk bir araba gördüğümde tedirgin olduğumu hatırlıyorum. Ortaokulda yedinci ve sekizinci sınıfta dersimize girmişti. Böyle korku verici bir portre çizmem sizi yanıltmasın, Ayşen hocanın dersinde sınıftaki başarılı öğrencilerden biriydim ayrıca sessiz, sakin bir öğrenci olduğumdan için de beni çok severdi. Ayşen hocanın bazı takıntıları vardı, sınıfta sadece özet defterine yazabiliyorduk daha sonra o notları evde el yazısı ve pilot kalemle daha büyük bir deftere geçiriyorduk. Bunun asıl korkutucu yanı haftanın ilk dersinde o defterlerin kontrol edilmesiydi. Bu, biri karşıdan bizi izliyor olsa muhtemelen toplama kampında kontrolden geçen bir avuç çocuğu izliyormuş hissi verebilecek bir görüntüydü. Bu uygulamaya yeni başladığımız yani Ayşen hocanın gelişinden birkaç hafta sonra kendisini farklı bir yöntemle de bize gösterdi. Defter kontrolü sırasında bir öğrenciye “bakkal defterine benzemiş” tarzında bir cümle kurdu. Ne olduysa sıra o arkadaşımdan geçince oldu. Bu bakkal defterine benzemiş diye eleştirdiği arkadaşımın yakın bir arkadaşı Ayşen hocanın cümlesini gülerek tekrarladı. Ayşen hoca kendisinden beklenmeyecek bir hızda dalga geçen çocuğu yerinden kaldırıp dövmeye başladı. Dalga geçen çocuk da Ayşen Hoca kendisini yakasından tutup kaldırdığında ne olduğunu anlayamamıştı, yüzündeki şokla karışık korku ifadesinden hatırlıyorum. O zamanlar fiziksel şiddet eğitim sisteminin bir parçası olduğu için- ki bazen bu veliler tarafından da onaylanıyordu (eti senin kemiği benim hoca hanım…)- Ayşen Hoca gayet rahattı. Ayşen hoca kendi alanında çok iyiydi ancak kişiliğinin bu karanlık ve despot yönü onu farklı hatırlamamı sağladı. Güç istencini öğrenciler üzerinden karşıladığını söyleyebilirim şimdi düşündükçe. Ayşen hocanın beni çok sevdiğini söylemiştim aslında yazıya kötü tesadüf başlığı vermemin sebebi de biraz bununla ilgili. Ortaokul bittikten 4 yıl sonra lisenin son sınıfında staj gereği bir asansör firmasında çalışıyordum. Yine günlük iş rutininde bir apartmanın asansör bakımına geldik. Yaptığımız işten dolayı üzerimizdeki kıyafetler genelde kirli olurdu. O gün de öyleydi; kirli kıyafetler, elimde alet çantası ve yanımda usta. Yani yoldan geçen birine bu çocuk 4 yıl önce nasıl bir öğrenciydi diye sorsalar pek de olumlu tahminler gelmezdi. Neyse tam apartmanın girişinde anlattığım vaziyette Ayşen Hoca ile karşılaştık. Yanında çocuğu da vardı, yıllar önceki hali neyse yine aynıydı ancak ben aynı değildim. Hani böyle yer yarılsa da içinde girsek itiraz etmeyip orada kalmayı tercih edeceğimiz anlar vardır ya öyle bir andı benim için. Ben hemen başımı önüme eğdim utancımdan ama o sırada Ayşen hocanın gözleriyle kir pas içindeki kıyafetlerimle beni baştan aşağı süzdüğünü hissedebiliyordum. Hayal kırıklığına uğratmıştım, dile gelmeyen sözlerin ağırlığı üzerime fazladan bir yük bindirmişken apartmana girip işimize yöneldik.

    Şimdi bu olayın üzerinden yıllar geçmişken aslında utanç duvarına çarpmamam gerektiğini fark ediyorum. Liseden mezun olduktan sonra mezuna kalıp kimsenin benden beklemediği bir bölüm kazandım, üzerine yüksek lisans yaptım. O günkü utancımın toplumun bana dikmiş olduğu ve üzerime bol gelen paltomdan kaynaklandığını fark ediyorum. Benim profilimdeki her öğrenci gibi başarılı olmak zorundaydım, bu öyle bir paltoydu yoksa kaybolan insanların hikayelerini bilmediğimiz gibi herkes bizi unutacaktı…

    Toplum, işini kötü yapan bir terzi gibi durmadan paltolar dikiyor; üzerimize olmayan. Ancak giyiyoruz, üşümemek için. Ve ağır geliyor paltolar. Yalnızlığın getirdiği tüyleri ürperten soğuğa karşı üşümek pahasına paltoları çıkarabilmek dileğiyle.


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.