Farkına varış, hayal kırıklıkları, üzüntü, depresyon, ilk aşklar -belki de platonik olanlar , ilaçlar, kahkahalar, bolca kafein, alkol, sigara, gözyaşları ve yorgunluk ve sayamayacağım kadar fazlası...
Introvert olan bir 11.sınıf öğrencisi olarak filmlere olan ilgimi hem de kendime olan ilgimi, sevgimi ve ilişkilere olan merakımı -ya da neden bu kadar meraksız oluşumu besleyen 10 gençlik filmini sırayla listeliyorum.
10. Mommy

Mommy, Kanadalı yönetmen Xavier Dolan tarafından yazıldı ve yönetildi. 2014'de Cannes Festivali' ne kadar gitti. Altın Palmiye'yi kazanamamış ama Jüri Özel Ödülü'nü almıştı. Rehabilitasyon merkezine annesi tarafından gönderilmiş hiperaktivite ve dikkat bozukluğu olan bir ergenin, annesinin yanına dönmesi ile ikisi de çok zorlu bir bir ilişkinin içinde kalıyor. Xavier'ın 19 yaşında yapıp Cannes'a gonderdiği ve 3 ödül kazanmış ilk filmi J'ai Tue Ma Mere de aynı Mommy kadar güçlü ve sarsıcı bir anne oğul ilişkisini ele alıyordu. Mommy'yi izledikten sonra onu da izlemelisiniz.
9. Moonrise Kingdom

Wes Anderson yönetmeni ve senaryosunu Roman Coppola ile birlikte yazmış. İç ısıtan, "Şimdi n'olcak ? Şimdi nereye gidecekler ?" dedirten, zaman zaman ekrana bakıp durgunlaştığım ve hüzünlendiğim sahnelere sahip bir film. Birbirlerine aşık iki çocuk Sam ve Suzy evlerinden kaçıp birlikte bir maceraya atılırlar. Haliyle aileleri de peşlerini bırakmıyor ve film bir noktadan sonra adeta bir dedektiflik hikâyesi gibi işlemeye başlıyor. Dünyayı farklı goren iki çocuğun atmosferine girdiğimiz filmin sinematografisi de oldukça ilgi çekici.
8. Lady Bird

Saoirse Ronan'ı ilk defa izlediğim film Lady Bird. Ayrıca bana göre kariyerinin en çarpıcı performansını sergilemiş. Yönetmenliğini ve senaristliğini kraliçem Greta Gerwig yaptı. Nasıl desem bilemiyorum ama galiba bu filmle "doğru anda" karşılaştım. Kim olduğunu, ne istediğini bilmemek duygu durumları... Bilsen bile "sen nasıl istiyorsan öyle mi olmalısın, yoksa insanlar nasıl istiyorsa öyle mi olmalısın ?" gibi temalardan birine sahip ve bu yonüyle dokunaklı. Lise son sınıfta okuyan Lady Bird bir yandan annesi gibi olmamamak için uğraşırken bir yandan da universiteye gitmeye çalışırken tüm ergenlik sorunları yolundan çekilmez.
7. Virgin Suicides

Bu film de izlediğim ilk Sofia Coppola filmidir. İntiharlar,kadın olmak, gelenekselliği kırmak ve kimlik bunalımları bu filmin merkezi. Hikâye 5 kız kardeşin etrafında ve onlara hep ilgi duyan mahelleden bir grup erkek çocuğunun etrafında şekillenince daha vurucu bir hale geliyor.
6. Donnie Darko

İlk 14 yaşımda izlediğim film. Hiçbir şey anlamadım tabii. Hatta o kadqr dağıldım ki filmde ne olduğunu bile sonradan hatırlamıyodum. 16 yaşıma gelince tekrar izledim ve sonra tekrar... Donnie Darko inanılmaz karanlık bir yapıya sahip olurken bir yandan olümü ve ergen olmayı huzur verici bir yandan ele alabilmeyi çok çok iyi başarmış bence. Özellikle de Mad World'ün çaldığı sahne beni beynimden vurulmuşa çevirdi.
Yonetmenliğini Richard Kelly'nin yaptığı film, Donnie Darko isimli genç, bir gece insan-tavşan karışımı olan bir yaratık tarafından odasından çıkarılıp bir sırra doğru sürüklenir. Yaratık, genç çocuğa 28 gün, 6 saat, 42 dakika, ve 12 saniye sonra dünyanın sonunun geleceğini söylemiştir.
5. Booksmart

Son zamanlarda yönetmenliğe merak sarmış ve bence işini çok da iyi yapan Olivia Wilde yönetmen koltuğunda oturuyor. Liseden mezun olmak üzere olan iki arkadaşın hikâyesine odaklanıyor film. Amy ve Molly liseden mezun olmadan önceki partide ergenlik yıllarında yapamadıkları tüm çılgınlıkları ve yapmak istedikleri her şeyi yapmaya çalışıyor ve ortaya çok eğelenceli bir film çıkıyor. Beanie Feldstein ve Kaitlyn Dever başrolde. Özellikle Kaitlyn'nin kariyer basamaklarını başarılı bir şekilde tırmanmasına bayılıyorum. Netflix'in dram dizisi Unbelievable'da çok beğenmiştim. O dizi de mükemmeldir bu arada.
4. Me, Earl And The Dying Girl

