Cannes Film Festivali Jüri Başkanı Jane Campion'ın: "Bir saat daha sürseydi, izlerdim." cümlesine tüm samimiyetimle katıldığım bir bu kadar daha sürseydi diye içimden geçirdiğim bir filmdi.
Filme hakim olan kahverengi tonları,odanın doldurulduğu eşyaların verdiği his, yer yer ortaya çıkan saklı sarı ışık hüzmeleriyle kendinizi harika bir atmosferde buluyorsunuz.Detaylara yerleştirilen sanat eserleri de cabası.Mesela lya Glazunov tarafından resmedilmiş Budala'nın Nastasya Filippovna'sı da Kış Uykusu'nun duvarında rastladığımız sanat eserlerinden biri.
İnsanın ruhundaki karanlığı, bu karanlığın değişimlerini katman katman; hem sosyolojik hem de psikolojik açıdan, oldukça net bir şekilde anlatmış Nuri Bilge Ceylan.Kışa denk gelen bir zaman dilimi içerisinde üç ana karakteri bir otele kapatarak filme 'Kış Uykusu' ismini verdiğini düşünüyorum.Otelin ismine 'Othello' diyerek de Shakespeare'e gönderme yapmayı ihmal etmiyor.Film bu otelin çatısı altında yaşayan üç ana karakterin çevresinde geçiyor.Yapmak istediklerini yapamamış,yapmaya da hala cesareti olmayan,hayal kırıklıklarının acısını birbirinden çıkaran karakterler; Haluk Bilginer, Demet Akbağ,Melisa Sözen,Nejat İşler ve Nadir Sarıbacak gibi usta oyuncuların sergilediği muhteşem oyunculuklar ve durup düşünmenize sebep olan diyaloglar ile ustaca işlenmiş.Filmdeki diyaloglara katılmadan,geri sarıp bir kez daha dinlemeden geçemedim.
Özellikle, geçmişinde 25 yıl boyunca tiyatro oyunculuğu yapmış olan 'Aydın' karakteri, önce algımı en üst seviyeye çıkarıp,sonra karakteri tanıdıkça kendine 'aydın' diyen kesimin;kendini nasıl ötekileştirdiğini algılayıp, filme bir kez daha hayran olmama sebep oldu.Tabiki bu rolü, senelerdir izlemekten hiç bıkmadığım,canlandırdığı her karakteriyle bütünleşmeyi başaran Haluk Bilginer'in canlandırması bambaşka bir keyif verdi.
"İnanlardan nefret ediyorsun; çünkü inanmak sana göre az gelişmişlik, kara cahillik belirtisi. Öte yandan herhangi bir inanç, bir idea taşımıyorlar diye inanmayanlardan da nefret ediyorsun. Yaşlıları geri kalmışlıkları, tutuculukları, özgür düşünemedikleri için; gençleri ise özgür düşünceleri yüzünden, geleneklerinden kopuk oldukları için beğenmiyorsun. Halkın, ülkenin çıkarlarının en önde olması gerektiğini söyler durursun ama her karşına çıkandan hırsızmış, soyguncuymuş gibi kuşkulandığın için halktan da nefret ediyorsun. Nefret etmediğin insan yok nerdeyse..."
Film yukarıdaki gibi muhteşem diyaloglarla, anlam yüklü metaforlarla 96 dakikanın bir dakikasında bile sıkılmanıza müsade etmiyor.Şerif Gören'in 'Yol' filminden tam 32 yıl sonra tek başına aldığı 'Altın Palmiye' ile de başarısını kanıtlıyor ve bir gururu yaşatıyor.
Bu film hakkında konuşulacak, anlatılacak çok fazla şey var. Fakat daha fazla spoiler vermek de istemiyorum.Umarım filmi izlemenize sebep olacak merakı ve heyecanı biraz da olsa içinizde uyandırabilmişimdir.Bu yazıya denk gelip filmi izlerseniz yorumlara yazmanızı çok isterim.
Keyifli seyirler.
Sevgiler..
Yorum Bırakın