Apollon Ve Daphne Efsanesi

Apollon Ve Daphne Efsanesi
  • 8
    0
    0
    1
  • Baş Tanrı Zeus'un oğlu Apollon güneş tanrısıymış. Her sabah, dört tanrısal atın çektiği arabası ile gökyüzünü bir uçtan bir uca dolaşırmış Zeus'un oğlu. Bir gün yine altın arabası ile dolaşırken gökyüzünde bir yılana rastlamış. Yılanın büyüklüğünden ve görünüşünden korkan Apollon tanrısal kılıcını çektiği gibi öldürmüş  yılanı. Apollon yılanı öldürmüş ama bu sefer de vicdanı rahat etmemiş. Yılanı öldürünce tanrısallığının kirlendiğine inanan Apollon, kirlenen bu tanrısallığını temizleyebilmek için yeryüzüne inmiş ve yedi yıl boyunca burada bir kralın sürülerine çobanlık yapmış. Çobanlık yaparken tanrıların çalgısı liri çalmayı öğrenmiş. O kadar iyi ve güzel çalıyormuş ki Zeus ona müzik tanrısı olmayı da sağlamış bu sayede.

    Yine birgün gökyüzünü dolaşmaya çıkmış altın arabasıyla. Bir uçtan bir uca gezerken gökyüzünü, elinde oku ve yayıyla aşk Tanrısı Eros'a rastlamış. Eros'un  elindeki ok ve yaya bakan Apollon kendisini tutamamış ve Aşk Tanrısına şöyle demiş "Ey aşkın tanrısı! Bu savaş araçları senin eline hiç yakışmıyor. Onları bana verirsen, uygun olan yerde, yani savaş meydanlarında kullanırım. Bilirsin benim attığım ok yerini bulur, bu konuda benim üzerime yoktur." Apollon'un bu sözleri  aşk tanrısı Eros'u çok kızdırmış, gözleri sinirden alev alev parlamış.

    Apollon'a demiş ki; "Ey Güneşin, müziğin, okun Tanrısı güçlü ve akıllı Apollon. Söylediklerinde elbette ki doğruluk payı var. Senin okların her şeyi vurur mutlaka. Ama unuttuğun bir şey var ki o da benim oklarım seni bile vurabilir. " Eros sözlerini bitirdikten sonra Apollon'un yanından hızla uzaklaşmış. Ama bir yandan da Apollon'a oklarının tadını tattıracağına yemin etmiş. Apollon günlerden bir gün yine yeşillikler içinde oturmuş lirini çalarken, ormanda yalnız başında dolaşmakta olan güzeller güzeli su perisi Daphne'yi görmüş. Onu görür görmez kendinden geçmiş bir halde tanrıçaları bile kıskandıran bir güzelliğe sahip olan bu su perisini izlemeye başlamış. Ancak onları izleyen birisi daha varmış. Aşk tanrısı Eros. Eros, Apollon'un kendisini küçümsemesinin intikamını almanın vaktinin geldiğini görünce sevinmiş ve hemen sadağından sadece tanrıların görüp hissedebildikleri oklarından nefret okunu çekip Daphne'nin yüreğine saplayıvermiş. Eros'un Tanrısal okları kalbine saplanan Daphne'nin kalbi artık yeryüzünde aşka kapatılmış böylece. Eros sadağından çıkardığı aşk okunu da Apollon'un kalbine saplayıvermiş. Apollon'un kendini beğenmiş sözlerinden böylece intikam almış aşkın Tanrısı Eros. Daphne ailesinin ve babasının tüm ısrarına rağmen evlenmeyi kabul etmiyormuş. Bu güzel su perisi her gün ormana çıkıp yeryüzündeki bütün canlıları güzelliğine hayran bırakarak dolaşıyormuş.

