İlya İlyiç Oblomov, babasnının köyünden ayrılan ve köydeki çiftliğinin geliri ile geçinen herhangi biridir diyerek başlayabilir miyim diye düşünüyorum cümleme. Çünkü Oblomov'un tembelliği bize hem çok tanıdık, hem de uzaktan bakanın lafta yadırgayacağı cinsten. Koltuktan bile kalkmaya derman bulamayan, ama içinde hayaller barındıran bir tembellik. İçimize dürüstçe bir göz atsak; hepimizin daha okumadan bildiği içinden bir parça. Ben kendi adıma bu karakteri seviyorum bile..

Bu coğrafyada bilmem kaçımızın içine işlediği tembelliğin adı Oblomovluk.  Günlerce, aylarca hiç dışarı çıkmadan kanepesine uzanan, temelliğin onu asla mutlu etmediğiama bu döngüden kurtulamadan yaşayan biri o. Her ne kadar o zamanlar ki Rus toplumunu eleştirmişse de Gonçarov, okuyunca pek uzaklarda olmadığını hissederiz.

Gonçarov, Doğu tembelliğini ne güzel resmetmiş. Böyle diyerek ''bizi'' ötekileştiriyorum belki. Ama bir okuyunca bana hak veren bir yanınız olur diye düşünüyorum. Üzerinden çıkaramadığı hırkası bile kopamadığımız atıllığımızın bir figürü. Saplantılarımızın, konuşup konuşup çözüm bulamadıklarımızın..Hatta bir sevgilinin onu yamaması da cabası.

Ştoltsa tam tersi çocukluğumuzdan beri bize masallar diyarı olarak gösterilmiş Batının resmi. Çalışmaktan yılmayan, oturaklı düşüncelere sahip, karşında olsa belki hayranlıkla dinleyeceğin bir dost. Oblomova olan düşkünlüğü beni çok etkiledi. Çünkü Oblomov dürüst, biliyor ki ona güvenirken ikinci kez düşünmesi gerekmeyecek. Romanda diğer sevdiğim karakterler Zahar ve Olga oldu. Bu metinleri Batı hayranlığıyla mı yazdım, aslında şu anki tabloda gördüklerimize üzülmemle daha çok alakası var sanırım. Belki bir yanınızı harekete geçirir diye, bir okuyun derim.

Saygılarla.