Modern siyaset felsefesinin en önemli düşünür ve siyasetçisi olan Hobbes, laik fikirleriyle birçok insanı etkilemiş ve erdem ve siyasetin iç içe geçtiği dönemde bu birleşimi erdem yok, insanlar doğuştan erdemsizdir diyerek ayırmıştır.
1651 yılında yayınladığı Leviathan eseri insanların hepsinin egoist olduğunu açıklamıştı. O, insanı doğası itibariyle bencil, güvensiz ve korkak bir varlıktır diye düşünmüş, bu nedenle “İnsan insanın kurdudur (homo homini lupus)” sözünü ortaya atmıştı. Dolayısıyla toplumun düzeni için insanların bu negatif doğal içgüdülerini kontrol altına alacak politik bir güç olması önemliydi. Aristoteles’ın zoon-politikon fikrine ters bir görüş söyleyerek insanların, hayvanlar gibi doğal bir dürtüyle sosyalleşmediklerini ve zaten bencil ve egoist oldukları için kendiliğinden bir içgüdüyle toplum ya da devlet kuramayacaklarını söylemişti.
Hobbes’a göre, birey, daima ve öncelikle kendisini düşünerek hareket ettiği için insan eylemlerinin amacı bireyin kendi hayatını koruması ve sürdürülebilmesidir. İnsanlar psikolojik, etik ve rasyonel olarak egoist olmalıdır. Psikolojik egoizm, insanların doğaları gereği egolarını ön plana aldıklarını savunur, bu yaklaşımda özel çıkar insan davranışındaki genel normdur. Etikte böyle bir zorunluluk yoktur, iyi yani ahlaki açıdan doğru olan şey insanın kendisini düşünmesi, kendi özel çıkarlarının peşinden koşmasıdır. Rasyonel egoizmde ise insanın kendisini düşünmesinden daha mantıklı bir şey yoktur görüşü savunulur. Birey rasyonel bir varlık olduğu için, kazancını en üst düzeyde, maliyetini ise en alt seviyede tutmayı hedefler. İnsanın başkasını düşünerek yaptığı şey akılsızlıktır. Onun düşüncesinde egoist olan insan akıllıdır ya da akıllı olan insan egoisttir fikri vardır. Buna karşı bir görüş olarak altruizm dediğimiz bir kavram oluşmuştur. Bu Hobbes’un düşüncesine göre en mantıksız kavramlardan biridir çünkü altruizm dediğimiz şey diğergamcılık yani başkasını düşünmektir.
Aslında Hobbes’un bütün felsefesinin tek amacı vardır o da savaşı bitirmek. Bunun da ancak güçlü bir devletle olacağına inanıyor ve bunu kitabında ‘Halk kraliyet otoritesini desteklemeli; zira, halkı iç savaştan korumanın en kolay yolu budur’ diyerek açıklıyordu diğer türlü insan egosuna yenik düşecek ve başkasının elde ettiğini isteyecek, sonuç olarak da bu olay halkı savaşa götürecekti. Bu eserinde birkaç önermede bulunup özgürlüğümüz için ve güvensizlikten kurtulmak için devletin kurulması gerektiğini söylüyordu.
1. Önermesi : İnsan doğuştan eşit varlıklardır.
2. Önermesi: Bir toplulukta var olan bütün insanlar aynı umuda sahiptir.
3. Önermesi: Eşitlikten güvensizlik doğar.
4. Önermesi: Güvensiz bir ortamdan savaş doğar.
5. Önermesi: İnsan doğası barışı arzulayan bir yapıya sahiptir.
İlk ve ikinci önermelerden de anlaşılacağı gibi eşitlik her zaman vardır bu eşitlikten de güvensizlik meydana gelir çünkü insanların eşit olduğunu düşündükleri bir ortamda rekabet ortaya çıkacaktır. İnsanlar, eğer eşitsek rakibiz mantığını kullanacak, şan ve şerefi için yaşayacaktır. Örneğin; devletin başına geçmiş birisi için hak etti demek yerine ben de yapabilirim kavramı oluşacak ve ona yardım etmekten ziyade onu yerinden etmeye çalışacak, böylece en sonunda savaş ortaya çıkacaktır, insanlar da bu savaş ortamını yok etmek için barışa giden yollar aramalıdır. Bu eşitliği bozmak, güvensizliği ortadan kaldırmak ve özgürlüğü edinmek için siyasi bir otorite yani devlet kurulmalıdır.
Kurulması gereken devlet totaliter olmalıdır, insanlar sadece korktukları şeye itaat ettikleri için devlet felsefesinin temeli olan korku onlara verilmeli, böylece insanlar rekabetçi bir ortamı düşünmemeli ya da onlarda eşitlik fikri oluşmamalıdır. Zaten eserinin adı olan Leviathan ejderha anlamına gelir ve bu görüntü insanlar için gayet korkutucudur. Eğer toplum itaat etmez ve baş kaldırırsa devlet ortadan kalkar ve Hobbes’un korktuğu, istemediği ve bitirmeye çalıştığı durum olan savaş ortaya çıkar. Kısacası, onun siyasetinde erdemli olma kaygısı olmadığı için insanlara bu korku verilerek onların güçlü bir devlete itaat ettirileceklerine inanılır. Zaten, dediğimiz gibi, Hobbes’un bütün felsefesinin tek amacı savaşı bitirmektir.
Devlet oluşumunu, John Locke’un devletiyle karşılaştıracak olursak, Hobbes’unkinde yapay bir devlet vardır ve bu devlet sınırlandırılmayan, her şeye gücü yeten, otoriter bir devlet olmalıdır ki böylece savaş ortadan kalksın ve özgürlük oluşsun, Locke’un devleti ise sadece güvenlikten sorumlu olan başka hiçbir şeye karışmayan yani sınırlandırılmış bir devlet olmalıdır ki böylece özgür bir ortam oluşsun.
Yorum Bırakın