Gözlerde atan kalbin gülünçlüğü üzerine

Gözlerde atan kalbin gülünçlüğü üzerine
  • 8
    0
    0
    1
  • Açık saçık söylenemeyecek şeyler vardır. Anlaşılması gerekir. Anlaşılamadığı ya da anlaşılmadığı taktirde hırçınlığa dönüştürür söyleyeni. Konuşulsa ağza batar, susulsa içinde patlar. Ama böyle zamanlardan çıkılabilmenin en doğru yollarından biridir bu şekilde haykırmak. Gözbebeklerinin içinde dolaşan ruhun akması gerekir bazen. Bazen de aynı gözbebeklerinin yolunda uçurum bulunur. Bu uçuruma düşüldüğünde çıkılacak yollar azalır, hiçliğe dönüştürür gözün sahibini. Dans eder gibidir bazen söyleyen dudağından ya da parmak uçlarından kelimeler dökülürken. Halbuki sonunda keskin bir bıçak gibi kendini kesecek sevgiye dönüştürür dans edeni. Hiçbir söz boşuna söylenmez çoğu zaman. Bunu da anlatmanın ne önemi ne de lüzmu vardır bazen.

    Söylenen sözlerin sonunda duyulan pişmanlık, söylenmeyenden duyulan kaygıdan daha azdır. Ancak söylendikten sonrasını görmenin gülünçlüğünü taşırsa o ruh ne fenadır. 

    Anlatsam da artık anlamayacağını düşündüğüm bir eşikteyim artık Daphne. Eski günlere özlem duyuyorum. Görüyorsun bir üst kısımda yazdığım sözlerden sonra yoruldum. Uzun metinlerde çocuksuluğu saklayarak ilerlemek istiyorum. Ama beyhude bir çabaya dönüyor her gün bu. Hesap sormak gibi işlere sevdiklerim yönünden girişmedim hiç. Atlatamadığım mücadele de olmadı. Ama kazanç ama kayıp...

    Bunca düşünmeme, hırçınlığıma ve ketum duruşuma ilişkin kendimi suçlarken fark ettim nedenini. Eskiden, seninle iken kendim gibiydim. Bir kapana sıkışmış gibi değildim konuşurken. Dudaklarımda gizli bir mühür yoktu. Ya da içimden geçenleri saklamıyordum.  Üstelik aşırı derecede mutluydum da konuşurken. Bir şeylerin yittiğini gördükten sonra yazıyorum bunları. Suçluluk duyması gereken biri olarak karşıma aldım kendimi çoğu zaman seninle olan konuşmalardan sonra. Seni suçlayacak her savı, her düşünceyi cesurca defettim ve içimde haklı buldum seni. Ki hala da öyle bir telaş içerisindeyim bunları yazarken. Ancak bu kadar hırçın olmamın ve huzur verdiğini düşündüğüm bir şeyden kaçmaya ve beni huzursuzluğa ittiğini düşünmeye başlamamın tek nedeni ben değilim. Sevginin değerini uzun kavgalardan sonra bildiğimi söylemiştim her mektupta. Ancak bu kez bu değerin yarattığı kanserin beni kör bir insana dönüştürdüğünü görüyorum.

    Aşkın ve aptallığın sonu yok Daphne. Seven insanın sevdiğini haklı bulmayacağı bir an bile yok. Ancak sevilen sevildiği için her şeyi yapabilecek diye bir kural da bulunmuyor pekala. Bunu anlamak çok sıkıntılı bir eşik. Seni görmenin ve sana koşmanın bana verdiği heyecanın farkına varamazsın bin gece ölmeye yatsan. Bin yolun sonunda denize varsan yine bilemezsin gözlerine bakmanın nasıl olduğunu. Etrafımda bin şehir ufalansa yine de senin olduğun yerden başka yere çevrilmez gözlerim. Ama bu gözlerin baktığı yerde uçurum, bu sesin gittiği yerde boşluk ve anlattığım şeylerin sonunda bir sessizlik işittiğimde harcanmaması gereken bir şeyin farkına varıyorum. Benlik. 

    Bir şeyler paylaşmak için sana geliyor; bir şeyi anlatmak için sana sesleniyorum. Ama aşk olsun ki sana, benden daha kıvrak bir şekilde kaçabiliyorsun bu seslerin hepsinden. Bir şeyler konuşalım, bir şeyler paylaşalım istiyorum yani. Bir beklenti içerisinde de değil sadece anlaşılabilmenin arayışında seninle konuşmak için yapıyorum bunu da. Ama duymanın değil dinlemenin değerli olduğu yerde beni sadece duyduğunu fark ettiğim için gülüyorum artık. 

    Vazgeçmek bir eşik. İyi gelebilmek, bir istek. Ancak değersiz hissetme tuzağına düşmek. İşte bunun yolundan geçenlerin türküsüdür bu. Dinlemeyenin arkasından gidilmemeli, söylemek yerine yazılmalı, sevmek yerine geçilmeli. Ve kendin olamadığın sevginin olduğu yerde sevgine küsüp gitmek en doğru iş olmalı. Ben, ben olmazsam hiç kimseyim. Beni yaşarken bilmeli ve seni severken dinlemelisin. Sonrasında ben, buzdan kaleyim Daphne.


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.