bu albüm aslında biraz plansız gerçekleşiyor, ayşe kaya ile teoman ayrılmış ve teoman'ın kendini aşırı kaybettiği dönemler. aslında planlanan şey murat akad'la birlikte bir ''best of'' 
albümü yapmak, best of albümünün yanına bir iki tane yeni şarkı ekleyip albüm çıkartmak. durum böyle başlıyor fakat teoman ayrılığın acısıyla kendini çok fazla çalışmaya vuruyor ve 2 şarkı
yerine 10 şarkı birden yapıyor. sonrasında murat akad'la yapacağı ''best of'' albümünü erteleyip bu albüme veriyor her şeyini. albümün adı olan ''en güzel hikayem'' yine ayşe kaya'ya hitafen
koyulmuş bir isim. 

güzel bir gün: bir şarkı albümün kapağıyla ne kadar uyuşur örneğini dibine kadar hissettiriyor, şarkının klibidir, sözleridir her şeyiyle albüme aşırı uyan bir şarkı. şarkı bununla sınırlı değil
teoman'ın en iyi söylediği şarkılardan birisi olmasıyla da ayrı bir nitelik taşıyor. klibindeki keman çalan kadın, teoman'ın gözlerindeki acı... her şey şarkıyı yaşatıyor. şarkının klibini
sinan çetin çekiyor fakat teoman yavaş yavaş sahneler çekmeye başlıyor bu şarkıyla birlikte. yönetmenliğe adımlar atılıyor yani. ''sorma neden niçin her şey yalnızlıktan, bak güzel bir gün ölmek için''
şarkının sözleri insanı devamlı bir umutsuzluğa taşıyor fakat bunun melankolisinden ziyade bu acıyı haykıran, isyan eden bir tablo var karşımızda. sonlarına doğru ''baaak baakk'' diye bağırırken
o hissiyatı alamama gibi bir durum mümkün değil. şarkının aşırı iyi versiyonları var. senfonik albümdeki versiyonu inanılmaz güzel, fi dizisinde de çalmıştı hatta. koyu antoloji'nin genel konseptine
göre şarkıyı epey bir değiştirip yorumladı zaten. bu albümde isyan eden adam orada vazgeçmişliğini hissettiriyordu. şarkı yıllarca dinlenip yine sıkılmayacağın tarzdan.

duş: youtube'da bir yorumda ''kulaklarımı hamile bırakan şarkıdır.'' diye bir yorum görmüştüm, çok gülmüştüm. bu şarkının ilk çıktığı zamanlarda bir röportajda sözlerinin aşırı müstechen olmasından dolayı
şarkıyı eleştirenlere 'tamam duş erotik bir şarkı, ama bence kendince doğru bir zarafet dozu var. ''şarkıdaki metaforik anlatımlar, açıkca söylense rahatsız edebilecek kimi şeyleri daha konforlu bir alana
çekiyor. ayrıca kabul edelim ki seks dünyayı döndüren en önemli yakıttır.'' şarkıda anlatılanlar her yetişkinin bildiği detaylar, ''milyonlarca doğmayacak çocuklarım'' tamlaması zaten kendini leyleklerin 
getirdiğine inanan küçük çocukların anlayamayacağı türden kapalı bir anlatım. gerçi bunu açıklama gereği duyduran topluma da... neyse. şarkının içinde bazı mitolojik tasvirler var ''güneşe yaklaşırken 
eriyen balmumuyla yapıştırılmış kanatlar'' gibi. bu şarkıyı teoman ciddi anlamda hissederek yazmış. inanılmaz bir klibi de var. şarkının yaklaşık 5 saniyelik bir kısmını yine kendisi çekiyor.
şarkıdaki kıza yapılan dövmeyi çekmesi çok zor olduğunu anlatıyor videotape'de. görüntüyü geriden oynatarak çekmişler. şarkının klibi harika fakat teoman reis o saçlar ne ya, ülkenin en cool adamı diyoruz
apaçi saçıyla klip çekiyorsun. gerçi o zamanın modası o ama bilemedim. bu albümdeki çoğu şarkının koyu antoloji versiyonu var ve hepsi çok iyi. bakmalısınız. ayrıca ezhel'in küvet şarkısı bu şarkıdan esinlenme.
şarkıların kliplerini detaylı incelerseniz anlarsınız. 

