Düşünmeye başlamak, düz bir merdiveni tırmanmaya başlamak gibi. Bir yere dayanmıyor, dimdik bir merdiven. Sonuna ulaşana kadar tırmanmak istiyorsun o merdiveni. Gitmen gereken bir yer var ve merdiveni ne kadar tırmanırsan tırman, bitmiyor. Yerden uzaklaştıkça uzaklaşıyorsun. Yukarıda bulutlar var, son görülmüyor, ne kadar sürecek bilmiyorsun. Bir süre sonra aşağısı da görülmemeye başlıyor. Uzunca süre tırmanmış oluyorsun. İnsen olmaz, indiğin yerde mutlu değildin. Bu yüzden tırmanmaya başlamıştın zaten. İndiğinde mutsuzluğu kabullenmiş olacaksın sadece. Belki de sana sunulanlarla mutlu olmaya çalışmayı denersin inerek, kendini buna zorlarsın. Eninde sonunda bir kabulleniş var sadece, bunu bilerek inmek gerekir. Tırmanmaya devam etsen ne kadar daha sürecek, seni yerden ne kadar daha uzaklaştıracak bilmiyorsun. Bir süre sonra yorulacağını biliyorsun. Dengeni kaybedersen, tırmandığın kadar yüksekten düşmüş olacaksın.

Düşünce yolculuğuna çıktıktan sonra somut bir sonuca varmasan da, somut şeyler yapmasan da bir şeyler mutlaka değişiyor. Bu değişim de zorlayıcı oluyor. Çünkü değişen tek şey bakış açın oluyor ama bunu icra etmiyorsun. Yapmak istediğin şeyi düşünürken, önceden yaptığın zıt şeyi yapmaya devam edersen, eskiden normal gelse de şimdi ızdırap gibi gelir. Bazı kabullenmeleri sorgulamaya başladığında düşünce yolculuğuna da başlarsın. Artık kabullenmek istemeyip çıkış yolu ararsın. Sadece bu yolculuğa çıkma kararı birçok şeyi yıkmayı ister ve yeni temeller atmayı düşündürür zaten. Binayı nasıl dikeceğini, malzemeleri nereden bulacağını, ne kadar çalışman gerektiğini düşünmeye başlarsın. Gözün korkar belki, yıkmaktan vazgeçmeyi düşünürsün. Yeterince cesur olmadığını düşünerek kendini suçlamaya başlarsın. Oysa kolay değildir, yıllardır sapasağlam duran binaları bir anda yıkmak istemek. Daha dayanıklısını yapacağının garantisini de kendinde görmezsin. Bu binayı yapmaya kimse yardım etmeyecek, tek başınasın. Artık eskisinde oturmak da istemiyorsun, hiçbir zaman da istemedin, sadece miras kalan buydu, seçilmiş olan değil.

İnsan tüm bu karmaşayla en fazla ne kadar yaşayabilir? Tüm bu karmaşa, kafamızı kurcalamaya devam ederken yaşamamaya başlıyoruz farkında olmadan. Yapılan şeyler teker teker terk edilir, düşünmeye daha fazla vakit harcamaya başlarsın. Bu düğümden çabucak çıkmanın peşindesindir. Ne kadar çok düşünürsen, o kadar çabuk huzura erişeceğini zannedersin. Oysa sona erişmek bu kadar uzun sürüyorsa, elbet erişileceğinin garantisi var mı? Sanmıyorum. Belki hiçbir zaman gelmeyecek bu düşüncesizlik günleri. Günler geçiyor. Hayat durmuyor, beklemiyor. Büyüyorsun, değişiyorsun, çevre değişiyor, şartlar değişiyor, insanlar gelişiyor, geliştiriyor. Yaşamak istemediğin şekilde yaşamaya devam ederken, belirsizlikle yaşanabilir mi? Ana hedefe ulaşma yoluna kısa süreli kararlar konarak belki. Puşkin’in dediği gibi: “Ah! Aldatmak hiç de zor değil. Benim gibi, aldatarak kendini mutlu olan birini.” Tüm geçici kararlar bir yere kadar, arzu ve amaç hedef olmaktan çıkarsa yaşanılacak olan bu. Peki, sürekli değişim ve kararsızlık kronik bir düğüm olabilir mi?