Sohrab Sepehri, İsfahan'a bağlı Kaşan'da doğdu. Kendisi, yirminci yüzyıl İran şiirinin önemli temsilcilerinden olup, “suya, toprağa ve rüzgâra” inanan şair olarak bilinmektedir. Şiirlerinin neredeyse tamamında içindeki doğa sevgisinden bahseden şair, tüm düşüncelerini, yaşamını, hayallerini doğada var olan simgelerle özdeşleştiriyor. İran şiirinde ölçü ya da ritme bağlı olmayan "Yeni Şiir" akımının beş ünlü şairinden biridir. Diğerleri Nima Youshij, Ahmed Şamlu, Mehdi Akhavan-Sales ve Füruğ Ferruhzad'dır.
Resim eğitimi aldığı zamanlarda 23 yaşındayken ilk şiir kitabı Rengin Ölümü’nü 1951 yılında yayınladı. İçinde yakın arkadaşı Furuğ Ferruhzad’ın da yer aldığı Modern İran Şiirinin kurucularından biridir. 1953 Rüyaların Yaşamı adlı şiir kitabını yayınladı. 1960 yılında Tahran Bienalinde “ Güzel Sanatlar” dalında birincilik ödülü almış. Aynı anda hem resimler yapıp hem de şiir kitaplarını yayınlamış. http://www.artnet.com/artists/sohrab-sepehri/ (1961 Güneşin Göçüğü, 1961 Keder Şark’ı, 1967 Suyun Ayak Sesi, 1967 Yeşil Hacim, 1977 Biz Hiç, Biz Bakış.) Aynı zamanda birçok ülkede resim sergileri yapmış, eğitim vermiştir. Resim sanatıyla şiir sanatını birleştirip, resimde kendini ne kadar anlattıklarını şiire de dökmüştür. Bir resme bakıldığında çıkaramadığımız bazı anlamları bizlere uzun uzun anlatmıştır. Sevgiyi, birini diğerinden ayırmamayı, barıştırmayı, bir etmeyi, farkların olmadığı güzel dünyalardan geçmiştir yolları.
Fürug Ferruhzad'ın ardından şöyle güzel bir şiir yazmıştır: -dost-
büyüktü
ve bugünün insanıydı
bütün açık ufuklarla akrabaydı
suyun ve toprağın ahenginden ne güzel anlardı
sesi
gerçeğin perişan hüznüne benzerdi
ve göz kapakları
unsurların nabız güzergahını
bize gösterdi
elleri
cömertliğin saf havasını
yaprak düştü
ve sevgili
diyarımızdan göçtü
yalnızlığına benzerdi
aşkla dopdolu zamanının eğimini
aynada yorumladı
taptaze yağmurun edasını tekrarladı
ve o yeşil ağaçlara
güçlü ışıklarını yayıyordu
daima rüzgarın çocukluğuna seslendi
daima sohbetin ipine su mandalı taktı
bizim için bir gece
sevginin yeşil secdeye varışını
öyle açık eda etti ki
biz toprağın şefkatli yüzüne el sürdük
bir kova suyun dili gibi tazelendik
ve defalarca gördük
birkaç sepetle müjde salkımları toplamaya gittiğini
ama olmadı
güvercinler yüz yüze oturamadı
ve gitti hiçliğin kıyısına kadar
ışıkların sabrının arkasına uzandı
ve hiç düşünmedi
biz,kapıların perişan telaffuzunda
bir elmayı ısırmak için
ne denli yalnız kaldık.
Sohrab Sepehri, kendini hem şiirle hem resimle aksettiği zamanlarda 1980 yılında kan kanserine yakalandı. Tedavisi için gittiği İngiltere’den Tahran’a döndükten kısa bir zaman sonra hayata gözlerini yumdu. Ve doğa ana, sürekli onu işiten bir kulağı, sürekli onu konuşan bir ağzı, sürekli onu gören bir gözü kaybetti.
"Konuşmadan geçmek gerek bu yolun
kıvrımından Bir renk ölmüş bu engin gecenin kenarında."
(Rengin Ölümü adlı şiirinden)
Güzel bir biyografi olmuş eyw