J. D. Salinger ve Zen Budizmi

J. D. Salinger ve Zen Budizmi
  • 1
    0
    0
    0
  • Jerome David Salinger birçok kişi tarafından sadece Çavdar Tarlasında Çocuklar’ın yazarı olarak bilinir. Ancak Salinger’ın yazarlığı bu kitabın çok ötesindedir. Amerikan edebiyatında Doğu’nun ruhani öğretilerine, özellikle Zen Budizmine dönen, zamanının ruhani krizinden çıkış yolları ve gerçekliğe karşı yaratıcı bir tavır arayışıyla yeni alanlar bulmaya çalışan ilk yazarlardan biridir. J. D. Salinger’ın eserlerinde neden Zen Budizmine atıfta bulunduğunu, yazarın metinlerinde gelecek nesiller için ne tür bilmeceler ve semboller bıraktığını ve etiketlerden kurtulmaya yardımcı olan ‘’satori’’ kavramına onu neyin çektiğini anlamaya çalışacağız. 

    Jerome David Salinger, 20. Yüzyılın en esrarengiz yazarlarından biridir. Yetenekli bir Amerikan kısa öykü ustası olarak, yalnızca 50’li ve 60’lı yılların öğrencilerinin değil, sonraki nesillerin de dünya görüşünün oluşumuna büyük etkisi oldu. Onu okuyan çoğu insan Çavdar Tarlasında Çocuklar’ın kahramanı Holden Coulfield’da kendini,  Franny ve Zooey’de ise ailesini görmüştür. Ancak Salinger, tüm ününe rağmen şöhreti bir köşeye bıraktı ve 1965’ten beri tek bir hikâye yayımlamadı. Yazmaya devam etmesine rağmen, toplumdan tamamen uzak kalmayı tercih etti. Onu dünyadan çekip kimsenin bilemeyeceği bir atmosfere iten neydi? Belki de Salinger’ın gizemli kayboluşunu anlamanın anahtarı yazılarında saklıdır? 

    Çavdar Tarlasında Çocuklar’da Salinger, temel değerleri bireye düşman olabilecek modern toplumda ortaya çıkan insan varoluşu sorununu yalnızca özetledi. İkiyüzlülük, şöhret ve zenginlik, bir bireyin kurtuluşu için güvenilir gerekçeler sağlamaz, herkes bir seçimle karşı karşıyadır: kabulleniş veya isyan. Holden Caulfield kimliğini, Benliğini kurtarmak için yetişkinlerin dünyasına isyan eder. Ancak isyan ilk adımdır, sorunu tanımlamaya yardımcı olur, ancak çözmeye değil. 

    İdeolojisi pragmatizm olan Amerikan toplumu manevi temellerini kaybetti ve bu, her şeyden önce sanatçılar tarafından hissedildi. Batılı düşünürler bu krizin üstesinden başta Zen Budizmi olmak üzere çeşitli geleneklere yönelerek gelmeyi denediler. Budizm’in Japonca versiyonu, o zamanın birçok sanatçısını, yazarını ve filozofunu etkilemiştir. Örneğin Erich Fromm psikanalizin temelini Budizm’de gördü ve 1960’ta Psikanaliz ve Zen-Budizm’i yazdı. J. D Salinger birkaç yıl sonra Dokuz Öykü’yü yayımladı. Kitabın kendisi ilk bakışta mantıksal yorumlamaya meydan okur nitelikte gizemli bölümlerle, sembollerle, imalarla ve işaretlerle doludur. Bazen bunlar bazı kelimeler, deyimler, bazen bölümler ve hatta olay örgüsüyle birlikte daha da çıkmaza neden olur. Muhtemelen hiçbir okuyucu bu işaret ve sembollere kayıtsız kalmamıştır. 

    Zen Budizmi ve Aydınlanmaya Giden Yol 

    Zen sadece bir din değil, gerçekliğe karşı yaratıcı bir tutumun geliştirilmesi için bir dünya görüşü yaratabilmenin temelidir. Bu öğretinin temeli sözlü biçimlerin ötesindedir: Zen, amacı aydınlanma olan bir öğretmen ve öğrenci arasındaki iletişim yoluyla bilginin kutsal metinlerin dışına aktarılmasıdır. 