bugün: yorumlarımı yazarken sadece o şarkıyı loopa alıp dinliyorum, tam açtığım anda giriş kısmı içimi titretti. şarkının öyle muhteşem bir havası var ki... insanın bugünü hissedebilmesi için, dün dibe vurması
gerekiyor. şarkıdaki adam kafayı yemekle aydınlanma arasında gidip gelmesini istiyor teoman. çünkü ikisi zaten aynı şeyler. şarkıdaki her dize oturup derin derin düşünülecek cinsten.''bugün sözlükler kusuyorum,
cümleler kuramazken dün.'' şarkı kuru kuru dinletmiyor kendini resmen. dayanamadım sigara yaktım. tanrının varlığına da göndermeler yapıyor, ''bir tuzağa kaptırmıştım kendimi ama eminim tanrı var bugün.'' 
şarkıyı sayısız kez dinlemişimdir, hala sözleri aynı çarpıcılığı veriyor. inanılmaz bir şarkı. şarkının müziği de zaten albümün estetiğine aşırı oturuyor. eskiden sondaki çığlıkları şebnem ferah'ın attığını düşünürdüm,
o çığlıkları bizzat kendisi atıyormuş. o kadar tiz seslere inebildiğini düşünmezdim. türkiye'de belli başlı insan var o çığlığı atabilecek, şebnem falan atar anca diyordum ki durum öyle değilmiş. aşırı aşırı iyi.
sigara ve alkolden, haliyle yaşlanmadan dolayı artık öyle bir ses çıkartabilmesi mümkün değil maalesef ama inanılmaz bir şey.

gökdelenler: ''intiharı şarkılarımda hep uzun intihar şeklinde kullandım. kendini boğaz köprüsü'nden atmak değil de, kendini tahripp ederek yaşamak anlamında... serseriliği abartıyordum o yıllarda. günlük, normal duygularla
ilişkim kesilmişti. içimde hissetiğim 'duvara karşı' hislerini azaltmak, huzurlu olmak istiyordum.'' teoman bu şarkıyı yazdığı dönemlerde şarkılarında çok hissettirmese de daha politik bir duruşa sahipti ve isyankar yapısı
daha ön plandaydı. her yerde güçlülerin, güçsüzleri ezdiğini neredeyse herkesi de inceliklerden ve ahlaki prensiplerden yoksun buluyordu. ''gökdelenlerden tükürdüm dünyaya'' aslında o tiksintinin ifadesi. teoman aslında  dünyayı
aynı şekilde görüyor ama gençliğindeki o kızgınlığı yok. şarkının nakarat kısmı bu durumu anlatıyor. kalan kısmında ise bir barda gördüğü insanla kendisini olmayan hikayelerde tasvir ediyor. çok sağlam ve underrated bir şarkı.

ayna: teoman bir gün kabataş'tan arkadaşının teknesine binecek. tekne daha gelmemiş, ileriden bir delikanlı geliyor. teoman ''herhalde para ister'' diye düşünüyor. çocuk anında konuya giriyor, ''abi'' diyor, ''ben bir ara intihar 
edecektim. senin 'ayna' şarkını dinledim, vazgeçtim.'' şarkı zaten tam anlamıyla çöpe atılmış bir intihar mektubu hissiyatı veriyor. bu şarkı en zor günlerin şarkısı, en tükenmişlik hissedilen günlerin şarkısı. devamlı dinleyebileceğiniz
türden bir şarkı değil. eğer cidden sevmiyorsanız teoman'ı izlemenizi önermem ama ilginiz varsa ''balans ve manevra'' filmini izlemenizi, şarkının çaldığı sahneyi izleyerek tekrar tekrar düşünerek izlemenizi tavsiye ederim bu şarkıyı. 
son derece hafif ve sade bir şarkı olmasına rağmen etkileyiciliği bu kadar yüksek çok çok az şarkı var. hayatımı etkileyen şarkılardan bir tanesi diyebilirim. şarkıda sadece piyano ve teo'nun kirli sesi var, son derece doğal bir intihardan
vazgeçiş şarkısı.

insanlar: albümün en hareketli şarkısı. şarkıda teoman'ın çıkamadığı karamsar ruh halleri daha az dark bir anlatımda. ''bana hatırlat nasıl bir şeydi, bir şeye inanmak, tutkuya tutunmak...'' dünyanın üstüne düştüğü kıpırdayamayan insanlara
hayatın günlük streslerinden uzaklaşabilmiş bir karakterin bakış açısından dinliyoruz şarkıyı. 

parti: çok underrated bir şarkı olsa da öne çıkmamasının sebepleri var, teoman sevmeyen adamın çok sevebileceği bir şarkı değil. güzel bir şarkı, çok hoş bir nakaratı var. şarkının ayşe kaya'ya yazıldığını düşünüyorum ''öyle gurur duydum ki
beni böylesine sevebildin diye, bana rağmen.'' önceki albümde anlattığım mektup şarkısının ufak bir devamı gibi. güzel şarkı.

