Sanırım Elvis Presley'in müziği ve hayatı hakkında çekilmiş her belgeseli, film ve diziyi izlemişimdir.  Çok da okudum. Sansasyonel zırvalıkları değil özellikle tarihçilerin ve yakın çevresinin kaleminden okudum. HBO'nun 2018 tarihli belgeseli Elvis Presley, The Searcher çıktığından beri izlemek istediğim bir televizyon filmiydi ama HBO uzun dönem dağıtımını yapmadı. Sonunda belgesel bu hafta Netflix'e geldi.

Presley çocukluğumdan beri ilk ve her zaman birinci müzik kahramanım. The Searcher'da ilginç bir - iki nokta dışında yeni birşey öğrendiğimi söyleyemem ama bu benim gibi "Elvis delisi" olmayanlar için farklı olabilir tabii. Diğer yandan The Searcher bana göre bugüne kadar yayınlanmış Presley belgesellerinin en ilginci. Hikayesinin ele alınış biçiminden röportajlar sırasında tarihi görüntülerin hiç kesilmeyişine, zekice planlanmış insansız canlandırmalar ve sanat yönetmenliğine bayıldım. Ama en çok yönetmen Thom Zimny'nin kullandığı dili sevdim.

">

Zimny'nin derdi sürekli bilgi vermek değil ama tarihi, özellikle Elvis'in müziğine etkisi olan yerde, hiç ıskalamadan anlatıyor. Çoğunlukla müziğine odaklanıyor ve dinletiyor ama bazen sadece onun ve çevresindekilerin ruh halini resmediyor.

Elvis zıtlıkların adamı; çok güçlü ama bir o kadar da kırılgan. Müzik ve sahnede olmak hayatının tutkusu. Son derece detaycı bir müzik dehası, müzik endüstrisinin çığır açan ilk sanatçı - prodüktörü ama sistemle başa çıkamadığı yerde iki kere; 1961 - 1968 arasında ve 1973'den 77'ye ölümüne kadarki dönemde istediği müziği yapamayınca mücadeleden vazgeçiyor, hayata küsüyor. 1968'de NBC'nin yayınladığı ve yönetmen Steve Binder'ın son derece titizlikle hazırladığı Elvis Presley Special ile, ki Elvis'in sahne performansına 8 yıllık aradan sonra dönmesi dolayısıyla sonradan Elvis Presley '68 Come Back Special olarak bilinecek, yeniden gücünü keşfediyor. Siyah deri takımı ile hepimizin aklına kazınan muhteşem performansından televizyonda yayınlanmayan bir jam session'ı bu linkten izleyebilirsiniz.

Müthiş düzenlemesiyle 73 Aloha from Hawaii konserinden American Trilogy

 

 

The Searcher bu ilginç kendini yeniden bulma hikayesini neredeyse filmin tamamında kullanıyor ama diğer yandan çöküşü de anlatıyor. Elvis, menajeri "Colonel" Tom Parker'ın 60'lardan itibaren yetersiz kalan ve sanatçısını zihnen doyurmayan kariyer planı seçimleri ile ve 30'larının sonundaki yalnızlığının da etkisiyle yavaş yavaş kendi mahvoluşuna doğru gidiyor. Çevresindekiler ya menfaatleri sebebi ile gidişatı değiştirmek istemiyorlar ya da istemelerine rağmen duruma müdahale edemiyorlar. Elvis 25'inden 42'sine 17 yılda ellerinden kayıp gidiyor. Özellikle 73'ten 77'ye dört yıl içindeki çöküşünü gördüğünüzde etkilenmemek elde değil. Zimny, Peter Guralnick'in The Unmaking of Elvis Presley'de yaptığı gibi bu kayboluşu anlatıyor. Üstelik büyük incelikle.

