Zaman olgusu ikiye bölünmüş bir yol gibi. Bazen yolun nereye gittiğini ve gideceğini, beni nelerin beklediğini görebiliyorum. Bazen ıssız, bilmediğim, korkunç bir yola dönüyor kendisi. Bunların hepsinin dışında bildiğin ve özlediğin üçüncü bir yol duruyor, hiç olmamış gibi. Üçüncü yol ulaşılamaz, gidilemez, sadece görülür ve özlenir. Geçmişin tanımını yaptığım cümle oluyor kendisi. Ulaşılamaz olması mı özlenir kılıyor geçmişi, yoksa kendimizden birkaç parçanın kaldığını görmek mi özlenir kılar geçmişi? Soruların arasında, belirsizlik içinde biz.
Geçmiş nedir, gelecek nedir?
Zaman yokmuş gibi yaşar, hiç yaşamamış gibi kayboluruz sonsuz zamanın içinde. Bir varız, hiç yokuzdur aslında. Yarınlar bizim için hevestir, göğsümüzü parçalar gibi beklenir kendisi.
Dün ise unutulmuştur, sanki hiç yarının yerinde olmamış gibi. Bir belirsizlik, bir umut; bir ışık, bir karanlık... Hepsi iç içe ilerler bizimle. Gözlerimizi kapatmak gibi! Kapatınca gözlerimizi, unuturuz ışık dolu günleri. Ulaşılamaz, gidilemez yola döner bir anda. Yaşanmıştır ama artık yoktur. Özlenir, özlenir ve beklenir.
Yorum Bırakın