Duyduğumuz anda bize yenilikleri çağrıştıran Rönesans, 14-17.yy arasında İtalya’da başlayıp tüm Avrupa’ya yayılan bir yenileşme hareketidir. Kelime anlamıyla “yeniden doğuş”u ifade eden bu kavram sanat tarihine damga vurmuş bir dönemdir. Dahası çoğumuzun çakmaklarında, kitaplarında ya da sosyal medyada çokça gördüğü Mona Lisa’yı resmeden Da Vinci ve Pieta’sıyla bize gerçekliği sorgulatan Michelangelo’nun yaşadığı dönemdir.
Çoğu zaman Da Vinci ve Michelangelo’nun eserleri hakkında boy boy yazılar yazılmaktadır ancak kimse aynı dönemde eserler vermiş bu iki adamın arasındaki ilişkiyi mercek altına almaz. Peki nedir Da Vinci ile Michelangelo’nun hikayesi?
Gelin birlikte göz atalım.
Biyografi yazarı olan Vasari’nin tanımlamasıyla birbirlerine karşı “yoğun bir hoşnutsuzluk” bu iki adamın yolları ilk kez Michelangelo'nun Davut heykeliyle kesişir.
“Beni çizim yapmaya iten ve ressamlardan bir şey öğrenmeye çeken Tanrı’nın gücüne karşı koymam olanaksızdı.”
Kendi sözleriyle de ifade ettiği bu güce kapılan Michelangelo, ona ün kazandıran eşsiz Pieta’sından sonra aldığı bir teklifle Floransa’ya geri dönmüştü. Günlerden bir gün, Floransa sokaklarında vakit öldürüyorken gözüne bir mermer blok takıldı. Yarım bırakılmış, kötü koşullar altında yıpranmış bu blok bir kilisenin bahçesinde ona bakmaktaydı. Kimsenin nedenini anlamadığı şekilde saplantılı hale gelip onu elde etmeye çalışan Michalengelo’nun karşısındaki bu blok, aslında sanat tarihine damga vuracak Davut heykelinin tohumuydu… Michelangelo’nun karşısında tek bir engel vardı. Bu mermer, Floransa’nın o dönemdeki yöneticisi olan Soderini’ye aitti ve Soderini’nin aklındaki isim Michelangelo’nun sokaklarda ne kadar harika olduğunu işittiği Leonardo Da Vinci’ydi. İki sanatçı yolları ilk kez burada kesişti. Daha doğrusu, Leonardo haberi olmadan Michelangelo’nun önüne çıkmıştı. Michelangelo, kolay pes eden bir karakter değildi. Ne olursa olsun, bu blok onun olmalıydı. Taslaklarını hazırlayıp Soderini’nin karşısına çıktı. Sanatçının istekliliğinden etkilenen Soderini, kararını değiştirip bloğu Michelangelo’ya verdi. Böylece 1501 yılında Davut, Michelangelo’nun eşsiz elleri altında şekil almaya başladı.
Üç yıldan sonra Michelangelo, neredeyse hiç ara vermeden çalışarak dev Davut heykelini tamamlar. Soderini, çoğu insan gibi heykelin gerçekçiliğinden ve sahip olduğu enerjinin etkisi altında kalır. Heykelin layık olduğu yere konması için dönemin ünlü sanatçılarını bir araya toplar. 29 yaşındaki yetenekli Michelangelo’nun yolu bu toplanmayla ikinci kez Leonardo Da Vinci ile kesişir. Etrafında büyük bir egosu olmasıyla bilinen Michelangelo’ya göre, yaptığı eserin yeri Floransa’nın en önemli binalarından biri olan Palazzo della Signoria’dır. Da Vinci ise heykelin yeri hakkındaki önerisinde bambaşka bir konum ortaya atmıştır. İstediği yeri elde edemeyen Michelangelo’nun Leonardo’ya karşı olan hoşnutsuzluğunun bu noktada alevlenmeye başladığı düşünülür.
Şehirlerin sanatla yarıştığı bu dönemde yetenekli sanatçıları Floransa’da toplayan Soderini, bu durumdan faydalanmak istiyordu. Elinde Davut ile herkesi büyüleyen genç Michelangelo ve daha 15 yaşında ustası Verachhio'ya kalem bıraktırmış olan deneyimli Da Vinci vardı. Başkan, ikiliyi bir rekabet içine sokma fikrine kapıldı ve ikisini de çağırıp onlardan meclis binasına karşılıklı olarak savaş temalı freskler (duvar resimleri) resmetmelerini istedi. İkilinin gerçek rekabeti işte burada başlamış oldu.
Leonardo ve Michelangelo birbirine çok zıt iki insanlardı. Michelangelo; insan ilişkilerinde kötü ve çoğu zaman yalnız bir sanatçıydı. Hatta Vasari sanatçının bu yönünü şöyle aktarır:
“Raffaello bir gün öğrencileriyle birlikteyken Michelangelo ile karşılaşmış. Michelangelo ona: “Nereye gidiyorsun böyle Raffaello, bir monsenyör (Hıristiyan prensi) gibi çevren sarılı halde?” demiş. Raffaelo da ona: “Peki ya siz, bir cellat gibi böyle yalnız?” karşılığını vermiş.”
