''Gün iyi başlarsa, acıyla biter.''
Film, Orta Çağ İsveç'inde geçen oldukça üzücü; inanç, intikam ve vahşet öyküsüdür. Hatta bir orta çağ baladı, filme ilham olmuş diyebiliriz:
Karin ve Ingeri: Birbirinden hem dış görünüş hem de karakteristik özellikler bakımından oldukça zıt olan iki üvey kardeş. Filme adını veren bakiremiz Karin. Töre ve Mareta'nın öz kızı. Karin sarışın, açık tenli, zarif ve oldukça masum bir genç kızdır. Ingeri, Karin'in aksine koyu saçlı, koyu tenli, asık suratlı ve oldukça hırçın. Özellikle filmin geçtiği dönemde hamile olması da, Karin ile karşılaştırılmasına ve ahlaki anlamda eleştirilmesine yol açmaktadır. Ingeri de bütün bunlardan, nefret ettiği ruhlar için Odin'e dua ederek kurtulmaya çalışmaktadır.
Karin sabah ayinini kaçırdığı için, bakire mumlarını kiliseye yalnız başına götürmek zorundadır. Ingeri'nin de kendisine eşlik etmesi konusunda annesini ve babasını ikna eder. Ormanın derinliklerine doğru ilerlemeye başladıklarında Ingeri, ormandaki kötü ruhları(!) hisseder ve Karin'e geri dönmesini, mumları kendisinin götürmesini teklif eder. Ancak Karin, bakire mumlarını bir bakirenin kiliseye götürmesi konusunda ısrar eder, Ingeri'ye kendisini beklemesini tembihler.
Karin'in yolculuğa yalnız başına devam ederken, üç erkek kardeşle karşılaşır. Karin ne yazık ki, bu karşılaşma esnasında hal ve hareketleri oldukça şüphe uyandıran kardeşlerin asıl amaçlarını anlayamayacak kadar masumdur. Hatta onlara, yol için kendisine hazırlanan yemeğini paylaşmalarını teklif eder.
Sonraki sahne, kardeşlerden ikisinin nasıl vahşi bir biçimde Karin'e tecavüz ettiklerini gösteriyor (Bu sahne çıplaklık barındırmıyor olmasına rağmen o kadar rahatsız edici bir boyutta ki, ABD'de yayınlandığı sırada baskılar dolayısıyla sansürleniyor...). Bu olayın ardından, iki kardeş Karin'i sopayla öldürüp, giysilerini çalarken, en küçük kardeş bu olaydan aşırı derecede etkilenmiş bir biçimde filmdeki yerini koruyor. Bu sırada Ingeri, Karin'i takip ettiği için bütün bu korkunç sahneye çaresizce şahit oluyor.
Ailenin evinde, Karin'in dönmeyişiyle ilgili büyük bir endişe yaşanırken, 3 kardeş kaderin bükülüp kendi ayaklarına dolanmaları sonucunda bu ailenin evine geliyorlar. Baba Töre, durumları içler acısı olarak tasvir edilebilecek bu üç kardeşin, geceyi evlerinde geçirmelerine izin veriyor. Onlara yemek ve kalacak yer temin ettikten sonra, belki ailenin yanında iş bile bulabileceklerini anlatıyor..
Kardeşlerden birinin, Karin'den çaldıkları giysileri, Karin'in annesine satmaya çalışmasıyla, olay açığa çıkıyor. Burdan sonra kendilerini dindar olarak tanımlayabilecek bir ailenin, ödeşme hikayesini izliyoruz. Bu sırada ödeşmeyi gerçekleştirecek olan Töre, sinema tarihine inanılmaz bir sahne armağan ediyor.
Film, ailenin kızlarının cesedinin başına gitmeleri, acı dolu haykırışlar ve Töre'nin Tanrı'ya yakarışından sonra kendi elleriyle bir kilise yapacağına dair söz vermesi gibi sahnelerin akabinde genç kızın bedeninin bulunduğu yerden bir pınarın akmasıyla noktalanıyor..
Film; bakireliğin yüceltilmesi, Paganizm ve Hristiyanlık arasındaki zıtlığın 12. yüzyıldaki önemi, günahların kefareti vb. pek çok konunun sorgulanmasıyla sinema tarihi için inanılmaz bir önem taşıyor. Nihayetinde 1961 yılının Yabancı Dilde En İyi Film Oscar'ını kazanıyor. Filme dair bir repliği daha sizlerle buluştururken, izleyecek olan herkese şimdiden iyi seyirler dilerim!
Yorum Bırakın