Dünya Yalan Söylüyor; tartışmasız Türkçe Rock müziğin en iyi işlerinden, 30 Nisan 2004 çıkışlı bir albüm. Bugünlerde 17. yaşını kutluyoruz.

Onu anlamak için albümdeki şarkıların yazıldığı 99–04 arası dönemi dünya çapında incelemek, okumak, araştırmak gerek. Zira öbür türlü albümü “anlamakla” değil dinlemekle kalırız. Çünkü gerçek anlamda Dünya Yalan Söylüyor; bir albümden öte, dönemin dünyasını anlamak için tarihe bırakılmış bir mektup, not niteliğinde.

Albüm genel anlamıyla Irak Savaşı’ndan, ABD’nin militarist tavrından, yandaş medyadan ve gerçekleşmeyen devrimden bahsediyor. Tabi, toplumsal gayelerle yazılmış bu albümde daha bireysel şarkıların var olduğunu da yadsıyamayız. Ama asıl eğlenceli olan albümü bir bütün olarak okumak.

Albümün kapağıyla başlamak iyi olacaktır. Kapakta grup üyelerini şık takım elbiseleriyle görüyoruz. Bu da bize her iyi giyinen insanda sezdiğimiz o güveni veriyor. Sonra albümü dinlemek için kapağı açıyoruz, bir de ne görelim? Bomba atan bir uçak… Tüm dünyaya karşı iyi görünen, demokrasi nutuklarıyla Irak’a gidip İkinci Körfez Savaşı’nın başlamasına neden olan ABD’den başkası gelmiyor tabi akıllara. Albümün kapağında bile hissettiğimiz protest tavır, albümün ilk şarkısı Yardım Et ile daha da alevleniyor.

1. Yardım Et

Albümün açılış şarkısı Yardım Et, albümdeki protest havayı en net haliyle hissedebileceğimiz bir parça. Aynı zamanda albüme ismini veren şarkı sözünü de içinde barındırıyor. Bu parça özellikle şarkı sözleri ve vokalleriyle ön plana çıkıyor, gitarlar diğer parçalara göre daha sönük. Vokaller bir kenara dursun, back vokallerin parçaya kattığı hissiyattan bahsetmemek imkansız. Özellikle nakarattaki koro vokal, şarkıya ayrı bir tat katıyor, dinleyeni büyülüyor. Bu yönüyle nakaratı konserlerde bağırılarak söylenmesi en zevkli parçalardan birisi aynı zamanda. Dikkatli dinlersek nakaratta Şebnem Ferah’ın da back vokallerini duymak mümkün. Ve yine albüm kapağında bahsedilen eleştirel tutum bu şarkıda da bahsediliyor:

“Elinde güller varmış,

Üstün başın kan olmuş”

2. Cambaz

Albümün, hatta mor ve ötesi’nin en iyi parçalarından biri sıradaki: Cambaz. Müzikal anlamda geleneksel ve modern sentezinin en net hissedildiği şarkılardan birisi. Şarkının girişindeki cümbüş melodisi, sanırsınız bir halk türküsünden tınlıyormuş gibi. Bir süre sonra giren distortion gitarlar ise bir o kadar günümüze ait. Bu iki zıtlığın sentezini hiç sırıtmadan birbirine yedirmek, dünle bugünü buluşturmak inanılmaz bir ustalık.

Sözler ise muhalif tavra yakışır şekilde. Genel anlamıyla yandaş medyayı eleştiriyor. Şarkıda geçen “cam” mor ve ötesi’nin birçok şarkısında geçen bir metafor. “Cam” ile televizyon kast ediliyor aslında. Bu şarkıdaki “camı” ise biraz daha genel düşünecek olursak “medya” ile açıklayabiliriz. “Kul oldun, köle oldun / Kurşun geçirmez cam oldun.” sözleri ise dönemin medyasının yandaşlığından, doğruları saydam bir şekilde aktarmayışından söz ediyor. Bu durumda “Cambaz” ise bu yandaş medyanın ta kendisi.

17 sene öncesinin medyasına bir eleştiri olan Cambaz, bugün de aynı medyaya aynı eleştiriyi ifade etse az kalır.