Hikayesini bilenler için öyle sahneler var ki sadece semboller üzerinden yürüyerek kalbinizi burkuyor. Örneğin NBC programının hemen ardından bulduğu yeni enerji ile kaydettiği ve çoğu eleştirmenin Presley'in en iyi albümü kabul ettiği, Power of My Love, Any Day Now, In the Ghetto gibi gerçek rock cevherlerini içeren From Elvis in Memphis albümünü prodüktörü Chips Moman üzerinden anlatırken Jerry Schilling "Bu albümün devamının gelmesini beklersiniz, oysa Elvis bir daha hiç Chips'le çalışmadı," diyor. Ekranda eski moda bir kül tablası üzerinde yanan kocaman bir puro var. Anlıyorsunuz ki Colonel tekrar birlikte çalışmalarını engellemiş.

">

Yönetmen, filmin ilk bölümünün sonunda Elvis askerden döndüğünde bizi araba ile Graceland'in kapılarından içeri sokuyor. Kapılar ardınızdan kapanırken sonun burada geleceğini, Graceland'in tüm ihtişamı ile sahibine vaad ettiği mutluluğa rağmen onun hapishanesi olacağını biliyorsanız eve dönüş değil koyu bir hüzün sahnesi bu.

Zimny finalde iki şarkısını baştan sona dinletiyor. İlki Hurt. Presley diskografisinde bana göre en ayrık kalan parçadır. Elvis bu şarkıyı 76'da, stüdyoya gidemediği için evinde yapılan "Jungle Room Sessions"da kaydediyor. Ayakta duramaz haldeyken, hatta ekibi " Nasıl kayıt yapacak?" derken kendinden beklenmeyen bir performansla, ses aralığının üstündeki bu garip ve hüzünlü şarkıyı bir kerede söyleyişini kesmiyor Thom Zimny. Ve böylece ölümünden önceki halini tarif etmek için çok değerli bir araç seçmiş oluyor. Bu şarkıyı seçen Elvis, o hâlâ Kral ama yaralı.

 

Finali ise If I Can Dream ile yapıyor. Martin Luther King Jr ve Robert Kennedy'nin ardından söylediği şarkı ile Elvis'in hikayesini onu en iyi halinde ve belki de şu an izleyebildiğimiz en iyi performansında göstererek bitiriyor. 68 Special'da bu şarkıyı söyleyişini şarkının sonunda Graceland'in müzik odasındaki televizyondan izletiyor bize. Şarkı biterken Elvis arkasında kocaman harflerle adı yazan sahnenin ışıklarından karanlığa doğru geri adım atıyor. Bu özenle seçilmiş görüntü bize son yıllarında Elvis olmanın onun prangası haline geldiğini tekrar anlatır gibi. Sahne karardığında Graceland'in kapıları bu sefer biz içerdeyken üzerimize kapanıyor. Elvis'in evinde öldüğünü ve mezarının da Graceland'de olduğunu anlatmanın daha dokunaklı bir yolu yoktur herhalde.

 

 

Peter Guralnick'in ikinci kitabının zor olacağı adından belliydi, aylarca alıp okumaya elim gitmemişti. Oysa The Searcher adından beklenmeyen bir şekilde bu finalle ters köşe yapıyor. Her ne kadar bir küçük kalp sızısına sebep olmuş olsalar da Thom Zimny'ye ve Jon Landau'ya bu "masterpiece" için müteşekkirim. 

Bruce Springsteen ve Tom Petty'nin, The Jordainaires'den Sweet Inspirations'a Elvis'in grup üyelerinin anlatıları da filmin başka bir güzelliği.

Neden "The Searcher" olduğunu izleyene bırakıyorum.

Kaynaklar:

Last Train To Memphis: The Rise of Elvis Presley - Peter Guralnick / 1994

Careless Love: The Unmaking of Elvis Presley - Peter Guralnick / 1999

Me and A Guy Named Elvis: My Lifelong Friendship with Elvis Presley - Jerry Schilling / 2007