Yaşantılarımız her zaman bir arayış peşinde şekillenir, oynattığımız filmlerde, saatlerce başından kalkmadığımız dizilerde, artık günümüzde bilgisayar oyunlarında oluşturulmuş karakterlerde, satır aralarını hızlı hızlı yuttuğumuz kitaplarda tasarlanan bazı karakterlere farklı bir yakınlık duyarız. Haklıyız da bu çekingen yaratıklar bizlerden ufak ufak da olsa anekdotlar taşır. Favori dizi, film, kitap karakterlerimiz vardır sonrasında gelenlerle amansız bir kıyas içerisine soktuğumuz. Lise dönemimde ben benimkilerle ciddi ciddi konuşur, annemin ödünü patlatırdım. Kafka’nın Gregor Samsa’sı odamdaki bir hamamböceği oluverirdi. Şimdi gelelim içimizdeki roman karakterlerine. E bizler tek bir yansımadan ibaret olamayacak kadar komplike varlıklarız sonuçta. Bambaşka kuleleri var benliğimizin. Elif Şafak, Siyah Süt’ünde bir annenin içerisindeki dört farklı kadından bahsederken buna dikkat çekmiş, beni içimdeki kadınlar hakkında derin düşüncelerle bir kenarda bırakmıştı. Belki sizler içinde ince kağıtlara dokunmuş, gizli saklı karakterler mevcuttur. Gelin, beraber bakalım!

1.      Oğuz Atay’ın efsanevi romanı Tutunamayanlar- (Okurken saçlarınızın beyazladığını hisseder, güçlükle nefes alırsınız.) Tutunamayanlar romanının ekseninde diyalogların taraflarından biri her ne kadar Turgut ise diğer bir yanı da Olric’tir. Çoğu insan kendi münakaşasını “içimizdeki ses” diye nitelendirdiğimiz, düşünsel kapasitesinin bizi aşmasına izin verdiğimiz bir oluşumla yapar. Teni içerisinde bir Olric barındırmadığı iddiasında olan pek kimse yoktur zannımca. Hatırlayanlar veya hatırlayamayacak kadar kafası karışmışlar için Olric, Turgut için bazı bazı yönlendirici bir pusula görevindedir romanda. Gerçek hayatta -ki romanların bizimkinden farklı bir atmosferi vardır, gerçek hayat derken kastettiğimiz başka bir atmosferin görünürlüğü- bizleri yönlendiren çok fazla etken olsa da iç sesimize kulak tıkadığımızda göğsümüzdeki fareler bizi yavaş yavaş kemirmeye başlar. Bundan ötürü benim olduğu gibi sizlerin de isimsiz bir Olric’i muhakkak vardır adınız ister Turgut olsun ister Tuğçe. 

Şimdi biraz da doğrudan, aradığımız somut özelliklere değinmek amacıyla ilerleme kaydedelim. 

2.      Jane Austen’in bugün de sıklıkla raflarımızda barındırdığımız eseri Gurur ve Önyargı- (aşka olan inancımızı sulamak için sık sık tekrar ediyoruz anlatıları malum) Elbette ki aşk üzerine yapılmış açılımlara bir bakış açısı getiren romanda bizim karakterimiz Elizabeth Bennet adında güzeller güzeli (öyle olduğu söyleniyor) bir kadın. Her birimiz zaman zaman ikili ilişkilerimizde tabiri caizse Elizabeth’lik yapabiliyoruz. Karakterimiz kitabın adından da anlaşıldığı üzere önyargısına esir kalışıyla akıllara kazındı. Yanlış yorumladığı Darcy karakteriyle alakalı doğru farkındalığı zamanla yakalamış olsa da bu defada yakasına yapışan gururu, zeki Bennet kızı için ıstırap kisvesine büründü. Bizler de aşk hayatımızı gereksiz bir gurur ve onun peşi sıra koşarak ilerleyen önyargımızın ellerine bırakıveririz zaman zaman (her zaman). Şimdi Elizabeth karakteri ışığında içimizdeki önyargılı ve hatta belki de daha çok gururlu parçamıza olacakları haber vermek tedbirli bir ön hazırlık olacaktır ;) 