“Var mısın, yoksun
Var mısın, yoksun
İki gözüm, eminim, sen yoksun”

3. Bir Derdim Var

mor ve ötesi’nin en bilinen aynı zamanda en iyi işlerinden biri sırada: Bir Derdim Var. Çağan Irmak’ın 2003 çıkışlı filmi Mustafa Hakkında Herşey için bestelenmiş bu parça. Kısaca bu albüm için planlanmış bir şarkı değil. Zaten diğer şarkılara göre -sözleri itibariyle- daha bireysel bir parça oluşu bunu bize hissettiriyor. Ama bence bu şarkı sanki bu albümün var oluş nedeni. Çünkü dünyada o sıralar yaşanan toplumsal olaylar sanatçıya ciddi bir “dert” vermiş olmalı ki, o dertlerin anlatıldığı bir albüm yaratılabilsin. Elbette bahsedilen “derdi” aşk, sevgisizlik, ayrılık gibi konularla da bağdaştırabiliriz. Ama sanıyorum albümü bir bütün olarak okumak, anlamlandırmak açısından toplumsal düşünmek daha iyi olacaktır.

Müzikal açıdan baktığımızda Kerem Özyeğen’in efekt kullanımındaki ustalığını bize gösteriyor. Delay efektinin bir gitar partisyonuna nasıl etki edeceğini görebildiğimiz en iyi parçalardan.

4. Re

Dördüncü şarkı Re, albümdeki favorim. Re ilginç bir isim; şarkının sözlerini dinledikten sonra da şarkının ilk akorunu duyduktan sonra da şarkının adının neden “Re” olduğuna dair bir şeyler beliriyor kafamızda. İlk nedeni şarkının re majör akoru ile başlıyor oluşu. Bir diğer nedeni ise şarkının sözlerinin yeniden(re, repeat, reenkarnasyon) dünyaya gelen birinin ağzından yazılmış olması. mor ve ötesi’nin felsefe ile en ilişkilendirilebilecek şarkı sözlerine sahip bana göre. Çünkü şarkının anlattığı şey başlı başına bir felsefi tartışma konusu olabileceği gibi, nakarattaki “İçim var, içim düşünmez.” sözüyle de Descartes’in “Cogito, ergo sum.” sözüne gönderme yapılıyor.

“Yine de geldim dünyaya
Yine de geldim dünyana
Yine de geldim dünyaya”

5. Sevda Çiçeği

Sevda Çiçeği, “Cover nasıl yapılmalı?” sorusuna verilebilecek en iyi cevaplardan biri olurdu şüphesiz. Şarkı aslında Fikret Kızılok’un 83 çıkışlı bir parçası. mor ve ötesi coverı ise orijinalinden epey farklı. Bir cover olmasına rağmen epey özgün, şarkıya verilmiş yeni bir nefes. Bu yeni nefes aynı zamanda dünün müziğine bugün ilgi oluşmasına, kuşaklar arası iletişime büyük katkı sağlıyor. mor ve ötesi’nin buna benzer hareketlerini Sultan-ı Yegâh ve Sen Varsın coverlarında da görmüştük. Müzikal anlamda Kerem Özyeğen’in gitar partisyonları, bu coverın sıradan bir cover olmayışında çok etkili. Şarkının introsunda David Bowie’nin The Width of a Circle parçasından esintiler de var sanki. Ek olarak şarkının akustik kaydının da dinlenmesi gerektiğini söylemeden geçmeyeyim.

6. Serseri

Serseri, albümdeki diğer şarkılar kadar konuşulmayan ama bence albümün en iyi şarkılarından birisi. mor ve ötesi’nin Muse hayranlığının en net örneği sayılabilecek bir parça. Bass yürüyüşleri, davul ritmi bana Plug in Baby’yi fazlasıyla anımsatıyor. Şarkı zıplayarak bağrıla çağrıla söylenesi, o denli hareketli bir parça. Bu hareketlilik ise sözlerle bir çelişki içinde. Serseri, bir devrimcinin ağzından bir türlü gerçekleşmeyen ama beklenen “devrim” için yazılmış. Bu yönüyle şarkıdaki isyan beklenen devrime gibi gözükse de aslında devrimi bekleten “sisteme” karşı. "Hayat ne boş ne anlamsız./ Neye benzerdi reklamsız" sözleri bize bence bunu anlatıyor. Şarkının köprü kısmındaki tekerlemenin çocuk korosuna okutulmasının ironik, koronun şarkının dinamizmine farklı bir hava kattığını söylemeden geçmemeliyim. "Aldım, verdim, ben seni yendim./ Kaçtın, sattın, beş paraya sattın."

