Yakın zamanda bir danışmanlık aldım ve biraz kafamı açtı. Sandığımdan, daha doğrusu kendimle yüzleşemediğim kadar zorba olduğumu idrak ettim. Ve bu biraz rahatsız edici. Çünkü gerçekten insanlar sizi sevsin, saysın, işinizde başarılı olun, sevdiğinizle ilişkiniz, arkadaşlarla, aileyle olan iletişiminiz çok iyi olsun diye uğraşıyorsunuz ya; işte onda o kadar ısrarcı olunca zorba oluyorsunuz.
Benim için olay net, hayat net. Başarısızlık kabul edilemez, eğer bir şeyi yapınca teşekkür edilmiyorsa o insana gıcık olurum ve uğraşmam bir daha o kadar çünkü ayıp etmiştir. Eğer bir işte biri yüzünden doğru karar verilmemişse veya başka biri yüzünden hata yapılmışsa, laf yemişsem deliririm, çıldırırım, kendi içimde kendimi sakinleştirmek biraz zamanımı alır çünkü kontrolümde olmayan bir şekilde azar yemişimdir. Hata benimse de dünyanın en yetersiz insanı olarak kendimle ve müthiş utanç duygumla bir arada otururum umutsuzsa. Çok gevşek, yalaka, çok sakin, fazla detaycı olmayan, fazla her şey mükemmel olsun detaycılığına sahip olmayan, insanlarla ilgili, hayatla ilgili çok rahat olan, çok rahat konuşan, dalga geçip alay eden ve açıkça eğlenen ve her şeyi takmayan insanlara çooooooooooook gıcık olurum. ÇOK.
Nasıl bir şeyse bu yeni idrak ettim. Halbuki o kadar öz şefkat falan şeyi yaptım ama demek ki benim bu zorlantım çok derindeymiş. Yani sonuçta yıllardır 2020’den falan beri deşiyorum ben kendimi. Anne yarası, baba yarası, o yarası, bu yarası deşe deşe, temizleye temizleye buraya gelmişim. Yapılan meditasyon istediği kadar kaliteli olsun, düzenli olsun olay deneyimle ve fark etmekle geliyor, ve olmayan deneyimleri ne bileyim okulda ya da normal arkadaşlıklarımda çokça kaçtığım bu durumu ancak iş ortamında kaçmadan deneyimleyebildim çünkü kaçacak yer yok.
Evet kabul ediyorum ben hiç eğlenmiyorum. Sıfırım bu konuda neredeyse. Her şeyi çok ciddiye alırım, en ufak şeye bu neden böyle diye takarım. İş yerinde eğlenen, birbirleriyle dalga geçen insanlara gıcık olurum. En saçma mesela yeni çıkan rapçileri dinleyenleri sonuna kadar kınarım. Nasıl hiçbir kaliteli sesi, aranjmanı olmayan boş kelime dolu ve nota bile barındırmayan garip bilgisayar müziklerini seversiniz? Kulaklarınız kanamıyor mu? Bu bile benim için ciddi bir konu yani. Eğer müzik dinleyeceksem ya Adele gibi ya da Linkin Park gibi olacak. Ya ses ya enstrüman muhteşem olacak, kusursuz olacak ancak o zaman dinlerim. Abi benim kendimle zorum ne?
Yaptığım her şey bu kadar mı eleştirilmiş gerçekten? Saçmaladığımda saçmalamama bu kadar mı izin verilmemiş? Yazık bana cidden. Bunu bu açıdan bu kadar şeffaf görmemiştim, belki hala şeffaf göremediğim yerlerim vardır da ama mesela A kişisi çok gevşek geliyor, iş yerinde en stresli, en işimi çok önemsediğim anda bana şakasına gelip konuşuyor ve onu Lilypad gibi gözlerimden ateş çıkararak yakarak yok etmek istiyorum ya işte tam o an aslında kendini çok net gösteriyor ki iki gülerek geçiştirmeyle o anı yaşayabilirdim. Ama işim benim için ciddi, bana sorduğu konu benim için ciddi ve o, o an, o ciddiyete sahip değil ve ben çıldırdım.
