Tarihimiz mühim şahsiyetleri kültürümüze bırakmıştır. Bu şahsiyetleri okumak, hayatlarını öğrenmek ve mukayese etmek ise bize kalmıştır. Denizcilik tarihimiz için epey mühim bir karakter olan Cezayirli Gâzi Hasan Paşa’yı ve onunla özdeşleşen “aslanını” anlatacağım.
Gürcistan’da başlayan hikâye ve kölelikten paşalığa giden yol
Cezayirli Gâzi Hasan Paşa hakkında yerli kaynaklarımız pek doğru malumatlar vermez. Bundan mütevellit oryantalist yazarların kaynaklarına bakmak daha doğru olacaktır. Hasan Paşa “Cezayirli” olarak tanınır ancak değildir, aksine kendisi Cezayir’den 5 bin kilometre uzakta bulunan Lagodehi’de yani Gürcistan’da dünyaya geldi. Doğum tarihi konusunda bize yardımcı olacak tahlil edilmiş kaynak, Prof. Charles King tarafından yazılan “The Black Sea” kitabıdır; Hasan Paşa’nın doğum tarihi 1713 olarak belirtilmiştir (Charles King, 2004, s. 159). Hasan Paşa’nın yaşadığı topraklar, Osmanlı İmparatorluğu’nun vasalı ve eski bir Orta Çağ monarşisi İmereti Krallığı’nın topraklarıdır. Dönemin hükümdarı ve Osmanlı bürokrasisi sayesinde hükümdar olan VII. George, İstanbul’a gönderilmek üzere çeşitli köleleri hazırlardı. Bunlardan biri Hasan Paşa’nın ta kendisiydi. Acem sınırlarına gelindiği vakit Tekirdağlı Hacı Osman Ağa adındaki bir tüccar tarafından satın alındı. Ardından Hacı Osman Ağa ile Tekirdağ’a gitti…
Yıl 1738’i gösterdiğinde Osmanlı-Rus savaşı patlak vermiştir. Henüz 25 yaşında olan genç Hasan ise derhal yeniçeri ocağına gitmiş ve bir ortaya kendini yazdırmıştır. Bilâhare aslî orduyla Belgrad ve çeşitli mevkilerde çarpışmıştır. Temmuz 1739’da başlayan Belgrad kuşatması sırasında gösterdiği başarılar ve şehrin alınmasında fevkalbeşer çabasından dolayı büyük bir şöhret kazandı. Hasan Paşa sefer dönüşünde manevi babası Hacı Osman Ağa’nın kızıyla evlendi. Ancak Hasan’ın istediği şan ve şöhret karada değil, Osmanlı’nın hükmettiği Akdeniz deryasında olmalıydı. Bu sebeple karısını orada bırakarak İstanbul’a geldi ve küçük bir savaş gemisiyle birlikte denizcilerin başkenti Cezayir’e doğru yola çıktı. Akdeniz’e açıldıkları vakit İspanyol bir savaş gemisiyle rampa ettiler. Kıyasıya geçen savaşın ardından düşmanın gemisine el koydu, Cezayir dayısının (Cezayir’i yöneten kişiye “Dayı” denilirdi) yanına iki savaş gemisiyle gitti. Zaten Belgrad havalisinden beri tanınan Hasan, ilâveten İspanyol bir savaş gemisini ele geçirince Cezayir dayısının gözündeki ihtişamı arş-ı âlâ mertebesine yükseldi. Cezayir dayısı, Hasan’a “Tilimsan” sancağını armağan etti ve “paşa” unvanı verdi. Hasan Paşa’nın gücü yükselmeye başladıkça muhaliflerinin de sesleri çıkmaya başladı. En nihayetinde Cezayir dayısı ile arası bozuldu; Tilimsan hazinesini çalıyor iddiasıyla sancağı elinden alındı ve İstanbul’da hapsedildi.
