Monotonlaşmak...
Dünle yarını geçmiş ve gelecek olarak ayırırız fakat fiilen hayatımızı bağdaşlaştırmak aradaki farkı görmemize engel olur . Şu an yine buradasın ve yarın yine o anda burada olacaksın .Bu zamanla döngü haline gelecek, aynı arkadaşlarınla, aynı saate ,aynı yerde,aynı şeyi yiyeceksiniz ve yedikten sonra aynı yere gideceksiniz hepiniz yine aynı saate evlerinize dönüp aynı aktiviteyi yapmaya devam edeceksiniz. Peki bu durumda bu deneyin bağımsız değişkeni ne? Bu deneyi “aynı”yı ortadan kaldıran tek şey hislerin. Monotonlaşmak insanı hissizleştirir. İlk anda ilk hissettiğin duyguyla başka bir zamanda aynı anda hissettiğin duygu aynı olamaz. İlk okul günündeki heyecanla birkaç ay sonraki aynı olmaz çünkü olaylar birbirini takip eder ortaya duygu bırakmaz. Sonuçta her gün aynı arkadaş,aynı sıra,aynı öğretmenleri göreceksin ve alışacaksın. Bu hissizliğin diğer bir koşuluysa alışmak. Belki sana yapılan zorbalıklara belki de her gün verilen sıkı ödevlere alışacaksın ve bu da ilk baştaki duygu çemberinden kopmana yardımcı olacak .Hissizliğe gelecek olursak hissizlik insanı derin bir çukura sokar. Çok derin bir çukurdur bu, çıkması zordur şayet kişi bu çukurdan çıkmak için bir şeyler yapması gerektiğini, bazı şeyleri göze alması gerektiğini bilir .Şüphesiz bu çukurdan kurtulmak için hepsini yapmaya dünden razıdır zaten ancak Sorun bir şeyler yapmak değil, ne yapacağını bilmektir .İçinde her şeyi göze alacak bir cesaret olsa bile neyi göze alman gerektiğini bilemedikten sonra bu cesaret aradan akıp gider .Hissizliğin içinde kıvranır durursun ta ki farklı bir zamanda kalktığın ana kadar. Aradaki aynılardan birini farklılaştırdığın zaman öbür olaylarda domino taşı gibi birbirini değiştirir. Çünkü o sabah birkaç saat erken uyandın ve o gün içinde anlam veremediğin bir yenilik hissi vardı .Bu da o günü farklı geçirmen gerektiğini söyler ve sonucunda taşlar olması gerektiği yere oturur. İçinde anlam veremediğin bir mutluluk vardır. Kendini sonsuzlukla bir hissedersin. Yenilenmiş ,daha güçlü...Bu anlam veremediğin his seni duygusuzluk çukurundan çıkarır. Tekrar yürümeye başlarsın bu sefer adımlarını daha güçlü atarsın ama bu sefer dikkat etmen gerektiğin bir şey vardır, o çukura düşmemek. Hayat çukurlarla doludur ve bizler sık sık bu çukurların içinde buluruz kendimizi. Önemli olan düşmek değil çıkmaktır. Çıkmak içinse soruna değil çözüme odaklanmak gerekir. Birbirine benzeyen üç günün bile seni bu çukura düşürebilecek güçtedir ki bu çukurlara düşmeden yolun sonuna kadar yürümek imkansızdır. Hayatta hep engellerle karşılaşırız ki bu bizim doğamızda olan bir şeydir. O engellerle sabırla savaştıkça hepsinin gelip geçtiğini görürüz. Hayatta engellere takılmak çok kolaydır. Zamanında önem vermediğin küçük bir sorun büyüyerek yolunda büyük bir dağ olarak çıkabilir. Sorunlar birbirini doğurur. Bunlara çözüm ararken dağı değil, dağı oluşturan küçük kaya parçasını düşünmen gerekir. Her sorun kendisini büyüyerek önümüze çıkaran küçük,önemsiz bir durumdan oluşur, Ve bizler bu kaya parçasını düşünmedikçe, dağı tırmanamayız.
Yorum Bırakın