Vincent Van Gogh nasıl günümüz ikonlarından biri haline geldi? Aldığı her nefeste duyduğu acı ve yaşadığı buhran sanat dünyasında çığır açacak gelişmelere nasıl öncü olabilmişti? Bu soruların cevapları onun hayat hikayesinde saklı.
Vincent, Hollanda'nın bir Flemenk köyünde 30 mart 1853'te doğdu. Babası köyde protestan kilisesinin papazıydı.Annesi de saray kültürünün ne demek olduğunu bilen bir ciltcinin kızıydı.
Buraya kadar her şey tamam. Fakat ona ölü doğan kardeşinin adının verilmesi Vincent'i derin bunalımların içine sürükleyen ilk olay olmuştu.Daha sonra kız kardeşiyle beraber okula başladılar fakat babası öğretmenleri katolik olduğu için ikisini de okuldan aldı ve Vincent'i yatılı bir okula gönderdi. Bu dönemde sadece on bir yaşında küçük bir çocuk olduğu için ailesinden ayrılması ona ağır gelmişti. Neyse ki ortaokuldaki resim öğretmeni, resme yönelmesi için uğraştı ve bu sayede Vincent kendini verebileceği bir alan bulmuş oldu. İleride bu günlerine ''kasvetli,soğuk ve verimsiz'' diyecek olsa da...
Amcası Lahey'de bir galeride çalışıyordu ve sanatçılarla iç içeydi. Bir süre sonra Vincent'i yanında işe aldı böylelikle o da Paris'te ve Londra'da çalışma imkanı yakaladı. Ama ailesinin galeri işinde başarısız olmuştu çünkü o, sanat eserlerinin bir mal gibi değer biçilip satılmasından nefret ediyordu. Ayrıca alkol ve sigara kullanımını giderek arttırdı. Ailesiyle arası bozuktu, yine de kardeşi Theo'yu her zaman kendisinin tek yoldaşı olarak görüyordu.
Bir dönem kendisini iyice dine verdi ve resmen keşiş hayatı yaşamaya başladı.Bu olay ailesinin desteğini kazanmasını sağlamıştı. Onu prostestan misyoner okulunda kursa gönderdiler. Fakat babası oradan da olumsuz sonuç görünce oğlundan umudunu kesmişti. Vincent ailesi için bir utanç kaynağıydı artık. Babası onun tımarhaneye yatırılması gerektiğini düşünüyordu.
1880'de Cuesmes'e geri döndü ve Theo sayesinde tekrardan resme yöneldi. Willem Reolofs adlı bir resim okula girerek oran, perspektif, ışık gibi teknikleri öğrendi. Artık ressam olmak için büyük bir gayretle ve emekle çalışıyordu.
Aynı dönemde dul kuzeni Kee Vos'a aşık oldu , ona evlilik teklifi etti. Maalesef ki bu bir platonik aşktı. Kuzeni teklifi reddederek Vincent'ten uzaklaştı. Ailesiyle de iletişimi giderek kötüleştiği için evden kovulmuştu.
Lahey'e bu sefer iyi ve başarılı bir ressam olabilmek için dönmek zorunda kaldı. Diğer bir kuzeni olan Mauve'den borç para alarak kendine küçük bir atölye almıştı ama birlikte yaşadığı fahişeden kaptığı belsoğuklu yüzünden hastanede tedavi görmeye başladı. Vincent'in babası, oğlunun iki çocuklu bir fahişeyle yaşadığını öğrenince derhal ondan ayrılmasını istemişti, zaten bir süre sonra Vincent bu sorumluluğu daha fazla alamayıp kadını terk etti.
1885'te babasını kaybettiği için 2 sene boyunca canlı renklerden yoksun 200 yağlıboya resim yapan Vincent, kardeşi Theo sayesinde kendi ismini yavaş yavaş sanat çevrelerine duyurmaya başlıyordu. Kazandığı para boyaya ve resim malzemelerine gittiği için çok fakir bir hayatı vardı.
* Babasını kaybettiği zaman yaptığı ve dönemin siyasal yapısıyla alakalı olan ''Patates Yiyenler'' isimli ilk önemli eseri.
Van Gogh'un sanki geleceği görüyormuşcasına söylediği'' Resimlerimin satmadığı gerçeğini değiştiremem.Ama insanların resimlerimin üzerinde kullanılan boyanın ederinden daha değerli olduğunu anlayacağı günler gelecek.'' demesi manidardır. Çünkü kendi döneminde bu renksiz ve kasvetli eseri beğenilmese de daha sonra ekspresyonistleri derinden etkilemiştir.
Paris'teki dairesine taşındığında Paul Gauguin'le tanışsa da, Paul'ün kendini beğenmiş hareketleri yüzünden araları her geçen gün bozulmaya başladı.
Kulak kesme olayına zemin hazırlayan durumu burada görüyoruz. Bu konu hakkında farklı yorumlar var ama genel olarak bilinen; Van Gogh'un, Gauguin'in üstüne usturayla yürümesi daha sonra da geçirdiği kriz yüzünden kafasında yankılanan sesleri susturabilmek için kulağını kestiğidir.
Ayrıca kulağını kesmesi onun ''kızıl saçlı deli'' olarak anılmasına neden oldu ve bu olaydan sonra akıl hastanesine yatırılması gerektiği kesinleşti.
Vincent tımarhanede de üretmeye devam eden, burada Alpilles Önünde zeytin Ağaçları, Selviler 1889 gibi önemli eseri üreten büyük bir ressamdır.
1980 yılında 37 yaşındayken hastaneden taburcu olan Vincent, bu dünyada anlaşılmamaya, kendini gerçekleştirememeye daha fazla dayanamayıp göğsüne doğrulttuğu tabancayla intihar etmiştir.
Belirli çerçeveler üzerinden kısaca anlatmaya çalıştığım Van Gogh'un hayatı beni derinden etkiliyor.
Özellikle kendi döneminde resimlerinin satmaması fakat onun renklerle dans edercesine tablolar ortaya çıkarması, üretkenliği, yaşadığı kişisel zorluklar ve sahip olduğu akıl hastalığı... Bunlar bir bütün olarak Van Gogh'u oluşturan detaylardı.
Ve son olarak izlerken duygulandığım şu videoyu buraya bırakıyorum.
''Ben işime ruhumu ve kalbimi verdim, bu süreçte de aklımı kaybettim.''
Yorum Bırakın