    Apollon da artık hergün bu güzeller güzeli su perisini görebilmek için gökyüzündeki krallığından inip ormanda dolaşan bu büyüleyici güzeli izliyormuş gizli gizli. Artık ne savaşlardaki başarısı, ne avdaki keskin nişancılığı ne de ustaca çaldığı lirin tanrısal ezgileri tatmin etmiyormuş ışığın ve avcıların tanrısı Apollon'u. Her gün ormana gidip kalbini esir alan Daphne'nin tanrıları kıskandıran güzelliğini izliyormuş. Günler geçtikçe onu uzaktan uzağa izlemek yetmez olmuş Apollon'a. Kendi kendine demiş ki "Ben ışığın ve müziğin tanrısı güçlü, yakışıklı, korkusuz Apollo'yum. Niye çekiniyorum ki. Gidip şu ormanın güzel kızıyla konuşayım. Aşkından dalgalanıp, göğsümü delen şu kalbimin acısını bastırayım." Kendi kendine böyle cesaret verdikten sonra güzeller güzeli Daphne'nin karşısına çıkmış Apollon. Daphne aniden karşısına çıkan Tanrı Apollon'u görünce korkmuş ve ondan kaçmaya başlamış. Apollon da onun peşinden koşuyormuş. Bir yandan da Daphne'ye, Ona olan aşkını haykırıyormuş. "Dur, kaçma benden güzeller güzeli peri kızı. Ben Apollon'um, güneşin, müziğin ve ışığın tanrısı. Senin düşmanın değilim. Bütün bu yeryüzünde bana aşık olmayacak tek bir canlı bile yokken sen niye benden kaçıyorsun." Daphne'nin durmaya hiç niyeti yokmuş. Tam aksine kalbindeki nefret okunun etkisiyle Apollon'un bu aşk sözlerinden daha da korkmuş ve ciğerlerini yırtarcasına kaçmaya devam etmiş.

    Apollon çaresizlik içinde Daphne'yi kovalamaya devam ediyormuş. Bir yandan da şöyle sesleniyormuş ona "Kaçma benden ne olursun ey güzeller güzeli. Bak ben ışığın tanrısıyım ama senin aşkından gözlerim kör oldu, okun tanrısıyım ama kalbime saplanan bu aşk okunun dermanı yok bende. Dur ne olur kaçma benden, beni senin peşinden koşturan aşktır, düşmanlık değil!" Bu sırada Olympos'taki tahtında bütün olup biteni gören Tanrıların tanrısı Zeus bütün bu olan biteni izliyormuş. Oğlunun düştüğü bu içler acısı duruma üzülüyormuş ancak olaylara da müdahale etmek istemiyormuş. Daphne kaçmaya Apollon da onu kovalamaya devam etmiş. Bir an gelmiş ki Daphne artık Apollon'un yakıcı tanrısal nefesini hissetmeye başlamış ensesinde. Yorgunluktan iyice titreyen bacakları artık gövdesini taşıyamayacak hale gelmiş. Birden durarak ayağı ile toprağı eşelemiş ve şöyle feryat etmiş; "Ey toprak ana, beni ört, beni sakla, beni koru" Daphne'nin bu içten yalvarışıyla birlikte vücudu birden ağırlaşmaya başlamış. Ayakları toprağın derinliklerine doğru kaymış, yeryüzündeki bütün kadınları kıskandıran bedeni kabuk bağlamış, kokusundan bütün canlıların başını döndüren saçları da yapraklara dönüşmüş. İnce, narin kolları uzamış ve dallara dönüşmüş ve güzel Daphne bir defne ağacına dönüşmüş. Gördükleri karşısında şaşkınlıktan ne yapacağını şaşırmış genç ve güçlü Apollon.

    Üzüntüden gözyaşı dökmüş ve defne ağacına sarılmış. Güzelim yapraklarının kokusunu doyasıya içine çekmiş. Apollon Defne ağacına şöyle demiş; "Ey güzeller güzeli, ben seni çok sevdim. Sen beni istemedin ve benden kaçtın. Oysa ki ben sana ne kadar aşıktım ve şu yeryüzünde beni reddedecek başka bir canlı yoktu. Ben seni karım yapacaktım. Madem ki benim karım olamadın o zaman benim onur ağacım olacaksın. Bundan böyle ben ve tüm kahramanlar senin ağacının dallarıyla süsleyecekler kendilerini. Kokulu saçlarından olan bu ağacın yaprakları yaz ve kış yeşil kalacak ve ben onları taç yapacağım başıma." Bu içten ve tatlı sözler üzerine defne ağacına dönen Daphne saygıyla eğilmiş Apollon'un karşısında. İşte bu tanrısal aşk hikayesinin geçtiği yer bugünkü Antakya'nın Harbiye'sidir. Ve derler ki Harbiye'nin şelaleleri de güzel Daphne'nin döktüğü gözyaşlarıdır...

