Bir Yıldızın Doğuşu: Al Pacino

Bir Yıldızın Doğuşu: Al Pacino
  • 4
    0
    1
    0
  • Hepimizin hafızasında ve sinema tarihinde The Godfather ve Scarface’deki başarılı oyunculuğuyla yer edinen; Amerikalı aktör ve yönetmen Alfredo James Pacino, namıdiğer Al Pacino…

    Sinema kariyeri boyunca Hollywood’un baş aktörlerinden biri olarak görülen Al Pacino, 25 Nisan 1940’ta New York, Doğu Harlem’de tek çocuk olarak dünyaya gelmiştir. Sanata olan ilgilisini genç yaşta filmlerde gördüğü karakterlerin seslerini ve hareketlerini tekrar ederken farkına varan Pacino, eğitimine Güzel Sanatlar Okulu’nda başlamış fakat 17 yaşında okuldan ayrılmak zorunda kalmıştır. Al Pacino, bu dönemde birçok farklı işte çalışarak hayatını devam ettirmiş ama aynı zamanda aldığı oyunculuk dersleri ve çıktığı gösterilerle de oyunculuğunu geliştirmeyi ihmal etmemiştir. 1947 yılında profesyonel oyuncular, yönetmenler ve yazarlar için kurulan New School University Actors Studio’da 1966 yılında eğitim için hak kazanmış ve ardından 1970’li yıllarda Metot Oyunculuğu’nun yaratıcılarından efsanevi oyuncu koçu Lee Strasberg ile çalışmıştır. 

    1966-67 tiyatro sezonunda bir sokak serserisini oynadığı “The Indian Wants the Bronx” ile Broadway bölgesi tiyatrolarında oynanan oyunlara verilen Obie Ödülleri’nin En İyi Erkek Aktör dalındaki ödülün sahibi olmuş ve aynı zamanda “Does a Tiger Wear a Necktie?” oyununda göstermiş olduğu performans ile Tony Ödülü başta olmak üzere birçok ödüle de layık görülmüştür. 1969 yılına geldiğimizde sinema kariyerinin ilk basamağını “Me, Natalie” ile çıkmıştır. Kariyer basamaklarını hızlı ve emin adımlarla çıkan Pacino, 1972 yılında hayatının dönüm noktalarından biri olan “The Godfather” projesinde yer almış ve göstermiş olduğu üstün oyunculuk performansı ile En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu Oscar’ına aday gösterilmiştir. 

    The Godfather,  Michael Corleone (1972)

    1973’te beklenen beğeniyi toplayamayan “Scarecrow” filminde oynasa da yine aynı yılda oynamış olduğu “Serpico” filmi ve 1974 yılında “The Godfather Part II” gösterdiği performans ile yeniden ilgi odağı olmayı başarmıştır. 

    The Godfather Part II, Micheal Corleone (1974)

    Sonrasında “Dog Day Afternoon”da canlandırdığı homoseksüel sevgilisinin cinsiyet değiştirme ameliyat parasını karşılamak için banka soymaya kalkan aşık rolüyle ününe ün katmaya devam ederken 1977 yılında “Bobby Deerfield”da göstermiş olduğu kötü performans ile kariyerinde inişe geçmiştir. Tekrardan kendini Broadway oyunlarında bulan Pacino, “The Basic Training of Pavlo Hummel” ile ikinci kez Tony Ödülü’nün sahibi olmuştur. İlerleyen yıllarda birkaç projenin içinde daha yer alan Al Pacino, 1983’te Brian De Palma’nın yönettiği “Scarface”de Tony Montana olarak yerini almıştır. 

    Scarface, Tony Montana (1983)

    Büyük başarılara imza atan Pacino, yıllar içerisinde yaşamış olduğu birtakım talihsizlikler sonucu düşüşe geçen kariyerini 1989 yılında “Sea of Love” filmi ile yeniden toparlamıştır. Ardından 1990 yılında, bir gangsteri canlandırdığı “Dick Tracy” ile altıncı kez Oscar’a aday gösterilmiş ve aynı yıl içerisinde çevirilen “The Godfather Part III”de kendisinden beklenen performansı gösterememiştir.

    The Godfather Part III, Micheal Corleone (1990)

    Gelecek yıl çevirmiş olduğu “Frankie and Johnny” ve “Glengarry Glen Ross” filmleriyle de beklediği sükseyi elde edemese de 1992 yılında “Scent of a Woman” filmiyle tekrardan gözbebeği olmakla birlikte nihayet Oscar sahibi de olabilmiştir. 1993 yılında “Carlito’s Way”, 1995 yılında “Heat” filmleriyle kariyerine devam eden Pacino, 1996’da yazıp yönettiği ve aynı zamanda rol aldığı “Looking for Richard” ile dikkatleri üzerine çekebilmeyi başarmıştır. 1997’de Hollywood’un genç starları ile fimler çekmeye başlayan başarılı oyuncu önce Johnny Depp ile “Donnie Brasco” ve sonrasında Keanu Reeves ile “The Devil’s Advocate” ile sinemaseverlerin karşısına çıkmıştır. 

