''Tanrıların, hep yeniden aşağıya yuvarlanacak olan taşı tepeye çıkarmakla cezalandırdıkları Sisifos, cezasını bilinçli kabullenmiştir, tekrar yuvarlanacağını bildiği halde taşı bütün gücüyle yukarı taşır. Saçma kavramını işte bu noktada tanımlayabiliriz: Boşuna olduğunu bildiği halde direnen insan. Yaşamın anlamı ancak, dünyanın saçmalığını ve yenilginin daima tekrarlanacağını bile bile kötüye direnmek olabilir, insanlığa gerçek boyutlarını ancak bu başkaldırı kazandırabilir.'' 

Sisifos Söyleni/Albert Camus

 

Hep yeniden aşağıya yuvarlanacak olan taşı tepeye çıkarmakla cezalandırılarak aslında sonsuz bir lanete mahkum edilen Sisifos ne yapmalıdır? Bin zahmetle tepeye çıkardığı taşın yeniden aşağıya yuvarlandığını ve emeklerinin boşa gittiğini gören ve bu durumun sürekli tekrarlanacağını bilen Sisifos, bu duruma nasıl tahammül edebilir?

Sisifos’un önünde tercih edilmeyi bekleyen iki seçenek vardır:

Bu absürdlük ve anlamsızlık karmaşası içerisinde Sisifos ya İntihar ederek bu saçmalığa boyun eğecek ya da değiştiremeyeceği bu ”saçma” yazgıyı içten bir sevgiyle kucaklayarak içinde bulunduğu durumu kabullenme yoluna gidecektir. 

İlk seçenek olan İntihar düşüncesi Sisifos için en kolay olan yoldur. Bir gün mutlaka ölümle buluşacak olan insan için intihar, mutlak olan buluşmayı öne çekmekten ibarettir. Ve yaşam gibi bir olguya sahipken ölüm kavramına karşı aceleci bir tutum sergilemek mantıksızdır. Şüphesiz İntihar etmiş bir Sisifos’u tarih de hatırlamayacaktır. ( Bahsedildiği gibi eyleme geçirilmiş intihar fikrinin ne Sisifos’a ne de bir başkasına herhangi bir faydası yoktur fakat Emil Cioran’a göre ”eylem” aşamasına geçmemiş, ‘’fikir’’ aşamasına hapsedilmiş olan intihar fikri, yaşamın aşılamayacak gibi duran sıkıntıları karşısında insana dayanma gücü verebilir.. Her zaman önünde böyle bir seçeneğin olduğunu bilen insan kendisinin çaresiz olmadığını ve her zaman için bir çıkış yoluna sahip olduğunu bildiğinde aşılamayacak gibi gördüğü zorluklara karşı daha özgür ve rahatlamış bir zihne sahip olabilir. Cioran intiharın eyleme geçilmesine karşı çıkmaktadır fakat doğru bir açıdan bakılırsa bu fikrin insanı teselli edebileceğini belirtmiştir.)

İkinci seçenek olan Sisifos’un bu ”saçmalığı” kabullenmesi ve bunu sevgiyle kucaklaması ise onun için en mantıklı ve yararlı yoldur. Çünkü değiştiremeyeceği bu duruma üzülmek ve şikayet etmek ona bir fayda sağlamayacağı gibi içinde bulunduğu durumu da daha zor bir hale getirecektir. Tahammül edilmesi zor gibi görünen bu duruma farklı bir açıdan bakabilmeyi öğrenmiş bir Sisifos, her seferinde taşı severek tepeye çıkartıp tekrar düşüşünü ve emeklerinin boşa gidişini de severek izleyecektir.  Sisifos’un bu kabullenişi aslında bir boyun eğiş değil aksine  söz konusu ”saçmalığa” karşı bir başkaldırıdır. Sisifos ancak bu başkaldırı ile içinde bulunduğu anlamsızlığa bir anlam katabilir.

''Izdırap yaşamdaki olaylardan değil, onları değerlendirme biçimimizden ortaya çıkar.'' — Epictetos

''Beni kurtaran şey intihar fikriydi. İntihar fikri olmasaydı kendimi çoktan öldürmüş olurdum. Yaşamaya devam etmemi sağlayan şey her zaman önümde böyle bir seçeneğin olduğunu bilmekti. Sahiden de bu düşünce olmasaydı bu hayata , bir yere veya bir şeye saplanmış olma duygusuna asla katlanamazdım. Benim için intihar fikri, her zaman özgürlük fikrine dayalıydı.''     — Emil Cioran
 
Doğada üç tip olay vardır: (1) Hiçbir şekilde kişiye bağlı olmayan olaylar, (2) kısmen kişiye bağlı olan olaylar ve (3) tamamıyla kişinin elinde olan olaylar.