Bu ve bundan sonraki filmleri nasıl tarif edebileceğimi bilmeden giriş yapıyorum. Çünkü hissettiğim her şeyi yazıya tam anlamıyla dökebileceğimi zannetmiyorum. Alfonso Gomez-Rejon yonetmenliğini yapmış ve Sundance Film Festivali'nde buyük ses getirip ödülle donmüştü bu film. Greg, lisede "gorünmez" olan bir gençtir. Arkadaşı Earl ile daha önce yapılmış kült filmleri kendi mizah anlayışlarına göre çok çok fatklı bir biçimde yorumlayarak film çekmektedir. Annesinin isteği üzerine aynı sınıfta olduğu ama arkadaş olmadığı kanser hastası olmuş Rachel ile arkadaşlık kurmaya çalışır ve Earl ile birlikte ona bir film çekmeye karar verirler. Greg, Rachel ve Earl... Üçünü de bir parçam gibi gördükçe hatta birçoğumuzun da göreceğini düşündükçe kalbim daha hızlı atıyor. Greg'in liseyle ilgili olan dertleri, Rachel'a film çekmeye çalışırken karşılaşılan tüm zorluklar ve "arkadaşlık ne demek?" teması... Tüm bunların hepsi inanılmazdı bana göre. En azından izlenmesi gereken bir film olduğunu düşünüyorum.
3. The Perks Of Being A Wallflower

The Perks Of Being A Wallflower'ı bir cümleyle özetlemek istersem. İlk önce sizi aynı hayat gibi umutsuzluğa sürükleyen, daha sonra ise bir şekilde çıkış yolunun bulunabileceğine inandıran bir film. Belki bazılarımız için bir çıkış yolu olmayabilir ama bilmiyorum bunun cevabını. Sadece inanmak istiyorum ve inanmadan kimsenin ayakta durabilceğini de düşünmüyorum. Filmin sonunda saatlerce ağladığımı ve asla etkisinden çıkamadığımı da eklemek istiyorum. Filmin yonetmenliğini Stephen Chbosky yapıyor. Emma Watson ve Ezra Miller'ın ne kadar yetenekli olduğuna tekrar hayret ediyor ve onları, oyunculuklarını çok seviyorum. Logan Lerman'ı ise ilk defa izlemiştim ama bence filmin en çarpıcı kısmı Logan'ın oyunculuğuydu ve çok sevmiştim. Sürekli alay edilen, görmezden gelinen Charlie, liseye geçmeden önce en yakın arkadaşının intihar etmesiyle sarsılır. Hem arkadaşının intiharı hem de okuldakilerin tavırları onu daha da çok dibe sürekler. Sonra ise Sam ve Patrick ile bir sekilde arkadaş olur ve onlar Charlie'yi hayata döndürmeye çalışır.
2. Harry Potter Serisi

Bu seriyi bu listede gorünce şaşırmış olanlarınız olabilir belki. Birçok yaşıtıma kıyasla ben Harry Potter serisi ile büyümedim hatta 2 ay önce tüm seriyi bitirdim. Kitaplarını da hiç okumadım. Ancak Harry Potter da bir büyüme hikâyesi. Oyuncuların seneler geçtikçe büyümelerine şahit olmamız, arkadaşlıklar, verilen tüm iyi mesajlar, tüm eğelenceler ve zorluklar ve daha da fazlası... Kesinlikle kelimelerle ifade edemeyeceğim bir deneyimdi. Harry Potter'ı izledikten sonra "Kahretsin, gerçekten büyüyorum ve artık çocuk olmayacağım... aynı onlar gibi" dedim. Harry Potter da benim kısa bir sürede kıymetli bir parçam oldu ve kesinlikle size de bir anlam ifade edeceğini düşünüyorum. ( Film bittikten sonra çekmecemde ölüm yadigârlarının simgesi olan bir kolye buldum hatta. Alırken Harry Potter'la alakâlı olduğunu bilmiyordum. Tesadüf mü kader mi bilemedim.)
1. Submarine

Benim için listenin her zaman başında olacağı film, Submarine. Hatta bu hesaba "Jordana" adını veren film. İlk başta yavaş gibi geldiğini hissettiğim temposu bağ kudukça beni içine çekti. Oliver'da kendimi görmem bunun sebeplerinden biriydi belki. Fazla spoiler vermeden açıklıyorum ki Oliver'ın her şeyi düzeltmeye çabalaması (kendisi hariç) ve ardından gelen yorgunluk birçoğumuz için özellikle benim için çok tanıdık bir durum. Ergenliğin en vahim sorunları gün yüzündeyken, oyunculuklar, yönetmenlik ve senaryo bana göre abartılmadan olduğu gibi ve inanılmaz tatlı, bir yandan da huzünlendirici bir yönden işlenmişti. Favori muzik grubum Arctic Monkeys'in vokalisti Alex Turner'ın da film için hazırladığı mükemmel şarkılar da filmin her duygusuna eşlik edince daha da inanılmaz bir deneyim oluyor bu filmi izlemek. Yonetmenliğini Richard Ayoade yapıyor filmin. Oliver 16. doğum gunünden önce bakirligini artik bozmak ve anne babasının arasındaki sorunları çözmek için bir maceraya atılırken Jordana ile tanışır.
Jx
Yorum Bırakın