    Amerika’da Zen Budizminin teorisyeni ve popülerleştiricisi D. T. Suzuki, Zen uygulamasının özel bir aydınlanma durumuna –satori’ye ulaşmayı amaçladığını söyler;

     

    ‘’Satori, olağan günlük eylemlerimizde genellikle gizli olanın anlamını ortaya koyuyor’’ 

     

    Suzuki’ye göre anlamı iletmek, anlamı ortaya çıkarmak olarak tanımlanmıyor. Onları kişinin ‘’oluşu’’ veya canlılığı içinde belirtmek, bir şeyin anlamını dışarıdan değil, ama kendinden bilebilmek, görebilmek anlamına geliyor. Satori’nin anlamı kavramlardan, etiketlerden ve dünyanın doğrudan kavranmasına müdahale eden sözel yapılardan arınmadır. Japonca satori, ‘’akıl’’ ve ‘’ben’’ anlamına gelen iki kelimeden oluşur. 

    Zen’de Özgürlük

    ‘’Sanatçının dünyası, yalnızca her şeyin varlığından doğrudan sezgiyle doğabilen, duygu ve akılla gölgelenmemiş, özgür yaratıcılığın dünyasıdır’’

     

    Bir sanatçı her şeyi yoktan yaratır; yaratması için yalnızca benliği yeterlidir çünkü tefekkür zaten yaratıcı bir eylemdir, birlikte yaratmadır. Zen’in temel anlamı, hayatı sanata dönüştürmek, bilinçli ve makul kılmaktır. 

    Satori ve Salinger

    Salinger’ın ‘’De Daumier-Smith’in Mavi Dönemi’’ adlı kısa öyküsünde genç bir sanatçı olan ana karakter, ekstra para kazanmak için kurs öğretmenliği yapacağı Montreal’e gitmek üzere New York’tan ayrılır.  Montreal’de mutlu bir Japon çift olan amirleriyle aynı daireyi paylaşır. Bu kurslar yarı zamanlı olduğu için öğrencilerle iletişim yazışma yoluyla olduğundan, sadece kurs müdürü ve eşi iletişim sözlü iletişim kurduğu kişilerdir. Çiftin uyruğu, yalnızca yazarın iletmek istediği belirli bir şiirsel ruh haliyle bağlantılı değil, aynı zamanda Zen pratiği için geleneksel olan anlamların sözlü olmayan aktarımına da işaret eder. Sanatçının komşuları, kahramana bilmediği bu sanatı öğreten iki gerçek Zen öğretmeni gibi davranırlar. Kahraman zamanla her şeyi olduğu gibi algılamaya başlar, dünyayla bütünleşir, ona karşı tavrını yeniden düşünür ve gerçek benliğini keşfetmeye başlar. Öyküde ana karakterin satori yaşadığını görürüz, peki neden olur bunlar?

    Satori’yi yaşaması, öğretmenlerin rehberliği olmadan mümkün olmazdı. Satori, ani ve dikkatsizlik ile karakterizedir, ne zaman olacağı bilinmez. Ancak aynı zamanda satori eylemlerden de ayrılamaz, satori’nin başarısı günlük eylemlere dokunur ve o eylemlerin anlamlarını ortaya çıkarır. Zen ile uyumlu bir kişinin önüne yeni bir hayat açar. Salinger’ın eserlerinde karakterler sadece kendileri için değil, okuyucu için de beklenmedik bir şekilde satori yaşarlar ve zamanla dönüşmeye başlarlar. Hayata anlam katan ruhsal zenginliği keşfederler. Salinger bize doğrudan Zen Budizminden bahsetmez, o sadece ilk bakışta anlamsız görülecek sembollerin yardımıyla okuyucuyu Zen estetiğinin içine çekmeye çalışır. 

    Özgürlüğü Bulmak Hayatın Başlangıcıdır

    Zen’de yaşam, dünyaya yeni bir bakış açısı veya aydınlanma kazandıran satori deneyimiyle başlar. ‘’Entelektüel ve mantıksal anlayışın aksine, içe dönük sezgisel bakış’’ olarak tanımlanabilir. Her halükarda satori, yeni bir dünyanın keşfi, daha doğrusu onun düalizmin çelişkileriyle gölgelenmemiş yeni bir algısı anlamına gelir. Bu, gerçek varlık için kavramsallığın bağlarından kurtulma çağrısıdır. Zen’de insanın asıl amacı kurtuluştur. Satori, birey ve toplum arasındaki çelişkiyi çözmenin yollarından biridir. Tefekküre girmek bir inziva yeri değil, insanı alçak ve telaşlı bir dünyadan koruyabilecek özel bir manevi uygulamadır. 

    J. D. Salinger, yalanların ve ikiyüzlülüğün boş dünyasıyla bağını kestiğinde bile yazmayı bırakmadı, bu onun okul günlerinden beri çabaladığı yalnızlık, gerçek özgür benliğine ulaşma yoluydu. Salinger şöhreti tanımıştı ama manevi hayatı dünyevi hayata tercih ederek kitaplarında gelecek nesillere gizli bir mesaj bıraktı.


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.