“Düşledim kayboldum, konuştum ziyan oldum
Eskinin huzurunda el pençe divan durdum
Ah, devrimim benim, nedir senden çektiğim
Sen gelmedin ama ben değiştim”

7. Aşk İçinde

Aşk İçinde, sözleriyle albümdeki en anlaşılması güç şarkı herhalde. İlk düşünüldüğünde bir aşk şarkısı gibi gözükse de Harun Tekin’in de dediği gibi aslında hayata karşı yazılmış bir şarkı.

Bu şarkı, hayatta her şeyin gelip geçmek için var olduğunu ve aslında hiçbir şeye sahip olmadığımızı hatırlatıyor bana. Mutlulukların da aşkların da yalanların da hep var olacağını, birilerinin dertlerimize ortak olacağını ama sonra yok olacaklarını; hayatın sadece bunları tekrar tekrar yaşamaktan ibaret olduğunu ve tek sahip olduğumuz şeyin bu döngü olduğunu vuruyor yüzüme.

“Tek bir ayna, binbir biçimde
Tek bir ayna, binbir biçimde
Hepsi aynı, hepsi içinde”

8. Az Çok ve 9. Son Deneme

Az Çok ve Son Deneme albümün anlattığı şeye sadık ama müzikal anlamda diğer şarkılar kadar etkili olmayan iki parça. Az Çok müziği ile bana daha çok Gül Kendine albümünü hatırlatıyor. Son Deneme ise bu albümün sevilmeyen çocuğuymuş gibi. Bir o kadar bu albüme aitmiş, bir o kadar da değilmiş gibi. Tabi, bu söylediklerim bu iki şarkının kötü şarkılar olduğu anlamına gelmiyor. Özellikle Son Deneme’nin senfonik düzenlemesini çok başarılı buluyorum.

“Son deneme, saat kaç, saat kaç ki?
Seni buldum, sesi gür yüzü eski
Artık bir şey yapamam, yapamam ki
Yapamam, yapamam”

10. Uyan

Şarkının klibinde Rus yapımı "Steklyannaya Garmonika" adlı animasyon filmi kullanılmış.

Uyan, mor ve ötesi’nin 99 yılından bir parçası. Albümün kapanışı için harika bir şarkı. Albüm boyunca, dönemi anlatan mor ve ötesi’nin muhatabına son çağrısı. Şarkıda o kadar çok uyan diyor ki, insan kendine “Neye uyanalım?” sorusunu soruyor. Sorunun cevabı ise tüm albümde gizli. Kaçımız sorduk bu soruyu, bilmiyorum. Ama gerçekten uyanma vakti gelmedi mi canım kardeşim?

“Canım kardeşim, bak senin ellerinde hayatımız
Uçan kuştaki güzelliği kaybettik, hastayız”

 

Uyan’ın sonuna eklenmiş bir hidden track de bulunuyor albümde. Uyan bittikten birkaç dakika sonra başlıyor. 17 dakikalık e-bow ile çalınmış Bir Derdim Var doğaçlamasından oluşuyor ki bence albümün en güzel kısmı burası. Albümü önerdiğim arkadaşlarım bu hidden tracki genelde ürpertiyle karşılıyorlar. Ben bu doğaçlamada en çok Burak Güven’in basslarını seviyorum. Dinledikten sonra bence siz de bana hak vereceksiniz.

Bu güzel müziğin bu topraklardan çıkması, ana dilimde olması bana kendimi şanslı hissettiriyor. Genel anlamıyla bu albümün, gürültülü gitarlar üstüne arabesk vokallerle yapılan Türkçe Rock müziğe büyük bir devrim ve yeni bir soluk getirdiğini düşünüyorum. İyi ki varsın mor ve ötesi!

<iframe src="https://open.spotify.com/embed/album/6exeb88tfpVT9cNdjVpndS" width="300" height="380" frameborder="0" allowtransparency="true" allow="encrypted-media"></iframe>