Advertisement
Advertisement

Sırrı Ney?

Sırrı Ney?
  • 8
    0
    2
    0
  • SIRRI NEY?

    Esirgeyen, bağışlayan ve direnmenin adıyla...

    Ney, sazlıktaki bir kamıştır. Ancak alelade bir kamış değildir. Derler ki: Hz. Muhammed(s.a.v.) Allah'ın ihsan ettiği esrar ve hikmet denizinden bir damlasını, ilmin kapısı Hazreti Ali'ye de emanet eder ve "Bu sırları sakın ifşa etme!" diye sıkı sıkı tembihler. Hz. Ali, bu ilahi sırrı, bir süre içinde gizlemiş, fakat sırrın ateşine ağırlığına dayanamamış, yüreği parça parça olmuş, çöllere düşmüştür. Bir gün, perişan sahrada dolaşırken, kör bir kuyuya rastlamış içini yakan, kavuran ilahi sırrı bu kuyuya boşaltmış, ferahlamıştı. Kısa bir süre sonra kuyudan, ab-ı hayat gibi sular taşmış, vaha haline gelmiş, ağaçlar, kamışlar bitmişti. Ney bu sazlıkta biten bir kamıştı. Sazlıktaki bu kamışı ney hailne getirebilmek için alıp keserler ve içini boşaltırlar. İçi boşalan kamış, güneşin altında bekletilir ki kurusun, yansın diye. Bu hareket tasavvufta insanın içindeki kendi nefsinin boşaltılması ve yanmasının karşılığıdır. Güneşe, Şemse ve onun tecellilerinin açık hale getirilmesidir. Ney'in dış görünüşüne bakılınca dokuz bğumdan oluştuğunu görürüz ki bu insanoğlunun boğazındaki dokuz boğuma benzer. Bir başka benzerlik ise insanoğlunun deri katmanlarının sayısıda dokuz katmandır. Tasavvufa baktığımız vakit dokuz sayısı önemlidir. Dokuz çark vurulur Mevleviyye'de. Dokuz, dokuz bin adet zahiri olanı, simetrik olarakta dokuz bin adette batıni olanı vardır. Enfüsi ve afaki. Enfüsi, insanın iç alemini, afaki ise dış alemini ifade eder.  Bu ikisini çarptığımız vakit on sekiz bin alem olur ki on sekiz bin alem buradadır. Yani insan vücudundadır. Dokuz boğumda müteşekkil olması bize alemin özünün insan olduğunu gösterir. Galip merhum, Terci-i Bend II divanında: "Hoşça bak zatına kim zübde-i alemsin sen, Merdüm-i dide-i ekvan olan ademsin sen."  mütekerrir beyitiyle alemler içre olanı tekrarlıyor. Her şeyden evvel ateşin, suyun, toprağın sırrını bilir ney... Alemin dilidir. Ney ile insan arasında ki benzerlikten bir başkası  ise Ney'in yedi adet notasının bulunmasıdır. Ney'in üzerindeki bu yedi nota, yedi nefis mertebesidir. Bunların hepsinden geçmek gerekir. Bunları başardığımız vakit baş pareye ulaşarak Ney'i üfleme şerefine nail oluruz ve o nefes İsrafil'in sur'u gibi bizi canlandırabilecek bir nefestir. Bütün hayat iki sur'un üflenmesi arasındadır. Yol budur ki sırat-ı müstakimde böyledir. Ney bizi Allah'a götürür, miracımıza kavuşturur. Ney haline gelen insan da kamil insandır.  Hz. Mevlana ve Hak dostları gibidir. Onların ağzından çıkan kelam, insanın içine üfürülmüş Nur'u Muhammedi gibidir. Allah'ın üfürüğüdür. Bizler baş pareye dudağımızı koyduğumuz vakit neyin nefesini aktardığımızı düşünmeliyiz. O yüzden Neyzenler Ney'i ellerine aldıkları vakit öper ve başlarına götürerek destur alırlar. Ney çalınmaz, Ney üflenir. Üfleyen O'dur. 

    Sağlık ve esenlikle. 


    Yorumlar (2)
    • Yazar: Fatma Betül Bağçecik

      • Menbaı sendedir feyz-i hayâtın Gelip giden canlar hep nefehâtın. Hayretten boğulma, bu kâinâtın Hepsi bir katredir, ummân sendedir.

        Yorum Bırakın

        Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.