Âşıklık geleneği ve bu geleneğin esas kahramanları, yani öznesi olan âşıklar halihazırdaki kültür varlığımızın önemli bir bölümünü oluşturuyorlar. Âşıklarımız diğer bir deyişle halk ozanlarımız çağlar boyu süren âşıklık geleneğinden etkilenerek, onun himayesi altında şekillenerek, bu geleneği günümüze kadar ulaştırmış ve bugün bu geleneğin tarihi sentezi halini almışlardır.
Âşıklık geleneğinin kökeni hakkında pek çok görüş vardır. Genel olarak kabul gören görüş ise; âşıklığın ozan-baksı edebiyatı olarak adlandırılan Türk destan anlatım geleneğine dayandığı ve Türklerin İslamiyet’i kabul etmelerinden sonra ortaya çıkan tasavvufî düşünce ile Selçuklu ve Osmanlı yaşam biçimi ve kabullerinin bu geleneği şekillendirdiği yönündedir. Saraylarda divan edebiyatı rağbet görürken, Anadolu’da bu tür rağbet görmemiş ve Türk halk edebiyatı, ozanların sazında ve sesinde dile gelmiş, vücut bulmuştur.
Duygusu, hoşgörüsü ve gönül dünyası zengin oldukça zengin olan Türk insanıyla bütünleşen âşıklık geleneği, Türklerin yaşadığı coğrafyalardan başka hiçbir coğrafyanın bahçesinde çiçek olup boy verememiştir. Bu sadece Türk milletine özgü bir gelenektir. Beşikteki bebeğin kulağında ninni, kadınların dilinde mâni, dertlenip de elini kulağına koyanların bağrından çıkan türkü, kahramanların yiğitliklerini anlatırken koçaklama, yaşanan her kayıpta ağıt olmuş, gönüllerden çağlayıp hayata karışmış ve nereye gidersek bir gelenektir âşıklık geleneği.
Halk edebiyatının Anadolu’da Türkçe halinde kökleşmesinde Türkmen ozanlarının önemli bir rolü vardır. Türkmen ozanları, âşıklık geleneğinin geçmişten günümüze taşınmasında da önemli bir etki göstermişlerdir.
Âşıklık geleneği usta-çırak ilişkisine dayanmaktadır. Bu geleneğin temsilcileri, ustalarından öğrendiklerini, çırakları vasıtasıyla geleceğe taşımaktadırlar. Âşıkların türkü ve ağıtları söylerken sözcüklere uyguladıkları vurgular, gırtlak yapıları, anadillerinden kaynaklanan diyalektleri birbirine çok benzer. Bu geleneğin gelecek nesillere taşınması konusunda oldukça önemlidir.
Tarihi süreç içerisinde Dede Korkut, Pir Sultan Abdal, Karacaoğlan, Köroğlu, Erzurumlu Emrah, Dadaloğlu, Murat Çobanoğlu gibi isimler âşıklık geleneğinin Anadolu’daki önemli temsilcilerinden olmuşlardır.
20. Yüzyıla geldiğimizde ise Âşık Veysel, Âşık Mahsuni Şerif ve Neşet Ertaş’ın âşıklık geleneğini günümüze taşıdıklarını ve bunun yanında geleneği geliştirip, yenilediklerini görürüz.
Kökeni Orta Asya Türk kültüründe kopuz eşliğinde şiir söyleyen ozanlara dayandırılan âşıklık geleneği, 15. Yüzyılda tasavvufun etkisiyle yeni bir kimlik kazanmış, bu dönemden itibaren “ozan” tanımlamasının yerini “âşık” tanımlaması almaya başlamıştır. 19. Yüzyıldan itibaren de sanayileşme ve kentleşme süreci sonucu önemli kırılmalara ve dönüşümlere uğramıştır. Yaşanan bu kırılma ve dönüşümün öncülüğünü ise Âşık Veysel yapmıştır, onun başarısı geleneğin kırılma noktasını oluşturmaktadır.
Yorum Bırakın