Bir Psikolojik Gerilim Olarak: Cinnet

Bir Psikolojik Gerilim Olarak: Cinnet
  • 14
    0
    0
    4
  • Beyaz perdenin en önemli yönetmenlerinden biri olan Stanley Kubrick’in 1980 yılında Stephen King’in aynı adlı romanından uyarlanan filmi “The Shining”, günümüzde hala tüm zamanların en iyi psikolojik gerilim filmleri arasında yer almaktadır. Film hem sinematografisi, hem oyuncuları, hem de müzikleri ile seyircinin yoğun ilgisini kazanmış ve yıllar geçse de adından söz ettirecek bir yapıt haline gelmiştir. Film, Torrance ailesinin lanetli olduğuna inanılan ve daha önce büyük bir trajediye tanıklık etmiş Overlook Hotel’e kış bekçiliği yapmaya gitmesi ve babanın bunalıma girmesi ile gelişen olayları konu alır.  Bu yapıt sadece basit bir gerilim filmi olmamasına karşın aslında içerisinde birçok alt metin bulundurmaktadır, bu da filmi daha ilgi çekici kılar.

    Film uzun bir araba yolculuğu ile başlar ve daha sonra Jack’in müdürle kış bekçiliği işi için yaptığı görüşme ile devam eder. Müdür, otelin bir Kızılderili Mezarlığı üzerine inşa edildiğinden bahsetmektedir. Bununla birlikte filmin ilerleyen dakikalarında oteldeki duvarların, tabloların, halıların Kızılderili motifleriyle süslendiğini ayrıca balta, ok gibi Kızılderililer tarafından kullanılan savaş silahlarının yer aldığını görürüz. Aslında alt metnine baktığımızda bu ögelerin hepsi Amerika’nın kuruluşunun alegorisidir, yönetmen bizlere politik mesajlar vermektedir. Otelin adı olan “Overlook” da Kızılderili katliamının göz ardı edilişine yapılan bir göndermedir. Jack’in oteldeki görevi bir beyaz olarak kapitalist ve ataerkil düzeni korumaktır fakat gelişen olaylar sebebiyle gerçekler gün yüzüne çıkmış ve o da görevinde başarısız olmuştur. Tuvalette garson Grady ile konuşmasının sebebi ise ikisinin de alt sınıf olarak kendi benliklerini ve uluslarını korumak için görevlendirilmiş olmalarıdır.

    Filmde aynı zamanda o dönemde geçen olaylara ve yüzyıllardır bizlere anlatılan masallara da gönderme yapılmaktadır. Filmde Danny’nin giydiği Apollo 11 kazağının filmin çıkış tarihi ile aynı dönemde yayınlanan Ay’a çıkış görüntülerinin Stanley Kubrick tarafından çekildiği iddialarına yapılan bir gönderme olduğu düşünülüyor. Filme ait başka bir teori ise romanda girilmemesi gereken odanın 217 numaralı oda olmasına karşın filmde 237 numaralı oda olmasıdır, bazısına göre bunun sebebi de Ay’ın Dünya’dan 237,000 km uzakta olmasıdır. Danny’nin otelde kaybolmamak için yere ekmek kırıntıları dökmesi Hansel Ve Gratel, Jack’in karısına “Küçük domuz, beni içeri al!” diye bağırıp kapıyı kırmaya çalışması ise Üç Küçük Domuzcuk masalına yapılan referanslardır.

    Jack’in Danny ile olan labirent sahneleri aslında King’in romanında bulunmamaktadır, bu sahneler tamamen Kubrick tarafından eklenmiştir. Peki filmin son sahnesindeki fotoğraf bize ne anlatmak istemektedir? Jack’i 4 Haziran 1921 tarihinde çekilen bir balo fotoğrafının en önünde görmemiz hepimizi şaşırtmıştır. Filmin bir diğer senaristi Diane Johnson’a göre Jack aslında yıllar önce aynı otelde bulunmuştur. Film esnasındaki gördüğümüz Jack ise reenkarnasyon ile otele gelmiş hayali bir canlıdır. O, Overlook Hotel’in bekçisidir, hep öyle olmuştur.

