Oldukça uzun bir ada sahip olan bu eser, 1944 yılında yapıldı ve günümüzde Madrid'deki Thyssen-Bornemisza Müzesinde sergileniyor.
Eser hakkında söylememiz gereken ilk şey, eserin sürrealist bir eser olması. Yani gerçeküstücülük akımının en güzel örneklerinden biri. Esere geçmeden önce sürrealizm akımından da kısaca bahsedecek olursak, akım 1922 yılında şair Andre Breton tarafından başlatılmıştır. Freud'un psikanaliz üzerine olan düşüncelerine/görüşlerine dayanarak açıkladığı bir akımdır. Bilinçatının derinlerinde kalan ve hipnoz ya da rüyalar aracılığıyla ortaya çıkan görüntüleri resmetmeyi hedefler. Sanatçılar, birbirleri ile alakasız nesneleri, yine alakasız bir ortamda bir bütün olarak resmederler. Andre Breton 1924 yılında yayınladığı bir bildirge ile Sürrealizm'in kurallarını net bir biçimde ortaya koyar. Akım Soğuk Savaş dönemine dek devam eder. Şimdi akıma dair elde ettiğimiz bu bilgiler ile, Dali'nin bu tablosuna dair fikir üretmeye çalışalım.
Öncelikle resimde kullanılan mekana odaklanalım.. Bir sahile benzediğini söyleyebiliriz. Dali, yaz aylarını ailesi ile birlikte Cadaques'de bulunan Creus burnu olarak bilinen bir sahilde geçirdi ve bu sahil yeri onun için ilham kaynağı oldu. Gençlik yıllarında ve henüz sürrealist sanatını şekillendirirken bu sahilde gördüğü ilginç kayaçlarları tuvalinde farklı formlara aktardı.
Sanatının şekillendiği sahilde, yine bu kayaçların üzerinde eşi Gala'yı uyurken görüyoruz. Dali, burada kendi gördüğü rüyayı değil, eşi Gala'nın gördüğü rüyayı resmediyor. Eserin oldukça geniş bir perspektifi var. Bir de orada ne işleri olduğunu sorguladığımız; nar, tüfek, kaplan, iskorpit gibi canlı ve cansız figürler.. Şimdi şöyle düşünelim. Gala bir rüya görüyor. Bu rüyayı gördüğü zaman açık havada uyuyor. Narın etrafında dönen arının vızıltısı Gala'nın zihnine sivri nesneleri getiriyor. Belki bir iğne. Belki bir tüfek süngüsü. Peki bu resmin adına baktığımızda, başkahramanlarından birisi olmasını beklediğimiz arı nerede? Son derece küçük yapılmış. Peki Gala arı iğnesi yerine zihninde neyi görüyor? Tüfeğin süngüsü.
En solda yer alan ve önemli figürlerden biri olan Nar. Dali buradaki narlar için '' Kökenleri oluşturan Akdeniz kültürünün simgelerinden biri.'' demiştir. Ancak Dali neden yalan söylemesin? Neden hedef şaşırtmasın ki? Bizimle dalga geçiyor da olabilir. Nar aynı zamanda Hristiyanlık dini için önemli bir semboldür. Yeniden doğuşun ve doğurganlığın sembolüdür. Yani hayatı boyunca dinden uzak yaşayan Dali'nin bir anda Faşist Franco'yı destekleyip ardından Papa tarafından kutsandığını bilmeyen yoktur. Hatta bu yüzden Sürrealist çevreler tarafından dışlanmıştır. Bu dışlamalara karşı cevabı da en az eserleri kadar serttir: ''Sürrealizm benim!''. Ayrıca Dali'nin Akdeniz kökeni diyerek kafa karıştırdığı şey ise, aslında Hristiyanlık öncesi aynı antik dönemlerde aynı anlama gelir. Yani nar için, Hristiyanlık anlamı çağrıştırmıyormuş gibi davransa da aslında kökeni oluşturan Akdeniz kültürü de yine doğurganlık sembolü olan nardır.
Gelelim kırmızı balık figürüne. O bir iskorpit. Ve iskorpit, bir tehlike sezdiği zaman zehirli dikenlerini çıkaran bir balıktır. Yani bunun için, bir nevi Gala'nın bilinçaltındaki savunma mekanizması benzetmesini yapabiliriz. İskorpit ağzından kaplanlar çıkarıyor. Dali, bununla ilgili bir açıklama yapmamış. Tasarım olarak bu kaplanları nereden aldığını belirtmese de, sanat tarihçiler aracılığıyla bu esinlenmenin kaynağını Amerika'da bulunduğu dönemde evinin yakınlarına gelen bir sirk olarak açıklayabiliyoruz.
Sirk kaplanları, Gala'ya doğru koşuyor veya atlıyor. Gala, tehlikede olduğunu hissediyor. Bütün bunlar, bu tehlikeleri doğuran nardan başlayarak arının iğnesinin sembolü olarak tüfeğin süngüsüne dönüşüyor ve Gala'nın sağ koluna batıyor.
Arkada ise görkemli bir fil var. Filin çok uzun bacaklara sahip olduğunu görüyoruz. Peki bu da mı Dali'nin hayal gücünün bir ürünü? Hayır. Daha çok Barok döneminin en büyük heykeltıraşı olan Lorenzo Bernini'nin Pulcino della Minerva adlı eserinden bir esinlenme. Zaten kendisi de bu yüzden bu resimlere ''El Yapımı Rüya Fotoğrafları'' demektedir. Bütün bu esinlenme tespitlerine rağmen eserin inanılmaz bir tasarıma sahip olduğunu ve gerçekten bu eserle göz göze gelenleri bir şekilde kendine hayran bıraktığı ortada.
Keyifle okudum, teşekkürler