Aldığım danışmanlıkta aldığım tavsiye de şu; o ciddiyetsiz insanlarla vakit geçirmeliymişim. Ne bu kabir azabı falan mı? Eğlenmeyi, hayatı o kadar da ciddiye almamayı, her şey her zaman en doğru, en iyi, en mükemmel şekilde olmak zorunda değil düşüncesini benimsemeyi öğrenmem lazım.
Çünkü evet içten içe ne yaparsam yapayım müthiş bir değersizlik ve yetersizlik duygusu yaşadığımı bu ana kadar bunun bu kadar yerleşmiş olduğunu tam idrak edememişim. Evet üstten üstten tozunu almışım ama daha cifle ovmaya başlamamışım yani. E zamanı şimdiymiş demek ki. Halbuki ben eski halime göre çok çok fazla eğlenceliyim. Hayatımda yapmak istediğim küçük çaplı çılgınlıklara izin verdim fakat bu içten içe hala kendime çok yüklendiğim, çok fazla şey beklediğim ve kusursuzca beklediğim gerçeğini değiştirmiyor.
Kendimi yetersiz ve değersiz hissediyorum. Sonra da aldığım en ufak yorumda, bu iyi veya kötü olabilir karşı taraf için ama çoğu zaman içimde bir şeyi yakıyor ve savunmaya geçiyorum. Ortamda en doğruyu ben bilirim deyip herkese had bildiriyorum falan. Bu çözülmesi gereken bir konu. Bir de bunu saygı duyulmak için yapıyorum halbuki bu göze batan bir davranış. Ama diğerleri beni sevsin diye bir şeyi değiştirmeyeceğim. İçimde yetersiz hissetmesine hiç de lüzum olmayan Kübra’ya bunu anlatacağım çünkü hiç gerek yok bu yüklenmeye. Bu iş beni çok yıprattı ya. Ben buralara gelmiştim. Sanki ya sanki gelmiştim, buraları gezmiştim pek de beğenmiştim. Ama belli ki kafası kesilmiş.
Kim bilir kaç onlarca yüzlerce şeyi sırf bitiremeyeceğim diye yapmadım, hatta hiç başlamadım. Spor, diyet, beslenme, sigara… Kim bilir kaç şeyi ufak ufak yapmayı reddettim tamamı bitmeyecek nasıl olsa diye ya da güzel olmayacak deyip kendi yetersizlik hissim yüzünden paylaşmadım en nadide çıraklık resim eserlerimi. NE ÖNEMİ VARDI? Kime neydi ve bir yapmak buçuk yapmak ne bileyim çeyrek yapmak hiç yapmamaktan çok daha fazlası değil miydi? Kaç şeyi erteliyorum hayatımda yapsam ve başarısız olacağım veya yarım kalacak. Ben küçükken bir şey yapmak ya da almak istediğimde iki gün sonra sıkılacaksın Kübra bakmayacaksın bile yüzüne dediler. Halbuki acaba yüreklendirselerdi nasıl olurdu?
10 saat sonra olacak balık dolunayında neyi bırakacağımı böylelikle öğrenmiş oldum. Öncelikle benim için hiçbir başarı ifadesi olmayan ve büyük ihtimalle baya berbat olacağım bir şeye başlayacağım ve tek yapacağım şey de eğlenmek olacak. Bu daha önce başarmak istediğim herhangi bir aktivite olmayacak, bateri çalmak gibi ya da Rusça öğrenmek gibi bir şey yerine daha önce wow dediğim büyük ihtimalle geçmişteki bakış açımla başarı tanımımdan çok uzak bir şeye başlayacağım. O da direk dansıdır, haydi geçmiş olsun Kübra. Çünkü gerçekten dans değil, spor değil garip bir şey ve tam olarak nasıl yapılması gerektiğini de bilmiyorum ve açıkçası nasıl yapılması gerektiğiyle de ilgilenmiyorum. Tamamen ilgi alanım dışında çok aşırı gerekli görmediğim bir aktivite. O nedenle sırf eğlencesine ve kendimde, bedenimde yeni bir keşfe çıkmak amacıyla bu aktiviteyi yapmak istiyorum.
