sosyolojiden kendime notlar

sosyolojiden kendime notlar
  • 3
    0
    0
    1
  •           Sosyoloji eğitimi benim için genel olarak geliştirici bir eğitim oldu. Mezun olmaya az bir süre kalmışken yazdığım bu yazı ise lisans eğitimimi film şeridi gibi gözümün önünden geçiren ve geçmişi yâd ettiren bir yazı oluyor. Geriye dönüp baktığımda iyi ki bu bölümü tercih etmişim dediğim bir noktada bulunuyorum. Bir ândan ziyade hayatımın tümünü, kişiliğimi ve bakış açımı etkilediğini söyleyebilirim. Bunu genel olarak ilk fark ettiğim nokta ise birinci sınıfı okurken evde ailemle bir konu üzerine tartışırken onlar ile düşünsel farkımın ne kadar açıldığını fark ettiğim ândır. 

                Türkiye’deki insanların genel olarak belirli ideolojilere dayalı yaşadığını, yetiştiğini ve düşündüğünü fark ettiğim bir noktaydım. Henüz birinci sınıfı okurken Marx, Durkheim ve Weber gibi birçok düşünürü tanımış ve öğrenmiştik. Bu öğrenme ise yalnızca lise eğitimindeki gibi bir teoriyi öğrenme süreci değildi. Öğrendiğim teoriler ile benim kendi zihinsel sürecim de şekilleniyordu. Kendi düşünme altyapımı kurguluyordum. Sosyal bilimlerin bu anlamda tırnak içinde sihirli bir gücü olduğuna inanıyorum. Teorileri okurken zihinsel bir orgazm yaşıyor ve Maslow’un piramidindeki en üst seviye olan kendini gerçekleştirmeyi deneyimliyordum. Tek tek teorileri öğrenirken ve her birine ayrı ayrı hayret ederken bütünsel tabloya baktığımda her birinin bana yeni bir dünya görüşü kattığını fark ediyordum. Bu noktadan sonra dünya nasıl aynı yer olabilir ki? Değildi, dünya bize anlatılan değil bizim önce kendi içimizden başlayarak keşfettiğimiz bir yer olmalıydı.

                Bu noktada artık insanlarla konuşurken özellikle kendi ailem ile hayata ne kadar farklı baktığımızı fark etmeye başladım. Burada ailemi vurgulama sebebim ailenin her zaman bizler için özel bir yeri vardır. Aile, bir arkadaşınız gibi görüşünü beğenmediğinizde uzaklaşabileceğiniz bir yer değildir. Her zaman bizimle olan, kendiliğimizi, davranışlarımızı, duygularımızı, kişiliğimizi şekillendiren ve asla kaçamayacağımız bir alandır. Ben ise sosyoloji eğitimimi alırken her eve gidişimde ailem ile aramda görünmez bir uçurumun arttığını hissettiğim ve bunun için üzüldüğüm yeni bir duyguyu deneyimlemeye başlamıştım. Çünkü buradaki kastettiğim uçurum dikey ve benim birilerine yukarıdan baktığım bir uçurum değildi. Yatay ve onlarla aynı düzlemde olduğum farklı bir dünyanın, yaşamın ve umudun olabileceği yeni olasılıklara inandığım, anlatmak ve göstermek istediğim bir uçurumdu. Fiziksel bir uçurumun çözümleri daha kolay bulunabilir. Ancak, fikirsel uçurumun çözümünü ararken attığınız adımların, çıkardığınız sesin bile havada kaybolduğu bir imkânsızlık duygusunu deneyimledim.

                Bu uçurumu ise sadece aile değil çevremdeki birçok kişi ile yaşamaya başlamıştım. Türkiye’deki insanların alışılagelmiş şekilde yaşamaya ne kadar bağlandığını görüyordum. Ailelerin, geleneklerin, ideolojilerin öğrettiği gibi yaşamak bireyler için bir konfor alanına dönüşmüş durumdaydı. Günlük hayatımda yaşadığım pek çok olayda bireylerin kendi yaptıkları çıkarımlarla hem beni hem de birbirlerini nasıl etiketlediğini fark ediyordum. Ama bu bölümü okumanın getirdiği farklı bir yeti ile herkesi tek tek anlamak, kendi bağlamı içinde düşünmek, onlara sunulmayan fırsatlar ve deneyimleyemedikleri ile empati kurmak durumundaydım. Bu noktada ise artık herkesin kendi bakış açısına saygı duyduğum ancak kendi hayatımın da sınırlarını belirlediğim bir noktaya ulaştım. Birey olarak kendi zihinsel dünyamı yaratmış olmanın mutluluğu ve özgürlüğe bir adım daha yaklaştıran bu eğitim deneyimi için sosyolojiye teşekkürlerimi sunuyorum…


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.