Yazıya diziden haberdar olmayanlar, daha önce adını duymalarına rağmen izlememeyi tercih edenler için basit bir tanıtım ile başlamak istiyorum. After Life süre olarak 30 dakikayı geçmeyecek biçimde, her sezonu 6 bölüm olan 2 sezonluk bir kara mizah dizisi. Başrolde gördüğümüz Ricky Gervais, aynı zamanda dizinin yapımcılığını ve yönetmenliğini üstlenmiş. Dizi, eşini kanser yüzünden kaybeden Tony karakterinin, bu ölümü kabullenmekte nasıl zorlandığını ve geçirdiği sancılı sürece tanıklık etmemiz üzerinden ilerliyor. Sakın dizinin ağır drama olduğunu sanmayın! Tony'nin başarılı esprileri, hayatı yaşayış biçimindeki alaycılık bizi gerçekten güldürüyor. Dizi ile ilgili, izlemeyenler için spoiler olmaması açısından daha fazla bilgi vermek istemiyorum ve esas meseleye giriş yapıyorum.

Peki biz After Life'ı neden sevdik?

Gerçek hayatta sevilen birinin ölümüyle yüzleşmenin ne demek olduğuna bu kadar çok yaklaşan bir yapım olduğu için,

Hayata dair güzel replikleri içerisinde barındırdığı için,

Tony ve çevresinde bulunan insanların best model yarışmalarından fırlamış gibi değil aksine hayatın içinden, hatta tam ortasından görebileceğimiz tipler olduğu için,

Eşi Lisa ile pek benzer özelliklere sahip olmayan Tony'nin eşine olan sevgisi, pişmanlıkları bizi hüzünlendirdiği için,

Eşinin ölümünden sonra iyice bağlandığı ve onu beslemek uğruna intiharı ertelediği köpeği ile olan ilişkisi içimizi ısıttığı için,

Diziyi sevme sebeplerimizi yazıyı daha fazla uzatmadan, bu kadarla sınırlandırdıktan sonra, diziden son bir kesit bırakıyorum.

Bu arada, Ricky Gervais geçtğimiz günlerde dizinin 3.sezonu için senaryolar üzerinde çalışmaya başladığını duyurdu. Diziyi izlemeyenlere, hazır üçüncü sezon yoldayken, ilk iki sezonu izlemelerini şiddetle tavsiye ediyorum.