Bu diyalog Michelangelo’yu tanımamızda tek belge değil elbet. Sanatçıyla aynı dönemde yaşamış olan Raffaello, ünlü Atina Okulu tablosunda bize farklı bir bakış açısı sunuyor.
Tabloda yer alan her bir figür sanatçıyla aynı dönemde yaşayan diğer sanatçıları temsil etmektedir. Raffaello; bu kişileri müzik, geometri vb. alanlarla ilgilenirken resmetmiş. Bizim ilgi odağımız ise merdivenlerin ilk basamağında, başını eline yaslamış şekilde oturan Michelangelo’dur. Figürlerin çoğu toplu bir biçimde ya da bir şeylerle ilgilenirken resmedilmişken Michelangelo, düşünceli ve kendini izole etmiş bir şekilde kendini bize göstermektedir.
Michelangelo’nun aksine tabloda ilgi odağı olan bir figür vardır. Freskin merkezinde, merdivenlerin tepesinde iki adam hararetli bir tartışmanın ortasında gibi gözükmektedir. Mor kıyafeti ve kırmızı peleriniyle işaret parmağını gökyüzüne kaldırmış olan figür, Leonardo Da Vinci’den başkası değildir. Michelangelo’nun aksine temiz kıyafetleri, dik duruşu ve topluluğa seslenişiyle güçlü bir karakter oluşunun sinyallerini buradan da vermektedir.
İşte tablolarda dahi birbirine zıt olan bu iki adam, aynı yerde görevlendirilmişti. Salone Dei Cinquecento’nun duvarları iki nadir yeteneğin elleri altındaydı. Michelangelo’nun tecrübesi heykelde olmasına rağmen Leonardo’nun Son Akşam Yemeği freskindeki hatasından dolayı kendine fazlasıyla güveniyordu. Ayrıca odaklanma sorunları olan ve çoğu zaman kendini farklı alanlardaki çalışmalara kaptıran Da Vinci’ye karşı kendisi başladığı işlerde mola dahi vermeyen bir sanatçıydı. Bu görevlendirmeyi kendini kanıtlamak için bir fırsat olarak gören Michelangelo’nun unuttuğu şey ise alıngan kişiliğiydi…
Codice Magliabecchiano adlı isimsiz bir kaynakta ikilinin arasında geçen şu olaydan bahsedilir:
Leonardo, [arkadaşı] Giovanni di Gavina ile birlikte, Santa Trinità kilisesinin yanındaki Spini Bankası'ndan geçerken, toplanmış Dante'nin bir pasajı tartışan ve Leonardo'yu gören birkaç kişi, ona (Leonardo) gelip yorumunu sorarlar. Aynı anda Michelangelo da oradan geçiyordur ve Leonardo onu görünce işaret edip şöyle der:“Michelangelo, size bunun ne anlama geldiğini söyleyebilir.”
Michelangelo bunu onu küçük düşürmek üzere yapılan bir tuzak olduğunu düşünerek, öfkeyle cevap verir: “Sen söylesene, bronz bir heykel tasarlayıp, bronz dökümü beceremeyen ve utancından heykeli yarım bırakan birisi olarak!”
Leonardo ise bu sözler karşısında kızarır ve sessiz kalır. (Leonardo da Vinci’nin Defterleri, Oxford University Press, 1952, çev. Irma A. Richter, s. 356)
Da Vinci’nin sözünü söylerken güttüğü amaç bilinmez. Michelangelo’yu gerçekten küçük mü düşürmek istemiştir yoksa sürekli İlahi Komedya okuyan bir Dante hayranı olduğu için Michelangelo’nun pasajı gerçekten daha iyi açıklayabileceğini mi düşünmüştür? Hepsi bir muamma. Ortadaki en açık şey ise sosyal ilişkilerde zaten kötü olan Michelangelo’nun böyle bir ortamda hedef gösterilmekten hiç hoşlanmamış olmasıdır. Bu olay Michelangelo’yu fazlasıyla etkilemiş olmalı ki hemen sonrasında kendi içine daha da kapanmıştır. İkilinin bu hararetli atışması bir daha araya gelmelerini zorlaştırmıştır. Evine kapanan Michelangelo ve Da Vinci arasında bunun dışında başka bir olay geçtiğine dair belge yoktur.
Soderini’nin ortaya attığı bu fresk rekabeti ise bilinemeyen bir şekilde sonuçsuz kalmıştır. İki eserin de bugün tamamlanamadığı bilinmektedir. Neyse ki iki sanatçı bu rekabetten çok daha fazlasıdır. Tüm her şeyin ardından günümüze Rönesans denince akla ilk gelen eserlerle sanat tarihine adlarını altın harflerle yazdırmışlardır. Bize de bu eserlere bakıp yeteneklerini takdir etmek düşer…
Kaynakça:
Sadık Celil, Uygarlığın Ayak İzleri, 2019
Grzymkowski Eric, Sanat 101, Say Yayınları, 2015
Susie Hodge, Sanatın Kısa Öyküsü, Hep Kitap, 2018
https://www.twoque.com/michelangelo-or-leonardo-da-vinci-who-was-the-greatest/
Yorum Bırakın