Japonya’ya ayak basan ilk Avrupalılar Portekizlilerdi. Çin’e giden ticaret gemilerinin fırtınayla Japon adalarına savrulması bu duruma vesile olmuştu. Portekizlilerin yanlarında getirdiği en önemli şeyler ateşli silahlar ve Hıristiyanlık idi. Ateşli silahların gelmesi ülkenin birleştirilmesinde büyük rol oynarken Hıristiyanlık, ülkenin tecride girmesinin önemli sebeplerinden biri olacaktı.
Portekizlilerin ardından İspanyollar ve Hollandalılar da ticaret amaçlı Japonya’ya geldiler. İlk başlarda hoş karşılanan bu yabancılar, zamanla Hıristiyanlığın Japonya’da yayılmasına sebep oldular. Dönemin şogunu, Nobunaga’nın halefi Hideyoshi, Hıristiyanlığın siyasi yönünden çekiniyordu. Korkularını perçinleyen bir durum da Papa’nın izniyle elçi adı altında Japonya’ya gelen Cizvit misyonerlerin siyasi bir fethe hazırlandığı duyumudur. Bu noktadan sonra tüm misyonerler ülkeden kovulmuştur.
Sonraları gelen İspanyollar ve Hollandalılarla, misyonerlik yapmamaları kaydıyla ticaret yapmayı sürdürseler de git gide artan önemleler alınmıştır. Hatta durum o kadar ileriye gitmiştir ki, yerli ve yabancı binlerce Hıristiyan’a eziyet edilmiş, hatta bu dini kabul edenleri birçoğu öldürülmüştür.
En sonunda Tokugawa yönetimi ülkeye yabancıların girmesini tamamen yasaklamıştır. Sadece Çin ve Protestan olduklarından ve Katolik Portekiz ve İspanyollar gibi misyonerlik yolu izlemediklerinden Hollandalılarla sınırlandırılmış ticaret yapmaya devam etmişlerdir.
Yalnızca yabancıların ülkeye girmesini kısıtlamakla kalmamış, yurtdışında bulunan Japonların yeni ve yıkıcı fikirlerle dönmelerinden korkulduğundan yurda geri dönmelerine izin verilmemiş, ülkedeki Japonların ise yurtdışına çıkması tamamen yasaklanmış ve katı cezalar koyulmuştur.
Böylelikle ülke, yaklaşık 250 sene sürecek sakoku (鎖国) dönemine girmiştir.
Japonya’nın coğrafi olarak Avrupa’ya uzak olması, Avrupalıların Japonya’yı onlarla ticaret yapamayacak kadar fakir sanması ve Japonya’dan isteyebilecekleri herhangi bir yerel ürünün bulunmaması, Avrupa’nın Japonya’yla ilgilenmemesine sebep olmuştur. Fakat dünyanın iki yeni büyük gücü olan Rusya ve Amerika, Pasifik Okyanusu üzerinde menfaat sağlamaları gerektiğinden Japonya’yla ilişkileri başlatmak durumundaydı.
18. ve 19.yy’da Rusya, birçok defa Japonya ile iletişime geçmeye çalışsa da başarılı olamadı. Amerika ise tam o civarlarda Kaliforniya’yı ele geçirmişti (1848) ve Pasifik Okyanus’una açılmıştı. Çin’e yapılan ticaret yolculuklarında yol üzerinde Japon adalarını görüyorlar, Amerikan balina avcıları sık sık Japon sularına giriyorlardı. Bazen fırtınalar nedeniyle Japon kıyılarına vuruyorlardı ve burada tecridin etkisiyle infaz ediliyorlardı. Bunun yanı sıra buharlı motorların yaygınlaşmasıyla stratejik noktalara kömür istasyonları kurulması gerekiyordu. Japonya’da da kömürün çok olduğu düşünüldüğünden artık Japonya ile ticarete başlanmalıydı.
Amiral Matthew C. Perry’den önce en az 20 gemi Japonya ile iletişime geçmeye çalışsa da bunlar başarısız olmuştu. Amerika, Japonya üzerinde beklenen etkinin oluşturulamadığını düşünerek Perry’den daha da sert olmasını istedi.
Böylelikle 1853’te Perry, 4 siyah gemi (黒船 kurofune) ile Japonya’ya vardı. Bu gemilerde çok sayıda yirmilik top, iki tane de büyük yirmi beşlik top bulunuyordu. Japonların Çin’deki Afyon Savaşları'ndan ve oradaki yenilgiden haberleri olduğu için, bu silahlar onların ilgilerini çekmişti.
Matthew C. Perry, Amerika’nın isteklerini içeren bir mektupla gelmişti. Bu istekler şöyleydi: barış, dostluk, serbest ticaret, kazaya uğrayan gemilere iyi bakılması ve gemiler için kömür sağlama. Bahara kadar Japonlara süre tanıyacaklarını, baharda ise cevaplarını almak için daha büyük bir filoyla geri döneceklerini bildirmişlerdi. Japonya için önemli bir karar zamanıydı.
Direnmelerinin bir faydası olmayacağı aşikardı. Ekonomi kötü durumdaydı, Tokugawa hazinesi boştu. Fakat yabancılara boyun eğmek, şogunun saygınlığına büyük bir darbe olurdu. Şogun ölüm döşeğindeydi, İmparatorun ise siyasi hiçbir gücü yoktu. Bu noktada ne yapacaklarını bilemeyen yetkililer daha önce hiç yapılmamış bir şey yaptılar: Daimyolardan (O dönemdeki feodal lortlar, toprağa sahip efendiler. Her biri bir ülke gibiydi, kendi paraları, orduları bile vardı. Bu dönemde 276 daimyo bulunmaktaydı.) ve imparatordan fikir istediler. Birçoğu yabancılara boyun eğme fikrinden hoşlanmıyordu fakat savaşa girilmemesi gerektiğini de düşünüyorlardı. Bir sonuca ulaşılamamıştı.
1854’te Amiral Perry, on gemiyle geri döndü. Japonya’nın başka çaresi olmadığından hemen teslim oldu ve Amerika ile Kanegawa Antlaşması’nı imzaladı. Bunun ardından yabancıların Edo’ya (bugünkü Tokyo) yerleşmelerine izin verildi. Nagasaki, Yokohama, Kobe ve diğer limanlar dışarıya açıldı. Düşük ve sabit vergiler belirlendi. Tabii sonra Avrupa ülkeleri ile de benzer antlaşmalar imzalandı. Bunlar yine Japonya’nın aleyhine maddeler içeren, aynı hakların Japonlara sağlanmadığı Eşit Olmayan Antlaşmalar idi.
Japonya’nın dışarıya açılmasıyla şogunluğun ne kadar güçsüz bir durumda olduğu da ortaya çıktı. Zaten sınıfsal eşitsizliklerden kaynaklanan fikirsel iç çatışmalar da yaşanmaktaydı ve gücün yeniden imparatora verilmesi taraftarı olan kişiler gittikçe artıyordu. Bu yol, kaçınılmaz bir şekilde Meiji Restorasyonu’na çıkacaktı.
Kaynak:
- Doğu Asya Tarihi Çin japonya Kore-Charles Holcolombe
- Japonya Tarihi-Milton W. Meyer
- https://history.state.gov/
- https://www.britannica.com/
Cemresu Kaya
Yorum Bırakın