3.      Üçe gelince sizi benim Olric’ im halini alan tanıdık bir kitaba götüreyim. Yusuf Atılgan’ın Anayurt Otel’ine- Anayurt Otel’i okuyucusunu oldukça çeşitlilik gösteren duygu durumlar içerisine hapsediyor. Her zaman ölümsüz Raskolnikov karakterine benzettiğim Türk edebiyatının -benim açımdan benzersiz karakteri- Zebercet’i ya da ben ona yalnızların sesi diyeyim siz anlayın. Zebercet, hiçbir yere aidiyeti olmayan bir kurmaca karakter olarak karşımıza çıkıyor olsa da bizler bu kurmacanın çarpıcı gerçekliğinin çabucak farkına varıyoruz. Nasıl hayatlar yaşarsak yaşayalım belki de hepimizin çok net anlatımlarda bulunabileceği yalnızlık kavramı ve bu kavramla iç içe geçirilen Zebercet karakteri zamanın maalesef törpüleyemeyeceği bir kimse olarak haritalarımızda yerini alıyor. Bizler -aynı Zebercet gibi- değişimi güçlü sevgilerde ararız. Bazılarımız bunu bulacak kadar başarılı bir serüven yaşar bazılarımızsa yılmadan yıkılmadan bu sevgiyi kucaklama arzusuyla uzun ince yolda koşar. Karakterimizin bir çarpıcılığı olduğu gibi rahatsız ediciliği de vardır aynı yalnızlık hissiyatı gibi. Parçaları tamamlama adımlarında kilit taşı işte burada. 

4.      Eh sıra bizim maceracı katmanımıza geldi. Paulo Coelho- Simyacı. Her ne kadar anlatıya çoğunlukla hâkim olsak da başrolünü hatırlamakta güçlük çektiğimiz bu kitap, düşüncenin temelleriyle hareket sağladığından Santiago ismine yabancılık çekiyor olsak da aynada çok sık karşılaştığımız ya da karşılaşmayı umduğumuz yanımızdır o. Santiago, maceracılığıyla ön plana çıkan, Mısır çöllerine kadar ulaşmış bir en sorgulayıcı yanımızdır. Atılım sever, araştırmacı ve mücadeleci diyebiliriz onun için. Gün yüzünde durabildiği gibi aranıp bulunması gereken eksik bir taş o her birimizde. Eğer bir cerrahi bıçak yarığının ortaya çıkarmasını istediğiniz özellikler bunlarsa Santiago’nuzu aramaya derhal başlayın!

5.      İçine kapanık, sinik bir yanımızın olduğu da yadsınamaz bir gerçek. Bununla beraber Türk edebiyatına dönecek olursak Ahmet Hamdi Tanpınar gibi bir devin Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nde bulacağız kendimizi. Özümseyeceğimiz isimse Hayri İrdal. Anlatıcı olarak tanımladığı “uysal, kendi halinde” bir karakter olması yanı sıra geçim derdindedir de bildiğiniz üzere. Hayri İrdal, en silik yanlarımızın başarılı bir temsilcisidir. Dönemsel olarak göz önünde bulunmama gayretimizle de bağdaştırabiliriz. Süreklilik arz eden bir içine kapanıklık yaşamıyor olsak bile ihtiyaç duyduğumuz, yok olmak istediğimiz veya koltuğumuza bir süreliğine başkasını oturtmak isteğimizdir Hayri İrdal karakteri. Hem gözlemler hem yaşarız lakin kimse farkımıza varmaz çünkü öyle küçük bir noktayızdır. 

İçinizden alınmış beş karakterden daha fazlası mevcuttur görkemli kütüphanelerde. Kültleşmiş ışıltılı karakterler lakin bu beş insan her daim tek bir insanın bileşenlerinin tamamlayıcısı olarak akıntılara direnir niteliktedir. Sizin en baskın yanınız kim ya da “hepsi benim, ben hepsindeyim” diyebiliyor musunuz bakın bakalım.