tuzak: şarkıyı açtığım gibi tüylerim diken diken oldu. teoman'ın en under şarkılarından bir tanesi, söz yazarlığının tavan yaptığı, muhteşem bir şarkı.  teo'nun otobiyografisi gibi bir şarkı, bizzat kendi tecrübeleri ve acıları ön planda.
''kanla da terle de yazsan da fark etmez, sulara yazdıysan eğer'' bu söz şarkının özeti gibi bir şey aslında. her şeyden bunaldığınızda, hayatın içi boş bir balon olduğunu fark ettiğinizde daha da bir anlam kazanır bu şarkı. şarkının introsu
ve altyapısı mükemmel ve bunu daha mükemmel kılan şey teoman'ın parçaya müzik akışına göre çok aykırı bir şekilde girip bunu ustaca akıcı bir hale sokması. çok azıcık can yücel şiiri kokusu da alıyorum bu şarkının sözlerinden. şarkının koyu antoloji
versiyonu daha da iyidir. klibi teoman'ın çektiği en iyi kliplerden birisidir. görsel açıdan muhteşemdir. 

dedi annem: oğul şarkısı ile birlikte annesiyle arasındaki bağı anlatan ikinci şarkı. albümün en neşeli şarkısı gibi gözükür ama sözleri incelediğinizde tamamen farklı bir dünyadır. teoman çocukluğunda mahallede top oynayan tiplerden değil de odasında
kapanıp kitap okuyan, kendi halinde takılan bir çocuk. ''çok üzülme, çok susma, çok darılma, çok ağlama, çok da kitap okuma dedi annem.'' beden derslerinden ve terlemekten nefret eden, spor gibi ''gereksiz şeylere'' tahammülü olmayan bir çocuk o. kendi
iç dünyasında elvis presley olmayı hayal eden, deri ceket almak için okulunda yemek yemeyen, gençliğinde istediği elektro gitarı almak için kedi konservesi yiyen, kedi konservesi olduğunu fark edince de 25 cent daha pahalı bir konserveye geçen bir adam.
teoman'ın çocukluğunu buram buram hissediyoruz bu şarkıda. şarkıyla güzel bir bağım var, oğul daha iyi şarkı ama bu da çok iyi.

en güzel hikayem: bu şarkıyı ne kadar derinine incelersem inceleyeyim eminim ki hakkını tam anlamıyla veremeyeceğim ama türkçe rock tarihinde eşi benzeri olmayan, türünün tek örneği melankolinin tavan noktası bir şarkı. şarkının girişi dahi içinizi karartır,
eğer içiniz kararmışken dinlerseniz 5 kat daha karartır içinizi. normal bir moodda dinlerseniz olmadığınız bir ruh haline sokar. ''bazen ne yaparsan yap, olmuyor bazen.'' o kadar etkileyici okuyor ki şarkıyı. biten bir ilişkinin sonuçlarının intihara kadar
sürüklendiği, unutmak için sayısız çabaya girmesine rağmen bu durumdan kurtulamamış bir adamı dinliyoruz. inanılmaz bir şarkı. çok uzun olduğu için hit olabilecek bir şarkı değil ama amacı da hit olmak değil zaten. çok spesifik hissiyatların şarkısı, gündelik
dinlenebilecek türden değil. kitabında söylediği gibi şarkıyı ayşe kaya ile arasında geçen bir diyalog gibi tasarlıyor. ayşe kaya'nın kısımlarını okuyan kişi şebnem ferah.  şebnem ferah inanılmaz bir hava katıyor şarkıya. ''derimin altında başarılı ayrılık notları,
yazılmış çöpe atılmış intihar mektupları, vuruyorum sokaklara bedenimi hayallere, hayatımı yine omuzlarına.'' devamında şebnem girip pes etmişliğini anlatıyor, teoman son bir umut ile denemeyi istese de şebnem dibe vurmuşluğu öyle güzel veriyor ki teoman da durumu
kabullenip kabuğuna çekiliyor. "yanmıştı, çizilmişti ama seyrettim ağlayarak sabredip en sevdiğim filmi." "benim de zaten gücüm yok yüzüm yok hiç umudum  yok ama bil ki farklı bir hayaldi işkenceydi bazen ama bazen, çok güzeldi" türkçe rock tarihine böylesine muhteşem
bir şarkıyı kazandırdı teo. eşi benzeri gelmeyecek, mukayese edildiği türkçe rock müzisyenlerinin hiçbirinin böyle bir şarkı yapmaya cesareti yetmeyecek, yese dahi bu standartlara çıkartamayacaklar. sadece bu şarkı dahi teoman'ı türk rock müzisyenleri arasında ilk sıraya
yükseltmeye yetecek niteliğe sahip. yaklaşan tek örneği ''viski ve lazanya'' ama o dahi bu kadar derinine inemez. söz yazarlığı, storyteller özelliğinin zirvesi. en özel teoman şarkısı.