    Filmin alt metinlerinin yanı sıra bizleri bu kadar etkileyen bir başka şey ise Stanley Kubrick’in şahane yönetmenliğidir. Filmin birçok sahnesinde bir Kubrick klasiği olan tek nokta perspektifi çekim tekniğinin kullanıldığını görürüz. Yönetmen bu teknik sayesinde sahnelere derinlik verip bir ressammışçasına olayı geniş bir çerçeveye yayar. Bu çekim tekniğindeki en önemli nokta mükemmel simetridir. Bu teknikle birlikte seyircinin ilgisini çerçevenin ortasındaki odak noktası çeker. Ayrıca bizlerin huzursuzluk ve dehşet gibi duygulara kapılmamızı da sağlar. Bunun yanı sıra filmin ilk dakikalarında havadan çekim açısı kullanılmıştır. Bu teknik ise seyircide gerginlik uyandırmak için kullanılmaktadır. Kubrick filmde ağırlıklı olarak mavi ve kırmızı renklere yer vermiştir bu da bize olay örgüsü hakkında küçük ipuçları verir. Mavi renk dinginliği temsil eder ve seyirciye rahatlık hissi vermek için kullanılır, kırmızı ise tehlikeyi işaret etmektedir, aynı zamanda dikkat çekmek için de kullanılır. Filmde kullanılan parlak renklerin asıl amacı seyirciyi hikayeye bağlı tutmaktır.

    Stanley Kubrick’in Sigmund Freud’dan etkilendiğini verdiği birçok röportajdan anlayabiliyoruz. Bu filmi de psikanalitik kurama göre incelememiz onu daha iyi anlamamızı sağlayacaktır. Bu incelemede Freud’un “Ben Ve O” adlı eserini temel alacağız.  Ele alacağımız ilk konu bilinç ve bilinçdışı. Freud, kitabında bilincin zihinsel süreçlerin yaşandığı, mantıksal düşüncenin egemen olduğu yer olduğunu söyler. Buradaki düşünce ve duygular neden-sonuç, zaman ve mekan bağlantılarının gerçeğe uygun olarak kurulduğunu anlatır. Bilinçdışının ise gizli olduğunu, orada bulunan bir düşüncenin gerekli koşullar yerine getirildiği takdirde bilinçli hale gelebileceğini anlatır. Filmin sevimli küçüğü Danny, kendi içinde ikinci bir kişilik yaratmıştır ki o da filmin bazı kısımlarında ortaya çıkıp Danny’yi kendi bilinçdışında bırakır. Danny, Tony ile bilinçdışında konuştuktan sonra uyanır ve hiçbir şey hatırlamaz. Bu durumda Tony aslında Danny’nin bilinçdışında somutlaşmış halidir, ara sıra Danny ile iletişimde olsa da gerçekten orada değildir sadece Danny şok olduğu bir durumla kendi kendine baş edemediği zaman onu bilincine getirip Danny’nin bedenini ele geçirir. Buna örnek olarak Danny’nin koridorda balta ile öldürülmüş ikizleri gördüğü sahneyi ele alabiliriz. Bu sahnede Tony ortaya çıkarak korkmaması için Danny’yi rahatlatmaya çalışır. Başka bir örnek ise 237 numaralı odada saldırıya uğradıktan sonra küçük Danny’nin Wendy’nin yanına gittiği sahnedir. Burada Danny şok halindedir ve Tony, Danny aracılığı ile Wendy ile konuşur. Freud’un kitabının bir başka kısmında ise İd ve Ego yer alır. Ego, zihinsel süreçlerimizi organize eden ve temel içgüdülerimizin bastırılmasına yardımcı olan, zihnimizin bir parçasıdır. İd ise zihnin bastırılmış kısmıdır, egonun arkasındadır fakat ondan tamamen ayrı değildir. Filmin başlarında Jack normal bir karakterdir, mutlu bir yuvası olduğunu düşünür yani burada id etkisini daha fazla göstermektedir fakat Overlook’a gelmesi onu manipüle etmeyi kolaylaştırır ve egosu ortadan kalkar böylece Jack gerçek hislerini ifade edebilir.

    Filmi feminist kurama göre incelersek de aile içindeki ataerkil ideolojinin bir süre sonra nasıl kırıldığını görebiliriz. Ailedeki bütün kuralları Jack koyar. Bu ataerkil toplum yapısı bütün aile bireylerini olumsuz etkilemektedir. Jack’in 237 numaralı odaya girmesiyle gördüğü kadından etkilenip onu arzulaması ve daha sonra o kadının yaşlı bir kadına dönüşmesi Douglas Kellner ile Michael Ryan tarafından yazılan “Politik Kamera” kitabına göre erkeğin kadın cinselliğine karşı olan korkusu olarak tanımlanır. Bu durumda kadın bize tehlikeli bir unsur olarak görünür, Jack de bilinçdışında bulunan bu kadından kaçar. Son sahnelerde Jack ve Wendy’nin arasındaki kovalamaca ise eril şiddeti gözler önüne serer. Jack, toplumun ona dayattığı “erkek daha güçlüdür” normuna karşı hırslanır çünkü karısının ondan güçlü olmasını erkeklik gururuna yediremez. Wendy, Jack’ten kurtulmaya çalışıp özgürlüğünü aradıkça eril tarafından şiddetle cezalandırılır. Yaşanan kovalamaca sonucu Wendy’nin galip gelmesi ataerkil ideolojiyi çürütür. Bu sefer cezalandırılan bir kadın değil erkektir.


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.