İkinci olarak; aklıma bir şey yapmak gelince 5-4-3-2-1 diye sayıp kalkıp onu yapmak ve bu bölünse bile, tamamlanmasa bile onu olduğu kadarıyla yapmak. Çünkü bir sıfırdan büyüktür bu baya da böyle. Bir sıfırdan büyüktür ne olursa olsun tek bir adım bile atsam on günde bir kere bir adım atsam 365 günde 30 adım atmış olurum e otuz sıfırdan büyük be Kübra daha ne olsun… Yani düzenli spora mı gitmek istiyorum, düzenli meditasyon mu yapmak istiyorum, boşluklu günlerim olabilir, gidemediğim günler olabilir. Gidemediğim tek bir gün gittiğim önceki üç günü çöpe atmamalı, o üç gün gitmemişim gibi bir başarısızlık getirmemeli. Biraz da böyle bakalım.
Üçüncü olarak; hata yapmaya iznim var ve her zaman olacak. Bir işi bininci kez de yapsam birinci kez de yapsam hatam yuhalanmamalı, özellikle ve en öncelikli olarak da benim tarafımdan yuhalanmamalı. İşim konusunda bu biraz zor olacak belki evet çünkü global bir şirkette beyaz yakalı olmak demek hem de stres ortamının çok yerleştiği bir yerde büyük bir ihtimalle Kübra arkadaşımız bu hatalılığı yaşayacak, insanlara da tilt olacak ama sonra hatırlayıp diyecek ki hiçbir şey mükemmel olmak zorunda diiil…
Ve sonuncu olarak; insan ilişkilerimde de kimse benim gibi düşünmek zorunda değil, kimse ciddi olmak zorunda değil, kimse senin yaptıklarını takdir etmek, senin beklentine göre hareket etmek, sana uyum sağlamak, seni anlamak, seni sevmek zorunda da değil. Bunları kendime dedim he şimdi hepsini birinci tekil şahısla değiştiremeyeceğim cümle çok uzun. Yani ciddi olmamak ya. Hayata bu kadar kısıt getirmemek, kendini açmak ve aşmak. Ya ne gerek var her şeyi çerçeveletip duvara asmaya, biraz duvarı boyarız biraz yerleri boyarız, bırak taşsın Kübra bırak be güzelim. Ciddi olmamayı öğrenebilirim, espriyi öğrenebilirim. Bu çevremdeki insanlardan çok beni rahatlatacak zaten beni rahatlatsın en çok.
Cümlemi tamamlamış mıydım bilemiyorum şuan yani özetle balık dolunayı ile bırakacağım şey kontrol etme güdüm. Kontrolümde olmayan her şeye püskürttüğüm öfkem. Kontrolü bırakıyorum, her şey doğru ve düzgün olmalı zorunluluğumu bırakıyorum, mükemmelliyetimi bırakıyorum. Yani hem beni ben yapan hem de beni benlikten ve insanlıktan çıkaran bu özelliğimi salıyorum gitti. Yerine daha az güven arayışında olan, daha az her şeyin iyi, doğru ve düzgün olmasını bekleyen, daha çok eğlenen, daha az ciddi, daha çok aman bu da böyle olsun yeterli diyebilen, daha çok başarısızlıklarını rahatlıkla kabul edebilen daha kolay daha akışta ve akışkan, daha sakin belki daha da mutlu biri yer alıyor olacak. Olduğu haliyle hayatı, kendini seven, o andan ve hayattan olduğu haliyle keyif alan biri geliyor ve bu kişi Kübra olarak dünyanın en mutlu insanlarından biri oluyor…




Hayat boyunca ciddiyet içerisinde değerlendirdim her şeyi. Benim de böyle bir şeye ihtiyacım var, deşarj olamıyorum. Ciddiyetsiz insanlara sırf duruşumla asaletimdeki ciddiyeti göstermek istiyorum. Yaşadığım toplumdan küçüklüğümden beri memnuniyetsizim. Türk toplumunun aşırı gevşek olması, irade terbiyesinden yoksun olması belki de sinirlerimizle oynadığından böyle insanlara evrildik, bilemiyorum. Ben de yaşadığım ülkeyi değiştirme arefesindeyim. Şüphesiz orada sinir küpü olmadan, daha huzurlu ve daha gayri ciddi yaşayacağım. Yazınızı okurken başka bir coğrafyada yaşamayı hak ettiğinizi düşündüm. Kısa sürede nasıl bir dönüşüm yaşadığınızı bizle paylaşmanızı bekliyorum. Kaleminize sağlık.