Hikayemizin baş kahramanı Antonia Louisa Brico, Hollandalı kadın orkestra şefi ve piyanisttir. Müzik dünyasının ilk kadın orkestra şefi olan Brico, yaşamı boyunca verdiği mücadeleler ile biz kadınlara bir ışık olmuştur. Filme konu olan hayatı ile herkesi kendine hayran bırakan Brico, birçok müzisyene ilham kaynağı olmuştur. Toplumlar tarafından bize dayatılan, cinsiyete göre belirlenen meslek kavramını yıkmış, bir kadının müzik dünyasında var olabileceğini hepimize göstermiş ve bu inanç uğruna birçok çaba sarf etmiştir.

 

Çok iyi bir müzik kulağına sahip olan Brico, konservatuvara girmeyi başarmıştır. Fakat ders aldığı piyano hocası tarafından uğradığında piyano kapağını hocasının elinin üzerine kapatmıştır. Bu olay üzerine konservatuvardan atılır. Yine de yılmayan Antonia dönemin ünlü orkestra şefleri ile bir araya gelir.(büyük bir çaba ile) Şeflik dersleri aldığı sıralarda bir yandan da gerçek ailesini bulmaya çalışır. Üvey annesi tarafından gördüğü duygusal şiddet çektiği zorluklardan bir tanesidir. Yurt dışında eğitim gördüğü sırada onu maddi ve manevi anlamda destekleyen Robin Jones ise yakın arkadaşıdır.

'The Conductor' ya da Türkçe ismi ile 'Bir Kadın Zaferi' bize erkeklerin kadınları ciddiye almadığı bir toplumda bir kadının hayallerini gerçekleştirme mücadelesi ve hakkettiği değeri görme çabasını anlatıyor. Verdiği mücadelede başarılı olan Brico, müzik dünyasını alt üst eden bir başarı sağlamıştır. Bu başarı yolunda ailesinden ve sevdiği adamdan bile vazgeçen Antonia, bir kadının bir amaç uğruna vazgeçemeyeceği bir şey olmadığını bizlere göstermiştir. Bu vazgeçiş aslında yine toplumun dayattığı bir durum olduğundan ötürü buna zorlanmak ve alışmak gerekiyordu ve Brico bunu başardı. Şef olduktan sonra da verdiği mücadele bitmiş sayılmazdı. Erkeklerden oluşan orkestralara bir kadın şef olmak o dönemde imkansızla eş değer bir durum olduğu için alışmak ve katlanmak zaman almıştır. Çoğu kez iş bulma konusunda zorluklar çekmiştir. Toplum tarafından her ne kadar takdir görse de, bir yandan da erkekler tarafından küçük görülmüştür. Tüm bunlara rağmen 1930 yılında ilk kez şef olarak yer aldığı konserini Berlin Filarmoni Orkestrası ile gerçekleştirmiştir. Bu konser bir kadının ilk kez bir orkestra şefi olarak sahnede olmasından dolayı tarihe geçmiştir.Nochlin; “Neden hiç büyük kadın sanatçı yok?” sorusunun, kadın sorunu denen meseleyle ilgili hemen hemen bütün tartışmaların arka planında bulunduğunu belirtirken esas yanıtın “kadınlık durumunun ve deneyimlerinin kendine özgü koşullarına dayanan, hem biçimsel hem de anlatımsal nitelikleri açısından farklı ve ayırt edilebilir bir kadın üslubunun varlığını kanıtlamaya çalışmak” olduğunu vurgulamaktadır.

'' Ya bir müzisyen olarak doğmuşsun ya da bir müzisyen olarak doğmamışsın. Cinsiyet ile ilgisi yok'' A. Louisa Brico

Şef olduktan sonra kadınların da orkestrada yer alabileceğini düşünen Antonia Brico, 1934 yılında Eleanor Roosovelt'in desteğiyle New York Kadınlar senfoni orkestrasını kurmuştur. Bu orkestra ile birçok yerde birçok konser veren Brico, dört yıl boyunca çalışmalarını sürdürmüştür. Daha sonraları erkek sanatçıları da orkestranın bünyesine katınca orkestranın ismi Brico Senfoni Orkestrası olmuştur. Cinsiyet eşitsziliğini yıkmaya çalışıp şeflil hayali ile yanıp tutuşan bu yetenekli kadın hakkettiği biçimde ilerleyememiş olsa da bir kadın olarak ilk kez orkestra şefliği yapıp biz gelecek nesillere bir umut ışığı olmuştur.

Dünya'da hala az sayıda kadın orkestra şefi vardır. Tanınma, bilinme açısından alanları dardır. Fakat var olma sebeplerinden biri de Antonia Louisa Bricodur. Teşekkürler Antonia....

Müzikle Kalın...

Araştırmalar, kadın müzisyenlerin tarih boyunca var olduğunu fakat erkek egemen yaklaşımlar nedeniyle görmezden gelindiklerini ortaya koymaktadır. Akalın ve Baş’ın (2018: 118) “Sanat dünyası ve erkek egemen toplumunun erkek sanatçıları, tüm aydın görüşlerine karşın cinsiyetçi bir yaklaşım sergileyerek kadını sanat alanında yok saymışlardır” ifadesi, söz konusu görmezden gelmeyi desteklemektedir.

Kadınlar maruz kaldıkları görmezden gelinme, ötekileştirme ve toplum tarafından kendilerine biçilen rollerin kısıtlayıcılığı nedeniyle eserlerini ortaya özgürce koyamamışlar, erkek isimlerinden oluşan takma isimler kullanmak zorunda kalmışlarıdır. “Sanat tarihinde de bilindiği üzere bazı kadın sanatçılar, kabul göremeyeceklerini düşündükleri için kimliklerini gizlemiş ve eserlerini erkek isimleri ile imzalamışlardır” (Akalın & Baş, 2018: 119). Bu nedenle eserlerine ulaşmak oldukça güçtür.

Kaynak:

Kendi Blog Sayfam: https://www.blogger.com/blog/post/edit/8475170535129979395/3028664040718523629

http://www.artcityculture.com/sinema/kadinlar-erkekleri-muzigin-sesine-yonlendirdiginde/ http://www.idildergisi.com/makale/pdf/1580466872.pdf