Latium, günümüz Lazio; kuzeyde Tiber Nehri, doğuda Apenin Dağları, güneyde Monte Circeo, batıda Tiren Deniziyle çevrili antikçağ bölgesi. Bölgenin dili olan Latince yakın tarihte Roma dilini akabinde ise birçok dili şekillendirecek. Günümüzde ölü bir dil olarak nitelendirilse de özellikle teoloji, bilim, tıp ve hukuk alanındaki başlıca kelimeler bu dile dayanmaktadır.
Zamanla Roma'da hakim olmaya başlayan Latince Roma'nın fetihleriyle paralel olarak farklı coğrafyalara da yayıldı. Roma, himayesi altina aldığı yerlere dili de götürüyordu. O dönemlerde Roma topraklarının doğusunda Grekçe (Yunanca) batısında ise Latince konuşuluyordu. İlerleyen yıllarda latince, farkli cografyalara ulaşmakla yetinmeyip Roma Edebiyatı'nın ve kilisenin dili haline geldi. Bu şartlar altında dönemin iletişim imkanları da düşünüldüğünde konusma dili ve yazi dili arasinda fark olması kaçınılmazdı. Zamanla halkın konuştuğu Latince (Vulgar Latincesi) ile Resmi Latince (Klasik Latince) arasında farklılıklar oluşmaya başladı. Fakat bu farkliliklar Roma Dönemi devam ederken çok yüksek seviyede değildi. Günümüzde İstanbul Türkçesi ve Erzurum ağzı olarak düşünülebilir. Ama yıkıldıktan sonra en yüksek seviyeye ulaştı. Çünkü Roma ile beraber yazı dili olan Klasik Latince de yıkıldı. Roma'nın bazı yetkilerini devralan kilise tarafından kullanılmaya devam edildi. O dönemde kilise baskın güç niteliğinde olduğu için kiliseye bağlı olan ülkelerin dili Latince olarak devam etti.
Özellikle substratum diller, yani fethedilmeden önce yörede konuşulan diller değişime ve evrilmeye açıktır. Çünkü önceki gelenekler, o coğrafyada yaşayan diğer uluslar ya da konuşulan diğer diller gibi varyantların etkisiyle kelime alışverişinin yanında belli morfolojik dönüşümlere yol açabilirler. Nitekim bu bölgelerde Klasik Latince Vulgar Latincesi ile birleşerek Fransa'da Fransızca'ya, İspanya'da İspanyolca'ya Portekiz'de Portekizceye, italyada İtalyancaya dönüşerek günümüz Romans dillerini ortaya cikardı.
Yani ölü diller kategorisinde yer alan Latince'nin günümüz Avrupa dillerinin birçoğunun kökeni olmasi gerçeğine nasıl bir benzetme uygun olur bilmiyorum. Belki Anka Kuşu gibi küllerinden doğdu ya da Antik Mısır'ın güneş tanrisi Ra gibi şekil değiştirerek içimizde yaşamaya devam ediyor.
Yorum Bırakın