    Johnny Depp & Al Pacino / Donnie Brasco (1997)

    Al Pacino, 1999 yılında “The Insider” filminde başrolü Avustralyalı başarılı oyuncu Russell Crowe ile paylaşmıştır. 2000 yılında“Any Given Sunday”, 2002 yılında “Insomnia” ve “Simone” ile seyirciyle buluşmuştur. 2003 yılına geldiğimizde televizyonda izlenme rekorları kıran “Angels in America” dizisi ile bir kez daha sevenlerinin gönlünde yer edinmeyi başarmış ve ilk Emmy Ödülü’nü bu performasıyla kazanmayı hak etmiştir fakat 2005 yılında oynamış olduğu “Two for the Money” ve 2007 yılında oynamış olduğu “88 Minutes” adlı filmleri gişede yeterli başarıyı gösterememiştir. 2010’da oynamış olduğu “You Don’t Know Jack” rolüyle ikinci Emmy Ödülü’nü ve dördüncü Altın Küre Ödülü’nü kazanmıştır. 2011 yılında yazdığı, yönettiği ve başrolünde de olduğu bir Amerikan belgesel drama filmi olan “Wilde Salomé” ile sevenleriyle buluşmuştur. Günümüze geldiğimizde Martin Scorsese’nin yönetmeliğini yaptığı “The Irishman” Al Pacino ve Robert De Niro gibi güçlü isimlerle 2019 yılında yayınlanacağı söylenmektedir.

    Al Pacino (2015)

    Sinema kariyerini bir kere bırakıp özel hayatına baktığımızda, Pacino hiç evlenmemesine rağmen 3 çocuk babasıdır. 1989 yılında ilk çocuğu olan Julie Marie’i, 2001 yılında ise ikizleri Anton James ve Olivia Rose’u kucağına almıştır.

    Ve son olarak Al Pacino’yu çok farklı birinin hatırasından kaleme alacağız, Merve Taşkan’ın. Merve Taşkan, Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuarı’nda oyunculuk eğitimi aldıktan sonra, New York’da New School Üniversitesi Actors Studio Drama School’da yönetmenlik masterı yapmış sonrasında Actors Studio’nun kurucusu Lee Strasberg’in Tiyatro ve Film okulunda, okulun tarihindeki en genç Method Oyunculuğu eğitimi veren hoca olmuştur. Bununlarında yanı sıra Off Broadway tiyatrolarında da birçok büyük bütçeli oyun yönetmiş başarılı bir Türk kadınıdır. 

    Kendisi yıllar sonra yaşamış olduğu anılardan birini bizlerle paylaştı…

    Al Pacino kendisinin Actors Studio’da okuduğu dönemlerde “artistic director”dur. Pacino’ya ilişkin ilk gözlemlerini şu şekilde ifade etti: mütevazi, sessiz, konuşmaktan ziyade dinlemeyi seven biri... 

    Eğitimini tamamladıktan uzun bir süre sonra tekrar karşılaşma anı şu şekilde olmuş; Pacino, Broadway’de çok yakını olan David Mamet’ın yazdığı tek kişilik oyunu “China Doll” da oynuyormuş (Konuşmamız esnasında kendisi oyunun çok kötü yazılmış olduğunu dile getirmeden geçemedi). Merve Hanım oyun sonrasında kulis direktörüne ismini vererek Pacino ile görüşmek istediğini bildirmiş. Oyun bitişi Pacino, inanılmaz mutsuz bir şekilde yanına gelmiş ve kendisini görür görmez yönelttiği ilk soru “Merve çok kötü bir oyun değil mi?”şeklinde olmuş. Metnin handikaplı ve zorlayıcı oluşu üzerine bir sohbet geçmiş aralarında ve devamında Pacino, bu oyunu oynarken hiç mutlu olmadığını fakat yakın arkadaşı olduğu için David Mamet’a hiçbir şey söyleyemediğini dile getirmiş ve kendisinden oyunun üzerinde çalışmak için yardım istemiş ama Merve Hanım’ın bir sonraki gün uçağının oluşu bu hayalleri tekrardan suya düşürmüş. 

    Taşkan, bu anının hayatının en büyük derslerinden biri olduğunu dile getirdi. Pacino’nun büyük bir sanatçı olmasına rağmen hayatın ona kazandırdığı sıfatları bir kenara bırakıp amatör ruhunu kaybetmeden profesyonel olma yolunda hala atmış olduğu bu adımlar ve “Ben profesyonelim.”, “Ben ünlüyüm.”, “Ben meşhurum.” gibi klişe yaklaşımlardan uzak mütevazi duruşu kendisini çok etkilemiş.

    Konuşmasınıı şu sözleriyle bitirdi; “Umarım, herkes hayatın her noktasında Al Pacino gibi kendi eksiklerini farkına varıp, artılarını farkına varıp kendini geliştirmek için efor sarf eder…”

    Merve Taşkan & Al Pacino

    Merve Taşkan’a bizlerle paylaşmış olduğu güzel anısı için teşekkür ederiz…


    Yorumlar (1)
    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.