Öykü

Öykü
  • 0
    0
    0
    0
  • Kaygıdan kusmak üzereydin. Tek telaşın kendini bir an önce lavaboya atmaktı.
    Etrafa dağılmış kırık dökük eşyalar eline koluna çarparken, yarı kambur bir 
    halde lavabonun kapısına ulaşabildin. İçine aldığın bütün çerçöp sanki bir
    anda klozete boşaldı. Sonrasında gelen rahatlama hissi. Bir süre lavabodaki
    aynaya düşen aksine baktıysan da üzerinde çok durmadan bakışlarını hızlıca
    başka yöne savuşturdun. Eski bir alışkanlıktı bu kaçamak bakışlar.Sen hiçbir 
    zaman aynada kendisiyle dakikalarca baş başa kalan kadınlardan olmamıştın. 
    Bedeninin dermanı kalmadığından mıdır bilinmez, cılız parmakların arasından 
    yüzüğün bir an da kayıp, lavabo deliğinden içeri aktı. Fark etmedin. Mutfağa 
    yönelip, kendine bir bardak soğuk su doldurdun.Kışın keskin ve acı soğuğu 
    su borularını dondurmuş olacak ki o bir bardak su bütün damarlarını sızlattı.
    Pencerenin buğusunu ellerinle silip, havanın ne kadar aydınlandığını anlamaya 
    çalıştın.Artık senin için gitme vakti gelmişti. Üzerine kalın bir şeyler geçirip,
    portmantoda asılı kabanını ve şapkanı alıp,o kapıdan çıktın. Henüz zihnin nereye 
    gideceği konusunda net olmasa daayakların zihninden azat, bilir adımlarla hızla
    ilerliyordu. Sezgilerin belli ki de artık senden önce hareket etmeye çoktan başladı.
    Uzun bir yürüyüşten sonra başını kaldırdığında tren istasyonuna vardığını fark edip, 
    biletlerin satıldığı tarafa yöneldin. Gişe memuru henüz içeri girmiş görünüyordu.
    Soğuktan buz kesmiş ellerini ovuştururken, seninle göz göze geldi. 
    - “Buyurun Madam”, dedin.
    - Bir bilet lütfen.
    - “Yolculuk nereye?” diye ekledi.
    - “Son durak”, dedin.
    Bilete bir göz atıp, elindeki cüzdanı çantaya koydun. Gözlerin bekleme yerini tararken,
    ayakların onlarla uyum içinde dans ediyordu. Boş bir koltuğa iliştiğinde, 
    elindeki bilete bir kez daha göz gezdirdin: “Güneybatı tarafı, son durak: Rostov.  
    Giderek daha da artan kalabalığa bakıyordun, birazşaşkın. Oysa günün erken saatlerinde
    buralar hep kalabalık olurdu. Ülkede yaşanan ekonomik kriz sonucu hızla fakirleşen 
    Kuzey haklı, para kazanabilme umuduyla günübirlik Güney şehirlerine gider, günün
    geç saatlerine kadar çalışıp aynı trenle tekrar evlerine dönerlerdi.
    Bekçi düdüğüyle daldığın yerden bakışlarını kaldırıp, sesin geldiği yöne baktın.
    “Tren hareketine son 5 dakika”, diye bağırıyordu görevli memur. 
    İçeri girip, koltuğuna oturduğunda, gayri ihtiyari ellerini ovuşturdun. “Bu yıl da 
    kış sert geçiyor” diye geçti içinden. Isıtmaya çabaladığın ellerine bir kez daha
    baktığında, cılız parmaklarından önce artık parmağında olmayan yüzüğün bıraktığı
    boşluğa dikkatin kesildi.Bir müddet öylece parmakların arasında gözlerin ağır 
    ağır gezinse de kalbinden bir ağırlığı yere hafifçe bırakmış gibi hissediyordun. 
    Bu histen çarçabuk uzaklaşmak istesen de olmadı. Yapamadın. Hem sen henüz öğrenememiş 
    olsan da hisselerimiz bize her zaman kendi hakikatimizi fısıldardı. Artık kendini 
    dinlemek için bolca vaktin olacaktı: kendi iç sesini öncelemek için. 
    - “Hanımefendi, biletiniz lütfen” sesiyle bir kez daha irkildin.
    - Dalgın.
    - “Lütfen, bilet” diye yineledi.
    Soğuktan ısındığın için mi bilinmez, ellerin sanki dans eder gibi çantaya attığın bileti
    aradın. Başını hafif öne eğip, görevliye bileti uzattın. Ürkekçe. Bu hayatla bir arada 
    başlatılan özgür bir dansın ürkekliği olsa gerek. Bilmiyordun. 
    - “Bayan Vera…. Vera İvanoviç” yolculuk Rostov’a öyle mi?” dedi sorgulu gözlerle. 
    “Dönüş biletiniz yok mu?” diye de ekledi. 
    - “Hayır-r” …diye geveledin. Başını kaldırıp, ekledin:şimdi kendinden daha emin bir
     ifadeyle, “dönmeyeceğim.”
    - “İyi yolculuklar, hanımefendi.” diyerek elindeki bileti sana uzattı görevli. 
    Sorgulu gözleri yerini çoktan yeni bir yolcuyu daha aramaya bırakmıştı. Hızla 
    yanından uzaklaştı. Bedenin bitkin kalmış olacak ki göz kapakların hafifçe kapanıyordu. 
    Bir süre uyumayı ümit ettin.
    - “Trenimiz Rostov’a gelmiştir. Lütfen trenden ininiz” sesleri yankılanıyordu şimdi 
    kulaklarında. Rüya mı gerçek mi ayırt edemedin. Bir kol hafifçe omzuna dokundu. 
    -“Hanımefendi, son durak…. “Uyanın.” … “Beni duyuyor musunuz?” … “Burası son durak.”
    İrkilip, yerinden doğruldun. Şimdi yüzünde güney güneşinin hoş dokunuşları. Karşında asılı 
    duran ‘Rostov’ yazılı kahverengi tabelayı fark etmense biraz zamanını aldı.
    Gözlerin yönünü bulmaya çalışırken yanından hızla küçük bir oğlan çocuğu ellerinde 
    gazetelerle geçti. Kimileri için gün çoktan başlamıştı bile! Sen ise acıktığını fark edip,
    karşıki büfeye yönelttinadımlarını. Sıcak ve taze proskiler burnunu okşadı.
    “Bir proski lütfen,” dedin. Buradaki her şeye yabancı gözlerin bir anda rafta aslı 
    derginin kapağındaki manşete takıldı. Türk şairin yeni şiiri okurla buluşuyor:
    ” Ayrılık Sevdaya Dahil.” 

    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.