Gerçek Aşk, Yaşlılık, Fedakarlık Üzerine Bir Film: Amour (2012).

Gerçek Aşk, Yaşlılık, Fedakarlık Üzerine Bir Film: Amour (2012).
  • 11
    0
    0
    10
  • Yaş aldıkça, kaçınılmaz bir gerçeğe daha çok yaklaşıyoruz. Herkesin kafasında tasarladığı bir 'en kötü ölüm' senaryosu vardır. Vücudun doğal akış içerisinde, deforme olması. Felç. Kişinin kendi bedeni üzerindeki egemenliğinin sonuna gelmesi. Belki başka bir anlamda başlangıca geri dönüş. Doğum ve sonrasını takip eden ilk yıllardaki muhtaçlığın, sizinle yeniden denkleşmesi. Bütün bunlar en kötü ölüm senaryosuna gidiş için oldukça sağlam bir alternatif değil mi? Nitekim Michael Haneke de böyle düşünmüş olmalı ki, ana teması yaşlılık olan ancak bunun yanında pekçok kavramı bize sorgulatan Amour filmini bizlerle buluşturmuş.

    Film, Anne ve Georges karakterleri üzerinden ilerliyor. Anne'in yaşlılıkla birlikte gelen sağlık sorunları başlıyor. Öyle ki bu sağlık sorunları başlangıçta hafif olsa da, zamanla çok daha kötü bir hal alıyor. Anne, neredeyse vücudu üzerindeki tüm hakimiyetini kaybediyor. İşler Anne için bu dramatik hale gelene dek, Georges cephesinde de iç açıcı biçimde ilerlemiyor. Kendisi de kısmen sağlık sorunları yaşayan Georges, eşinin bu durumuyla onu bir bakım merkezine göndermeden, bakımını kendisi üstlenerek idare etmeye çalışıyor. Ama Anne acı içinde ve acısı her geçen gün 'en katlanılmayacak' kotasını katlanarak aşmaya devam ediyor.

    Ve bir gün, oldukça sıradan bir gün, hayatlarının bu sancılı gidişatı bizi mahvedecek bir biçimde son buluyor. Filme dair spoiler vermek istemediğim için bu kısımdan bahsetmeyeceğim..

    Bu arada, filme yönelik yapılan en büyük eleştiri, filmin oldukça yavaş bir akış içerisinde olması. Fakat yaşlılık teması üzerinden ilerleyen bir filme bu şekilde bir eleştiri yöneltmek ne kadar akılcı, bilemiyorum..

    Sizi filme dair üç alıntı ile başbaşa bırakmadan önce, oldukça sakin ve hüzünlenmeye müsait olduğunuz bir gün, bu filme bir şans vermenizi tavsiye ediyorum.

    ''Her şey şimdiye kadar olduğu gibi devam edecek. Kötü olan daha da kötü olacak. Böyle devam edecek ve bir gün son bulacak.''

    ''Tüm gün uyuyor. Sonra da gece uyanıyor. (...) Her gün konuşma egzersizi yapıp şarkı söylüyoruz. Ben genelde saat 5'te uyanıyorum. Kalktığımda hala uyanık oluyor. Bezini değiştirip, vücudunu kremliyorum. Sonra saat 7 gibi yemek yedirip bir şeyler içirmeye çalışıyorum. Bazen ikna ediyorum, bazen de edemiyorum. Bazen çocukluğundan aklına gelenleri anlatıyor. Ya da saatlerce yardım çağırıyor. Sonra birden kıkırdamaya başlıyor. Veya ağlamaya. Hiçbirisi de görmeye değer şeyler değil.''

    ''Annenin durumu tam da beklendiği gibi, sürekli kötü. Gitgide yardıma muhtaç bir çocuğa dönüyor. Hem onun hem de benim için üzücü ve onur kırıcı bir durum. Bu halde görülmek de istemiyor.''


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.