İnsan için üçüncü ihtimal (Tamamıyla kişinin elinde olan olaylar) hiçbir zaman yeterli değildir. İnsan, birinci (Hiçbir şekilde kişiye bağlı olmaya olaylar) ve ikinci (Kısmen kişiye bağlı olan olaylar) ihtimaller üzerinde hakimiyet sağlayacak bir güce sahip olmadığı halde onlara ısrarla talip olur. Ne yazık ki birinci (1) ve ikinci (2) ihtimaller üzerinde de aynı üçüncü (3) ihtimalde olduğu gibi mutlak hakimiyet sağlamak ister.

Alexis Carrel’in tabiriyle ‘’İnsan denen meçhul’’ , yaşamının her zaman için tamamen kendi kontrolünde olmasını ister. Yazgısının mutlak olarak yazarı ve yönetmeni olmak ister. Bunun aksi ihtimalini kabul etmek istemez. Çünkü bu ihtimal onu hiçbir zaman tatmin etmez. İşte  insan hayattaki çoğu ıstırabı bu malum kabullenememe ve kontrol etme deliliğinden ötürü yaşar. İnsanın kendisine dayattığı bu mükemmelci ve kontrolcü mekanizma insanı problemlerle dolu bir zihne mahkum eder.

 Her şeyden önce, insanın, hayatını tamamen kontrol altına alabilmesi için kendisinin tanrısal bir güce sahip olması gerektiğini anlaması gerekir. Ve insan, kendisinin bir tanrı olmadığını -olamayacağını- ve dolayısıyla hayatta her şeyi kontrol edemeyeceğini öğrenmelidir.

”Amor Fati ”insanın kaderine karşı duyduğu aşk” anlamına gelen ve Friedrich Nietzsche'nin eserlerinde sıklıkta vurguladığı Latince bir terimdir. Stoacılığın ve varoluşçuluğun izlerini taşıyan bu anlayışa göre; insan, yazgısının kontrol edemeyeceği kısmıyla gerçekçi olmayan bir mücadele yerine, kaderini sevmek, onu kabullenmek ve onu hevesle kucaklamak yoluna başvurmalıdır(Bknz. Sisifos). Zira bu insan için bu tek gerçekçi ve faydalı çözüm yoludur. Amor Fati teslimiyet, boyun eğiş ya da umutsuzluk değildir. Bu bakış açısı dünyaya romantizm penceresinden bakmayıp gerçekçiliğin aydınlık yüzünü tercih eden insan için çöldeki bir vaha gibidir.

Amor Fati, teolojik anlamda klasik ve maruf bir kadercilik anlayışını ifade etmez. Bu anlayışa göre insan, öncelikle kendisinin fiziksel ve ruhsal anlamda potansiyelini tanımalı, sonrasında da kendi kontrolü dışında gelişen olaylara müdahale edemeyeceğini kabullenmeli, ”olağan” karşılamalı ve bunları aşkla kucaklamalıdır. İnsanın bu gerçekliği kabullenmesi mutluluğa giden yoldaki en önemli adımdır.

Kısacası, nasıl ki insanın kanatlarının olmamasından dolayı uçamamasına üzülmesi ve bundan şikayet etmesi ”saçma” ise değiştiremeyeceği olgularla mücadele etmek de o derece ‘’saçmadır’’. Stoacı felsefenin kurucusu Filozof Zenon durumu metaforik olarak şöyle açıklamıştır. “Tasmalı köpeğin takip etmesi isteniyorsa, sahibi önce tasmayı gitmek istediği yöne doğru çeker; köpek onu takip eder. Aslında köpek doğası gereği, gitmek istediği yere gitmeyi umacaktır. Köpek çekildiğinde ilk dürtü olarak tasmanın ani sapışına karşı savaşmak istemiş olabilir ama direnişi acısını arttırmaktan başka işe yaramaz. Tasmanın peşinden gitmek, tasmanın peşinde sürüklenmekten ve boğulmaktan daha iyidir. Takip etmek istemese de en sonunda bunu yapmak zorunda kalır.”

'‘Eğer bir dış etken sizi üzerse, duyduğunuz acı o şeyin kendisinden değil, sizin ona verdiğiniz değerden geliyordur, onu da her an ortadan kaldırma gücünüz vardır. ''

Marcus Aurelius