Çoğunlukla filmlerin kitabı tam anlatamadığı, kitabın yanından bile geçemeyeceği söylenir ki bence bu doğrudur. Kitapta geçen betimlemeleri, duyguları filmlerde her şeyiyle görmek pek mümkün değildir.Çünkü kitapta kendi gözümüzden okuduğumuz ve tanıdığımız karakterleri sinemada bir başkasının gözünden izlediğimizde karakterleri kafamızda bambaşka şekillerde oluşturmuş olabiliyoruz.
Peki başarılı örnekler yok mu? bence kesinlikle var, sinemaya başarılı şekilde uyarlanmış kitaplardan bir derleme yaptım.
Otomatik Portakal-Anthony Burgess (Yönetmen: Stanley Kubrick – 1971)
Otomatik Portakal, “iyilik ve kötülük” kavramlarını, “şiddet, suç ve ceza” üçgeninde değerlendiren bir roman. Yazıldığı dönemi göz önüne alırsak, bir suçlunun devlet eliyle ıslah edilme biçimi ve bunun sonuçları üzerinden distopik bir gelecek atmosferi çizerek hicveden bir roman olduğunu söyleyebiliriz.
Uzun Hikâye-Mustafa Kutlu (Yönetmen:Osman Sınav)
Hababam Sınıfı, Rıfat Ilgaz (Yönetmen: Ertem Eğilmez – 1975)
Rıfat Ilgaz öğretmen olduğu için kendisinden ve görev yaptığı okullardan, öğrencilerinden etkilenerek bu eseri yazmıştır. Romanda değişik şehirlerden gelen, değişik düşünceleri olan, uslanmaz, haylaz bir sınıfın öğrencileri ve onların başlarına gelen olaylar anlatılmaktadır.
Körlük, Jose Saramago (Yönetmen: Fernando Meirelles – 2008)
Araba kullanmakta olan bir adam, yeşil ışığın yanmasını beklerken ansızın körleşir. Körlüğü, başvurduğu doktora da bulaşır. Bu körlük, bir salgın hastalık gibi bütün kente yayılır; öldürücü olmasa da tüm ahlaki değerleri yok etmeyi başarır. Toplum, görmeyen gözlerle cinayetlere, tecavüzlere tanık olur. Ayakta kalabilenler ancak güçlü olanlardır. Koca kentte körlükten kurtulan tek kişi, göz doktorunun karısıdır.
Fight Club, Chuck Palahniuk (Yönetmen: David Fincher – 1999)
Kitabın ana kahramanı, anlatıcısı, ünlü bir otomobil firmasında iyi bir işi ve kariyeri olan zengin bir adamdır. İş dünyası kurallarını ve sistemi çözmüş, karşısına çıkan fırsatları değerlendirebilen, iş bitirici başarılı bir iş adamıdır. Fakat tüm bunlara rağmen kendisini yalnız ve toplumdan uzak hissetmektedir.
Ana karakter, boş zamanlarında çeşitli hastalıklara sahip olan insanların katıldıkları destek gruplarına gitmektedir. Bu terapilerde, umutsuzluğa düşmüş mutsuz insanlar birbirlerine dertlerini anlatarak rahatlamaya çalışırlar. Kitabın anlatıcısı da bu sebeple bu toplantılara katılmaktadır. Gündelik hayatında yakalayamadığı samimiyeti burada bulabileceğini düşünür.
Bu seanslar sırasında Marla adında biri dikkatini çeker. Marla’ın da onun gibi, hasta olmadığı halde bu seanslara katıldığını öğrenir. Anlatıcıya itici gelen bu kadın ile bir anlaşma yaparlar ve birbirlerinin gittikleri seanslara gitmemeye karar verirler.
Yorum Bırakın