İçinde bulunduğumuz toplumun pek çok sebeple bize sunduğu dayatmaların yanında, ataerkil düzende ilerlemesinden kaynaklı olarak da meydana gelen dayatmaları bulunmaktadır. Bunlar kadın-erkek çevresinde gelişen eşitsizliğinin merkeze alındığı olgulardır. Bu dayatmalar kimi kesim ve insanlar tarafından kabul görürüken kimileri tarafından kabul görmeyerek eleştirilmiş ve birçok eserde işlenmiştir. Yılanı Öldürseler romanı da buna bir örnektir.

  Roman genel çerçevede "namus" kavramı üzerinden toplumsal baskılarla bir çocuğun annesini öldürmesiyle sonuçlanan bir olayı bize vermektedir. Olayın altında yatan temellere baktığımızda ise namus, töre, sosyolojik suç, toplumsal dayatmalar, toplumsal eşitsizlik gibi birçok olguyu görebilmekteyiz. 

  Romanın baş kahramanlarından olan Esme, kaçırılmış ve zorla sevmediği biriyle evlendirilmiş bir kadındır. Çocuğu Hasan doğana kadar hayatla pek bağlantısı yoktur. Kaçırılmadan önce sevdiği Abbas, bir gece evlerine baskın yaparak kocası Halil'i öldürür. Bu ölüm, aile meselesi olmaktan çıkıp bir köy meselesi haline gelir ve eser bir cinayet öyküsünden toplumsal bir soruna evrilir. Halil'in annesi Büyükana romanda saygı gören tek kadın karakterdir. Bunun sebebi statü sahibi olması ve yaşlandıkça eril karaktere bürünmüş olmasından kaynaklıdır. Büyükana Esme yüzünden oğlunun öldürüldüğünü düşündüğü için namusunu temizlemek amacıyla onun da ölmesini ister ve Hasan'ı bu yönde doldurmaya başlar. Bunu yaparken bütün köye dedikodular yaymasıyla kadının kadına olan düşmanlığını çok net görebilmekteyiz. Esme işlemediği bir suçla, sadece kadın olmasıyla suçlanır.

  Bütün köy, bir toplum olarak benimsedikleri yazısız kurallar olan töreler bağlamında, Hasan'a annesini öldürmesi için baskı yaparlar. Burada psikolojinin ilgi alanlarından olan sosyolojik suç kavramını örneğiyle birlikte görebiliyoruz. Esme'yi kendi ayakları üzerinde durabilirken gören köylüler, normların dışına çıkan, hür iradesiyle hareket eden bir kadının ne kadar alışılmadık bir tip olduğunu tepkileriyle bize verirler. Hasan üzerinde baskılar devam ederken köylü pek çok şekilde ölünün geri geldiği dedikodularını yaymaya devam eder. Anlatılan her şekil ve en sonunda noktayı koyan kırmızı yılan motifi aslında birer metafordan ibarettir. Bunun sebebi dokuz yaşında bir çocuğun yaşanılan olayları idrak edemeyecek olmasından kaynaklıdır. Sosyolojik baskı o kadar çoktur ki suça yönlendirmek için her yolu denerler. Burada namus kavramının sadece erkekler üzerinden döndüğünü görüyoruz. Büyükana'nın öldürmesi söz konusu bile olmamıştır. Romanda kadın üzerindeki baskıyı görmemizin yanı sıra erkek üzerinde olan baskıyı da Halil'in erkek kardeşleri ve Hasan üzerinden çok net görebiliyoruz. 

  Olaylar devam ederken Hasan köyde hakaretlere maruz kalmaktan gezemeyecek durumdadır ve artık toplumda kabul görmesinin tek yolunun annesini öldürmek olduğunu anlamıştır.

  Toplumun etkilerine karşı Hasan tepki olarak annesini öldürür. Bu ölüm dokuz yaşında bir çocukla beraber toplumun suçudur. Yıllar sonra Hasan'ı cezasını çektikten sonra iş ve aile sahibi biri olarak görüyoruz. Toplumsal normların dediğini yapmış ve sonunda içinde bulunduğu toplumda kabul görmüştür. 

  Yaşar Kemal "Yılanı Öldürseler" derken bize toplumun kanayan yaralarını anlatmak istemiştir. Törelerin, eşitsizliğin, suçların, çaresizliğin olduğunu bize göstermek istemiştir. Toplumda kabul görmenin dayanılmaz zorluğunu ve mecburiyetini Hasan'ın acılı hikayesi üzerinden anlatmıştır.