"Hey, hanımefendi! Bir şey düşündünüz!" Kadın kalabalığın arasında kayboldu, genci duymamıştı bile. Genç çocuk umutsuzca arkasını döndü elindeki kolyeyi güneş ışığına doğru doğrultu. Nedense kolyenin ucundaki kristal onu etkilemişti. Pek kafa yormadı ve sınavlara çalışmak için arkadaşlarıyla önceden sözleştiği kütüphaneye yol aldı. Yol boyunca garip hissler sardı kendisini. Kolye hala sol avucunda saklı duruyordu. Kütüphanede biraz çalıştıktan sonra arkadaşları bir kafeye gitmeyi teklif etti. Fakat onda bir gariplik vardı. Kötü hissediyor belki de hiç karşılaşmadığı duygular ve kafa karışıklığıyla baş başa kalıyordu. Ve birazcık da baş ağrısı. Tekliflerini reddetti birazcık daha çalışmak istedi taki yorgun düşene kadar. Masaya uzandı ve elinden hiç düşürmediği kolyenin kristalini daha da yakından inceledi. Mor kristaller sanki onu kendine çekiyordu sanki sanki bir şey vardı bu kolyede. Bunları düşünürken yoğun duyguları ve baş ağrısıyla gözleri kapandı.
...
Uyandığında boşluktaydı. Ne bir şey hissedebiliyor ne duyabiliyor ne de görebiliyor. Sanki hiçlikte, bilincinin açık olduğunu bile farkında değil. Ne kadar süre geçtiğini anlamadan ses duymaya başlar. Kendi kalp ritmi değil mi bu? Şimdi sadece kendi kalp ritmini duyabiliyor. Yavaş yavaş ve ritmik. Sol elinde bir cisim hissedene kadar sadece kalp atışı. Sonrasında taş parlıyor. Bu sanki bir umut. Artık her şey daha berrak yine de ışığı kendisi dışındaki nesneleri ve yerleri görebilicek kadar yeterli değil. Yine de deniyor sonuçta umudu var genç çocuğun. Gözlerini kapatıp düşünüyor nerede olabiliceğini ne olduğunu ve en önemlisi ne hissettiğini. Bir, iki, üç. Gözleri açılır ve artık bir yıldızdan daha parlak olan ışığının yanında sönük kalan lacivert bir kristal. Ona baktıkça kristal yaklaşır taki ışığı tamamen sönene kadar. Çocuk ilk hayranlık hisseder. Ve sönmüş lacivert taşa umutla dokunur. Yavaş yavaş kalp atışı hızlanır ve taş da en az onun ışığı kadar parlak olur. Bu arkadaşlık, dostluk değil de ne? Taşı sağ eline alır. Ve onunla hiçlikte olsa da düşünmeye devam eder. Çünkü bir sevinç, bir başarısı vardır. Bir süre sonra ikisi de pespembe ışık saçmaya başlarlar, saf aşk...
Artık onun için iki elinde tuttuğu taşlar önemlidir. Çocuğun ışık kaynaklarıdır, umutları, duyguları yani herşeyi. Bir süre sonra sağ elindeki taşı o kadar sıkmıştır ki taş kırılmış, parçalanmış. Genç çocuk hiçlikte yeni bir renk ile karşılaşmış; kırmızı, elinden damlayan kanın rengi. Sanki aşk gibi, sevgi gibi, değer vermek gibi ama sonra kırılmak gibi, kırılmış gibi, üzülmüş gibi ve belki biraz da kendine öfkeli gibi. Paramparça, tuzla buz olan kristalle ne demeli peki? Çok sıkıldıkça direnmiş ve içten parçalanmış. Kristalin kırık parçaları masmavi, buz mavisi. Kırılmış sonuçta, önceden ona ışık veren kişi onu paramparça etti ve bundan sonra her şey bitti. Başka hiçbir şey yapamaz. Aldatılmış ve soğumuş, ışığı sönmeye durur çünkü umudu kırılmış, hayalleri paramparça. Ve yavaş yavaş hiçliğe karışır. Genç çocuğa gelince ise aşkı da öfkesi de artık güce dönüşür. Etrafına kızıl ışık saçan genç çocuk yavaş yavaş kendine zarar verir ancak farkında değildir. Hiç olmadığı kadar ışık saçar bir zaman sonra herşeyi varlığını bile unutur sadece kin ile öfke kalır. Neden burda olduğunu bile unutur o kadar zaman geçer ki etrafında ki değişiklikleri görmeyi de unutur. Ya ki kendi ışığından daha fazla bir ışık gelene kadar. Bu bir kızın ışığı ve öyle fazla ki yüzü gözükmüyor. Yaşama sevinci o kadar dolu dolu ki... Genç çocuğa yaklaşmaya çalışır, onu daha da aydınlatmak belki de gün yüzüne çıkarmak. Fakat genç çocuk içindeki kin ve öfkeyle ondan kaçar. Kız kovalasa da bir müddet sonra kendi kendine yetmeyi öğrenir. Kız için acı da olsa hayat enerjisinden ve ışığından bir eksilme olmaz. Onun için herşey bir zaman sonra daha da güzel olur. Genç çocuk ise buna hayran kalır fakat öfkesi ve kini onu kıskançlığa yönlendirir. Etrafında daha çok kristal, daha çok ışık, daha çok insan ve daha çok duygu oluşur; genç çocuğun ışığı ise artık onların yanında sönük kalır. Gösterişli olmak, tek kendi için değil herkes için varolmak ister. Daha iyi olmak daha iyisi olmak için kendini zorlar. Evet, olan olur kendi taşı da kalbi gibi kırılır. Artık zamanı geldi sanırım. Hiçliğin içinde onca ışık arasında unutulmak umudu kırılmak ve evet artık kimsenin umrunda olmayan simsiyah hiçliğe karışmak. Evet hiçlik aslında biz ve bizim bakış açımız...
~~~Agape
Yorum Bırakın