Aysel git başımdan ben sana göre değilim
Ölümüm birden olacak seziyorum.
Hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim
Aysel git başımdan istemiyorum.
Benim yağmurumda gezinemezsin üşürsün
Dağıtır gecelerim sarışınlığını
Uykularımı uyusan nasıl korkarsın,
hiçbir dakikamı yaşayamazsın.
Aysel git başımdan ben sana göre değilim.
Benim için kirletme aydınlığını,
hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim
Islığımı denesen hemen düşürürsün,
gözlerim hızlandırır tenhalığını
Yanlış şehirlere götürür trenlerim.
Ya ölmek ustalığını kazanırsın,
ya korku biriktirmek yetisini.
Acılarım iyice bol gelir sana,
sevincim bir türlü tutmaz sevincini.
Aysel git başımdan ben sana göre değilim.
Ümitsizliğimi olsun anlasana
hem kötüyüm, karanlığım biraz, çirkinim.
Sevindiğim anda sen üzülürsün.
Sonbahar uğultusu duymamışsın ki
içinden bir gemi kalkıp gitmemiş,
uzak yalnızlık limanlarına.
Aykırı bir yolcuyum dünya geniş,
Büyük bir kulak çınlıyor içimdeki.
Çetrefil yolculuğum kesinleşmiş.
Sakın başka bir şey getirme aklına.
Aysel git başımdan ben sana göre değilim,
ölümüm birden olacak seziyorum,
hem kötüyüm, karanlığım biraz, çirkinim.
Aysel git başımdan seni seviyorum...
Attila İLHAN
Şiir de , şairin üstüne basa basa Aysel’e anlatmaya çalıştığı salt yalnızlığı , her insanın ara sıra içine düştüğü bir kaledir. Bu kalenin korkutuculuğunu , soğukluğunu ve ıssızlığını ört bas etmek için , bu kaleyi şiddetle överiz. Fakat bu övmek , bildiğimiz süslü , lacivert kelimeler le değil de , kendimizi yerden yere vuruyormuş gibi göstererek överiz. Oysa ki kendimizi , kendimize şikayet etmek , Don Kişot un yel değirmenlerine karşı savaş açması gibidir.
Benlik duvarı ile ördüğümüz bu kalede , kendi kendine yetişen yabani otlar gibi bir konfor alanı oluşuverir. Oturduğumuz sandalyede aniden beliren bir minder gibi. Bu kale de savaşmak yoktur. Eylemsizlik en önemli kanundur.
Sigara dumanı , uçlarından hafifçe kıvrılmaya başlamış mandalina kabukları ve boş bir kadeh bu kalenin önemli aksesuarlarındandır.
Fakat içimizdeki bu uslanmayan çocuk ara sıra kaleyi ziyaret edip , duvarlarına kocaman harfler ile “UMUT” yazar. Biz se bu yazıları var gücümüzle silmeye çalışırız.
Silerken içten içe asilik ediyormuşuz gibi güler , fakat silmenin tadından da asla vazgeçemeyiz.
Fakat üstadında son dizesinde dediği gibi ;
“Aysel git başımdan seni seviyorum...”
Bir yandan da umudun , alice harikalar diyarı masalındaki gibi küçücük bir kapıdan girmesini bekler dururuz sinsice. Kimine göre bir bardak suyun içene düşen meyve sineği , kimine göre burnu akan bir okul çocuğu , kimine göre ise gece geç vakitte evine gelirken , köşede duvara işeyen sarhoşu görmek gibidir bu umut besleme hali. Bu üç durumda da , oluşan olumsuzluk hemen giderilebilir. Ama insanın keyfi kaçmıştır bir kere. Su içmeye isteği kalmaz. O çocuğun burnunu temizler ama sevecenliği kalmaz. O sarhoşu kovar ama , o hali unutması zaman alacaktır.
Ne güzel şiir. Her okuduğumda bi tuhaf olurum. Buraya da aynı adı taşıyan bir şarkı bırakayım https://open.spotify.com/track/32ahu3qLXfUrRrjHnggKq2?si=bc9f40ad36c54d87