    Bu tanrısal aşk hikayesini işleyen pek çok hikâye, şiir yazarı vardır ve bunlar arasında bizim edebiyatımızdan örneği de Melih Cevdet Anday’dır. 

    Eskiden çok eskiden yeryüzünde
    Güzelliği dillere destan
    Bir su perisi vardı adı Defne
    Upuzun saçları altın sarısıydı
    Dolaşırdı kuytu ormanlarda bütün gün
    Defne, ırmak tanrısının kızıydı
    Babası Peneus derdi ki, kızım
    Sen bana bir damat borçlusun
    Sen bana bir torun borçlusun
    Defne dedi ki babacığım
    Beni zorlama ne olursun
    Bırak beni kız kalayım ne olursun

    Sıram sıram boynu bükük yavuklu
    Bekleye dursun bir yanda
    Defne başıboş gönlü özgür
    İnatçı, hırçın ve gururlu
    Koşup durdu ormanda
    “Benim geyiğim sen, kuzum sen
    Benim biricik güvercinim sen
    Kuzu kurttan korkar, geyik aslandan
    Güvercin kartaldan kaçar
    Ben sana acı vermek istemem
    Ayaklarını kanatmasın çalılar
    Yavaşla biraz düşeceksin
    Geçtiğin keçi yolları dar
    Dur hele kaçma benden
    Sevgimdir seni kovalayan…”

    Daha sözünü bitirmeden avcı
    Korkak adımlarla uzaklaştı Defne
    Kaçarken daha bir güzelleşti de
    Ardında tir tir titreyen avcı
    Tavşan kovalayan hırslı bir tazı
    Gibi düştü Defne’nin peşine.
    “Ben de yılmadan kovalayacağım
    Büyülediğin kimmiş öğren
    Ben ne bir dağlı ne bir çobanım
    Oklarından sakınılmaz bir tanrıyım
    Koca Zeus’tur babam
    Geçmişi, bugünü, geleceği
    Benimle bildi herkes, benimle bilir
    Saz tellerine ben verdim seslerini
    İlaçlar yaptım yabanıl otlardan
    Ama bana çare değil şimdi hiçbiri
    Kimden kaçıyorsun öyle sen
    Asıl sensin benim avcım
    Beni sen vurdun can evimden”.
    Tavşan koşuyor, durmadan koşuyordu
    Ardında av köpeği ter içinde
    Boynunu uzatmış, yetişmek üzere
    Birinde umut vardı, birinde korku
    Tavşan ensesinde nefesler duyuyordu
    Çünkü ışık gibi saran tanrıyı
    Sevinin kanatlarıydı
    Gücü kalmamıştı artık Defne’nin
    Koşamıyordu kaçamıyordu
    Sapsarı, yalvardı babasına
    Peneus’un suları üstünde gezdirip gözlerini
    “Cezasını çekiyorum güzelliğimin
    Irmakların gücü de sen gibi tanrısalsa
    Ne yap yap değiştir beni
    Başka bir biçime koy baba”.

    Yalvarması daha bitmemişti ki
    Bir gevşeklik sardı her yerini
    Örtüldü göğüs yapraklarla
    Kolları, saçları dal oluverdi.
    Avcı kollarına aldığı zaman
    Kalbi çarpıyordu Defne’nin
    Taze yaprakların altından.
    Yazık dedi tanrı çok yazık
    Saramadan yitirdim seni
    Bari benim ağacım ol da
    Yaprakların çelek olsun kahramanlara
    Ezgilerde, türkülerde anılsın bundan sonra
    Yan yana adlarımız
    Yazık dedi tanrı çok yazık.

     

    kaynak: 1


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.