İstanbul’daki kısa hapis döneminin ardından Hasan Paşa serbest kaldı. Bu sırada kendisiyle birlikte tarih kitaplarına, hatıralara ve romanlara giren aslanı hediye edildi. Yavru aslanın Cezayir’de hediye edildiği, Cezayirli Hasan Paşa tarafından eğitildiği ve evcilleştirildiği söylenir…
Cezayirli Hasan Paşa daha sonra Cezayir’e dönmedi. İstanbul’da askeriyeye girdi. Evvela İstanbul’daki donanmanın başına getirildi ve padişahın gözüne girdi. Ancak Çeşme’de yaşanan hazin bozgunun sonucunda donanmanın büyük kısmı yok oldu. Bozgun haberini vermek için Çanakkale Boğazı’na kadar gelen Cezayirli Gâzi Hasan Paşa, “beylerbeyi” unvanıyla taltif edildi. Çeşme’deki hazin hadiseden sorumlu tutulan Mandalzâde Hüsameddin Paşa görevinden azledildi ve Temmuz 1770 tarihinde Kaptan-ı Derya makamına Cezayirli Gâzi Hasan Paşa tayin edildi. Ancak bu görevinde sadece dört sene kalabildi. Sultan III. Mustafa’nın ölümü üzerine kapudan paşalıktan azledildi. Sultan I. Abdülhamid döneminde padişahla arasını iyi tuttu ve kaybettiği görevine 1775 yılında yeniden kavuştu. Bu sıralarda Akdeniz’e ilk defa yelken açan ABD’nin gemileri, Osmanlı’nın korsanları tarafından yağmalanıyordu. Bazen ABD gemilerine el konuyor, bazen mürettebatın bir kısmı esir alınıyordu. ABD kongresi buna çözüm bulmak için dostluk antlaşması teklif etti. Cezayirli Gâzi Hasan Paşa’ya 642 bin 500 dolar haraç verecek ve her sene 12 bin Cezayir altını eden 21 bin 600 dolarlık vergiyi de ödeyeceklerini söylüyorlardı. Buna ilâveten antlaşmanın metni Türkçe hazırlanmıştı…
İngiliz soylu Elizabeth Craven’in anlattığı harikulâde bir hikâye vardır. Cezayirli Gâzi Hasan Paşa, yavru olarak aldığı ve büyüttüğü aslanıyla birlikte divana katılmış. Divana yanında neredeyse 2 metre büyüklüğündeki aslanıyla girince, içeride bulunan vezirler korkudan camlardan atlamışlar, bazıları kollarını kırmış hatta bir görevli boynu üzerine düşerek boynunu kırmış ve ölmüştür. Düşünsenize kapılar açılıyor; 2 metreye yakın devasa bir adam ve 2 metre büyüklüğünde erkek bir aslan içeri giriyor… (Elizabeth Craven, Reşat Ekrem Koçu 1939)
Kölelikten paşalığa oradan sadrazamlığa ve karargâhta biten bir hayat
1776-1779 yılları arasında Balkanların ve özellikle Mora’nın artan isyan tehlikesini bizatihi Cezayirli Gâzi Hasan Paşa önlemiştir. Aynı zamanda Suriye ve civarındaki âsi hareketleri erkenden fark etmiş, örneğin Suriye’nin güçlü aşiretlerinin liderlerinden Şeyh Tâhir Ömer’i tevkif etmiş ve aşiret koalisyonuna gözdağı vermiştir. Buralarda gösterdiği başarılardan dolayı I. Abdülhamid tarafından epey sevilmiştir. I. Abdülhamid 1789 yılında vefat edip, yerine yeğeni III. Selim geçince Gâzi Hasan Paşa sadrazamlığa getirilmiştir.
Sadrazamlık makamına getirildiğinde sınırsız yetki sahibi olduğu padişah tarafından bildirildi. O vakit 76 yaşında olan Cezayirli Gâzi Hasan Paşa, Ruslar ile mücadele eden imparatorluğun seraskeri olarak cepheye gitti. 3 Mart 1789’dan, 17 Mart 1790 tarihine kadar cephede kaldı. Bazen savaş hatlarına girdi ve muharebeleri yönetti. Ancak Mart ayının başında hastalığı arttı ve Şumnu’ya kadar geldi. Musahipleri ona İstanbul’a dönmesini ve daha iyi bir ortamda tedaviye devam etmesini teklif ettiyse bile paşa buna yanaşmadı ve orduyu başsız bırakamayacağını söyledi. Ordusunu bırakmayan Cezayirli Gâzi Hasan Paşa, 77 yaşında Şumnu’da karargâhın içinde hayatını kaybetmiştir.
Arkasında birçok çeşme, medrese, tekke, şifahane, hisar gibi hayır eserleri bırakan Cezayirli Gâzi Hasan Paşa, Türk tarihi için epey müstesna bir şahsiyettir. Özellikle sıkıntılı geçen hayatının ardından kendine sahip çıkan devletine, ölüm döşeğinde bile sadık kalan bir devlet adamı olmuştur…
Yorum Bırakın